Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Kitap Özetleri > Roman Özetleri

GÖKYÜZÜ ÖZET KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ

 

Yazarı: REŞAT NURİ GÜNTEKİN

 

Romanın Konusu: Romanda 60 yaşında bir adamın mazisinin olmadığını anlaması ve sonuna kadar savunduğu düşüncelerinden çaresiz kaldığı bir anda vazgeçmesi anlatılıyor.

 

Romanın Ana Fikri: Çocuklukla beraber hayal ve masal devresini kapatır, ihtiyarlık yani ikinci çocukluk gelince tekrar açarız.

 

Yardımcı Fikirler: İnsan zor durumlarda sonuna kadar savunduğu düşüncelerinden bile vazgeçebilir. Yani çaresizlik insana her şeyi yaptırır.

 

Roman Kahramanları:

 

- Mükerrem: Kahramanımızın Trablus’tan arkadaşıdır. Bir defterdar oğludur. Yaşı elliye yakındır. Hali vakti yerinde, becerikli ve tutumlu biridir. Çocukken kuvvetli bir din terbiyesi almıştır. Zamanla başlayan şüphe hastalığı sonunda imanını yok etmiştir. Yani atedir. Ancak hastalığı tam geçmediğinden midir nedir ispirtizmaya merak salmıştır.

 

- Sevim: Kahramanımızın büyük halasının torunudur. Babası Topçu binbaşıdır. Çanakkale’de şehit olmuştur. Sevim Çırçır yangını gecesi dünyaya gelmiştir. Annesi o doğduktan 4-5 gün sonra humma-yı nifasi’den ölüp gitmiştir. Hayatı yatı mekteplerinde geçmiştir. Kahramanımızın O’nu evlat edinmesiyle birlikte yaşamaya başlar. Sevim de kahramanımız gibi atedir, gökyüzü masallarına inanmamaktadır, onları komik ve saçma bulmaktadır. Bir yandan da korkusunu belli etmemeye çalışır. Ufak tefek soluk, sıska, esmer bir kızdır.

 

- Kahramanımız: Eski bir tıbbiye talebesidir. Fakat düzenin bozukluğu onu harekete geçirir. Her yerde ileri geri konuşur. Trablus’a sürülür. Oradan Paris’e kaçar. İstanbul’a döndüğünde Sevim’i evlat edinir. Düşününce bir mazisinin olmadığını anlar. Elle tutulur bir şey yapmamıştır. O da atedir. Ancak Sevim’in hastalığı sırasında gökyüzü masallarına inanmıştır. Bunun için kendini küçülmüş hisseder.

 

- Romanın Diğer Kahramanları: Turgut, Asude Bacı, Gülşen Kalfa, Hadbe Resul, Doktor Hasan, Raşit Çocuk, Huriye yenge, Pervin, Pervin’in Kocası, Bedia yenge, Ahmet Rıza.

 

Romanın Özeti:

 

 

Kahramanımız 1931 yazının ilk haftasında Raşit çocuğu ziyarete gider. Raşit çocuk kahramanımızın emektar hizmetçisinin ve süt annesinin oğludur. “Çocuk” ona ailece takılmış bir lakaptır. Yoksa Raşit çocuk tam 60 yaşındadır, yani kahramanımızla hemen hemen aynı yaşta. Raşit çocuk deniz yolları vapurlarından birinde kaptandı. Yeni tekaüt olmuştur. 40 senesini denize vermiştir, denize resmen aşıktır. Tekaüt olmasına rağmen denizi unutamamaktadır. Kahramanımız evine dönerken Raşit çocuğun tekaütlüğünü düşünür. Onunla aynı yaşta olduğuna göre o da tekaüttür. Fakat neyin tekaütü? Onu Raşit çocuk gibi anlatacak bir geçmişi yoktur. Başlayıp bitiremediği birçok işi vardır. Mazisinin olmadığını anlar. Raşit çocuk askere gittiği zaman kahramanımız tıbbiye talebesidir. Fakat memlekette idare bozuktur, hürriyet yoktur. Bunları o düzeltmezse kim düzeltecek ? İşte o zaman kendine bir hayat programı yapar. Mektepte bir yandan Gano’nun fiziğini, Testü’nün tarihini ezberlerken; bir yandan da Bühner’ivolter’i okur. Babasını 8 yaşındayken kaybetmiştir, annesini ise hiç tanımaz. Bu nedenle amcasının yanında büyümüştür.

 

Pervasızca, politikadan, dinden uluorta bahseder. Amcası nasihat ettiği zaman da O’nu korkaklıkla suçlar. İşi öyle azıtır ki kitaplarının kenarına yazdığı ipsiz sapsız notlar nedeniyle Hasan Paşa karakolunu boylar. Karakolda O’nu en pervasız bir ihtilalci sanarlar. Karakola gittiğinin 9. günü onu Trablus’a sürerler Trablus, o zaman sürgünler panayırı gibidir. Burada 4 sene kalır. İlk yılında büyük bir şok içerisindedir. Fakat duruma gitgide alışmaya başlar O’nun için doktorluk faslı çoktan bitmiştir. Çaresiz politikacı olacaktır, hem de alim bir politikacı. Kendisine yeni bir program yapar. Fizik, kimya, tarih, felsefe... hepsini okur, hatta ezberler. Böylece kendi yetiştirdiğini düşünür. Trablus’a gittiğinin 3. senesinde rastgele padişahın, rejimin aleyhinde atıp tutmaya başlar. Hizmetçisinin izinli olduğu bir gün evine döndüğünde kapısını kırılmış, birçok gizli kitabının, evrakının ve tabancasının aşırılmış olduğunu görür. Neler olduğunu Aksaraylı Halil isminde birinden öğrenir. O gün eve iki sivil memur gelmiş ve ehemmiyetli gördükleri şeyleri alıp götürmüştür. Niye gizli kitaplarını, notlarını yok etmediğini düşünür. Tek çareyi Paris’e jön Türklerin yanına kaçmakta bulur. Sonradan öğrendiğine göre kitapları ve tabancayı alan Aksaraylı Halil’dir. Yani bir hiç uğruna Paris’e gider. Paris’te de Trablus’takine benzer bir program yapar.

 

Nihayet 11 senelik ayrılıktan sonra Meşrutiyetin ilanıyla İstanbul’a döner. Ahmet Rıza O’na gazetecilik yapmasını teklif eder, o’da kabul eder. Ancak yazıları siyasi felsefe derslerine benzemektedir. Gazetecilik işinde tutunamayınca Ahmet Rıza’nın önerisiyle sancaklardan birine mutasarrıf olarak gider. Fakat memuriyet hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Acemiliğini görenler O’nu oynatmaya kalkarlar. O da bu duruma daha fazla dayanamaz ve istifasını yazıp İstanbul’a döner. İstanbul’a döndükten sonra Ahmet Rıza O’na Darulfünun Müderrisi olmayı teklif eder. Böylece gençliği istediği gibi yetiştirebileceğini söyler. Hangi dersin profesörü olmak istediğini sorar. Fakat kahramanımız neyin mütehassısı olduğunu bulamaz. Felsefe, sosyoloji, fizik, estetik... hepsini yarım yamalak (bilgi yelpazesi.net) bilmektedir. Dolayısıyla bu işi reddeder. Bütün bunları düşününce anlar ki 40 seneyi boşuna geçirmiştir. Tek tesellisi ise; hür fikir havarisi olmasıdır, O, daima ilime bağlı kalmıştır. Gökyüzü masallarının temelinden yıkılması gerektiğine inanmıştır.

 

Yine anlar ki bu 40 sene içerisinde sevmeye fırsat bulamamıştır. Bir aile ocağı kuramamıştır. Evindeki yalnızlık elli yaşından sonra o’na ağır gelmeye başlamıştır. Evde Gülşen kalfa ile birlikte oturmaktadır. Gülşen kalfa, kahramanımızın annesinin evlatlığıdır. Yaşı yetmişe yakındır. Gülşen kalfa da o’nun gibi dünya evine girememiştir. Ev artık kahramanımıza sıkıcı geldiği için evlat edinmeyi düşünmeye başlar. Tesadüf karşısına Sevim çıkar. Sevim, Çırçır yangını gecesi dünyaya gelmiştir. Doğduktan birkaç saat sonra annesi ile beraber bir sedyeye konarak yangından kaçırılmış, sabaha karşı da evleri yanmıştır. Anne si 4-5 gün içinde humma-yı nifasi’den ölmüştür. Dolayısıyla Sevim’e ailede uğursuz derler. Sevim kahramanımızın büyük halasının torunudur. Babası Çanakkale’de şehit olduktan sonra öksüz kalmıştır. Bütün hayatını yatı mekteblerinde geçirmiş, nihayet Amerikan Kolejinden diploma almıştır. Sevim kahramanımızı bir müsamereye davet eder, kimsesiz olmadığını kanıtlamak için de O’nu arkadaşlarına amcam diye takdim eder. Diploma merasiminde Sevim’i evlat edinmek neşesi ve canlılığıyla kahramanımızı tekrar evine ısındırmıştır.

 

Bir gün Mükerrem ve Turgut kahramanımızı ziyarete gelir. Mükerrem kahramanımızın Trablus’tan arkadaşıdır. Bir defterdar oğludur. Yaşı elliye yakındır. Bir aile ocağı kuramamıştır. Bir dalla durmamakla beraber ne yaptıysa iyi yapmıştır. Başka memleketlerdeki ispirtizmacılarla muhaberesi vardır. Mükerrem de kahramanımız gibi atedir. Aralarındaki tek fark, Mükerrem’in çocukken kuvvetli bir din terbiyesi almış olmasıdır. Sonra sonra şüpheler başlamış, daha sonrada imanı yok olmuştur. Ama tam anlamıyla yok olmadığından mıdır nedir İspirtizma ile ilgilenmeye başlamıştır.

 

Turgut 25-26 yaşlarında bir delikanlıdır. Bir bankada memurdur, hali vakti yerindedir. Sevim’den hoşlanmaktadır ve son zamanlarda bunu belli etmeye başlamıştır. Turgut nihayet Sevim’e evlenme teklifi eder. Fakat Sevim Turgut’u sıkıcı bulduğu için teklifi reddeder.

 

Kahramanımız Mükerrem’le geçirdiği geceleri “gökyüzü geceleri” olarak adlandırır. Onunla birlikte aklı, mantığı bir yana atarak, anlattığı masallara kendilerini kaptırırlar. Sevim de onlar gibi atedir. Ve Mükerrem’le ispirtizma olayları nedeniyle tartışma halindedirler. Mükerrem’e Bursa’daki ispirtizmacı arkadaşlarından mektup gelir. Bursa’da Yıldırım mahallesinde viran bir ev vardır. Bu evin uğursuzluğu nedeniyle kimse kiralamamaktadır. Birkaç ay evvel Bulgaristanlı bir muhacir bu evi kiralamıştır. Fakat evde garip şeyler olmaya başlar. Geceleri sarnıcın kovasına bağlı zincir kendi kendine şangırdamakta, sofalarda ayak sesleri işitilmektedir. Vakayı haber alan ispirtizmacılar harekete geçerler. Bir masa tecrübesi yapıp ruhlarla irtibata geçerler. Ruhların adlarının Gafi ve Gurka olduğunu öğrenirler; ruhlar o ayın 27. pazartesi gecesi ispirtizmacılara görüneceklerini söylerler. Mükerrem, Sevim ve kahramanımız Bursa’ya gitmeye karar verirler. Hem Bursa’da gezecekler, hem de ruh çağırma sahnesine tanık olacaklardır. Bursa’ya muhacirin evine giderler. Evin görüntüsünün korkunçluğu onları ürpertir. Sevim korkmadığını kanıtlamak için cesurca davranışlarda bulunur ama için için korkmaktadır.

 

Muhacirin ise korkusuz davranışları kahramanımızı şaşırtır. Sonunda ruh çağırma seansı başlar, ışıklar kapatılır. On dakika geçmesine rağmen hala ruhlardan ses yoktur. O sırada dışarıdaki evlerin bacalarından birindeki leyleğin düşmesiyle Sevim irkilir ve bağırır. Seans bozulur, lambalar yakılır, ne olduğu anlaşıldıktan sonra lambalar kapatılır ve yeniden seansa başlanır. Kahramanımızın elindeki sıva parçasının Sevim’in iskarpinine düşmesi ile Sevim’in bayılması bir olur. Seans yine bozulmuştur. Sevim bir baygınlık geçirir. Ancak bu normal bir baygınlık değildir. Vücudu kaskatı kesilmiş, dişleri kilitlenmiştir. Hemen bir taksi bulunur ve otele dönülür. Sevim’i yatağına yatırırlar. Sevim ara sıra gözlerini açar, etrafa bakar fakat tekrar kapatır uykuya dalar. Kahramanımızla Mükerrem bir koltukta uyuya kalmışlardır. Birden bire Sevim’in konuşmasıyla uyanırlar. Sevim garip kelimeler söylemekte, yatağında oturmaktadır, fakat kahramanımızın seslenmesiyle yatağına yatar.

 

Sevim için getirilen profesörler Sevim’in hastalığının ne olduğunu anlayamazlar, çünkü Sevim tek laf etmemektedir. Profesörlerden biri Sevim için hastabakıcı gönderir. Hastabakıcı Habibe Resul isminde eski bir belediye ebesidir. Bir hafta ara ile iki lahusanın ölümüne sebep olduğu için diploması elinden alınmıştır. 2,5 senedir hastabakıcılık etmektedir. Fakat çok konuştuğu ve dedikoducu olduğu için 2,5 senede altı yer değiştirmiştir. Sevim’in hastalığının 4. gününde otel tek yataklı bir klinik halini almıştır. Yapılan tüm tedavilerden bir sonuç alınamaz. 4. günün akşamı oradan ayrılıp İstanbul’a dönmeye karar verirler. Yolculuk Sevim’iyi gelir, biraz iyileşir gibi olur. Fakat akşam nöbeti tekrar başlar. Bu nöbet diğerlerinden oldukça farklıdır. Sevim’in vücudu zaman zaman sarsılmakta, acı bir çığlık atarak haykırmakta dır. Hemen Mükerrem’e telefon edilir ve bir doktor bulma sı istenir. Tesadüf doktor kahramanımızın Gülhane arkadaşı çıkar. İsmi Hasan Çukurçeşme’dir.

 

Doktor krizi yatıştırmak için 1-2 iğne yapar. Kahramanımız ve Mükerrem 3 üstadı toplayıp bir konsültasyon yapmalarını sağlarlar. Ve Sevim’e menenjit tüberküloz teşhisi konulur. Yani beyin veremi! Bu teşhisten sonra kahramanımızın evine doktor Hasan, Raşit çocuk da yerleşmiştir. Sevim arada sırada ızdırap çeker gibi ağlamaktadır. Habibe Resul Sevim’e bakmaya devam eder. Doktor Hasan hastalığın menenjit tüberküloz olmasında şüphe etmeye başlar ve bunu kahramanımızla Mükerrem’e söyler. Üstatlarında kabul etmesiyle hastalığın menenjit tüberküloz olmadığı anlaşılır. Bu mutlu haberi kutlamak için bir ziyafet hazırlarlar. Eğlencenin en kızıştığı bir anda eve birden Pervin ve Pervin’in eşi gelir. Pervin, kahramanımızın küçük amcasının kızıdır. Şımarık, titiz ve dedikoducudur. Onları eğlence masası etrafında görünce şaşırır. Pervin’nin eline bir koz geçmiştir ve mutlaka onu kullanacaktır. Bunun için kahramanımız Sevim’in hastalığının geçtiğini söyler. Pervin Sevim’i hastaneye yatırma fikrini ortaya atar. Ona göre hastanede disiplin vardır, her şey saati saatine yapılır. Fakat kahramanımız Sevim’i hastaneye göndermenin büyük bir ayıp olacağını söyleyerek öneriyi reddeder. Pervin’de Asude Bacı’yı yardım etmesi için göndereceğini söyler.

 

Artık evde 7 kişilerdir: Kahramanımız, Mükerrem, Doktor Hasan, Raşit çocuk, Habibe Resul, Gülşsen kalfa ve Asude bacı. Sevim’in hastalığı hala devam etmektedir. Bir gece Raşit çocuğun merdivenlerden düşmesiyle çıkan gürültü Sevim’i ayağa kaldırır. Bu olaydan sonra hastalık durmuş, Sevim iyi olmaya başlamıştır. Ev artık tenhalaşır. Raşir çocuk ve Mükerrem evlerine dönmüştür. Sevim’in iyileşmesi belli bir yerde durur ve artık ilerlemez. Doktorlar ilk hastalığın geçtiğini bunun ikinci hastalık olduğunu söylerler. Fakat birinci hastalık gibi bununda ne olduğu anlaşılamaz. Uzun araştırmalardan sonra Sevim’in hasta olmadığına karar verilir. Bunun üzerine Mükerrem Sevim’in hastalığının sinir hastalığı olduğunu iddia eder. Ve bir sinirci ya da ruhçuya başvurulması gerektiğini söyler. Bir sinir mütehassısı çağırılır. Fakat Sevim’in durumunda yine bir değişiklik yoktur.

 

Artık yaz gelmiş, sonbahar yarıyı bulmuştur. Mükerrem’in Aydın’da 15 senedir bitmeyen bir miras davası vardır. Onu halletmek için 9-10 günlüğüne Aydın’a gider.

 

Kahramanımız Sevim’in hastalığı boyunca kendine bakamamıştır. Aynayı alıp baktığında saçındaki akların çoğaldığını, saç tellerinin kalınlaştığını, saçlarının seyreldiğini farkederve şu sözü söyler: “tıp; mutlaka ölümle bitmeye mahkum bir hastalık tanır: İhtiyarlık”. Yani kahramanımız bir yaş krizi içerisindedir.

 

Kış gelir. Sevim’in ışığa tahammülsüzlüğü arttığı için odasındaki ampul çıkartılmış yerine mavi bir gece kandili takılmıştır. Ayrıca sevim akşamları gözlerini tavandaki bir budak deliğine dikmeye ve tavana kulak dikmeye başlar. bu vaziyet kahramanımızı korkutmaktadır. Kahramanımız kafasını dağıtmak için bir bara gittiğinde. Turgut’la karşılaşır. Eve birlikte dönerler. Kahramanımız Sevim’i Turgut’a güzel göstermek için elinden geleni yapar. Uykusunda hep Turgut’un ismini sayıkladığını söyler. Kahramanımız Sevim iyi olur olmaz onu Turgut’la evlendirme planları yapmaktadır. Pervin ara sıra Sevim’i yoklamaya devam etmektedir. Bir gün birkaç misafirle birlikte gelir. Bunlar Hacı yenge isminde bir kadın, onun oğlu, gelini ve torunudur. Hacı yengenin asıl ismi Bedia’dır. Bedia yenge Sevim’in büyükanne sinin arkadaşıdır. Sevim’in hastalığını öğrenince çok müteessir olmuştur ve hastalığı hakkında konuşmak için gelmiştir. Bedia yenge Sevim’in hastalığının bildiğimiz hastalıklardan olmadığını söyler, Mayongalar adında eski bir ocaktan bahseder. Bu Mayongalarda birtakım fakir arap kadınları otururmuş. Yeni bir çocuk dünyaya geldiği zaman çocuk tütsüden geçirilirmiş. Böylece çocuk ömrünün sonuna kadar iyi saatte olsunlara, Mayongalara bağlanmış olurmuş. Mayongalarda bazı hastalar için büyük gece davetleri yapılırmış.

 

Arapcıklar yeni elbiselerini giyip, zilsiz defler çalıp, tütsüler yakarlarmış. Pervin, Sevim’in annesinin de tütsüye kurban gittiğini hatırlatır. Bedia yenge bir tütsücüye başvurulması gerektiğini söyler. Fakat kahramanımız bunu komik bulur ve kesinlikle reddeder. Ama aklına da takılmamış değildir. O gün akşam kütüphanede “Tabiatın esrarlı kuvvetleri” adlı bir romanı bulur, okumaya başlar. Birden Sevim’in odasından gelen bir gürültüyle irkilir ve Sevim’in sesini duyar. Sevim yine anlaşılmaz şeyler söylemeye başlamıştır. Fakat kahramanımız odasına girince Sevim’i yatakta bulur. 4 gün sonra Sevim yine o anlamsız kelimeleri söylemeye başlar (saz, afayı malka çıda (bilgi yelpazesi.net) gardiya vayyaneve meygalin nalefi annayı sunana bameduna) kahramanımız çaresizlik karşısında artık gökyüzünden medet ummaya başlar. Fakat bu o’na utanç verici bir durum gibi gelmektedir. Bir gece Sevim’in odasından büyük bir gürültü gelir. Kahramanımız odaya gittiğinde kapının arkasında yere devrilmiş bir sandalye görür. Sevim susadığını, suyu almaya çalışırken sandalyeye takılıp düştüğünü söyler. Kahramanımız teslim bayrağını çekerek Sevim’in Mayongalara götürülmesini söyler. Sevim için bir Mayonga düğünü yapılır.

 

Mayıs 1939: Hastalık hiçbir iz bırakmadan geçmiş, Sevim eski haline dönmüştür. Turgut’la Sevim nişanlıdırlar. 1-2 ay sonra evleneceklerdir. Kahramanımız kendisine hala inanamamaktadır. Tütsü ve Mayongaya inandığı için kendisini küçülmüş görmektedir. Fakat zamanla bu ıstırabada alışacağını düşünür. Birgün Pervin çocuklarıyla Asude bacıyı da alarak kahramanımıza gelir. Sevim Asude bacıdan bir ma sal ister. Asude bacı da “Bamedune Masalı” nı anlatır. Sevim’in hastalık gecelerinde söylediği kelimeler Bamedune’nin şarkısının sözleridir. Kahramanımız hayretten donakalır. Yine bir gün tavan arasında bir şey ararken mahut yeni dünyaya gözü ilişir. Çengelli çivi hala ucunda durmaktadır. Demek Sevim’in intihar hikayesini de kendisi uydurmuştur, bunu fark eder.

 

Demek ki çocuklukta beraber hayal ve masal devresini kapatıyor, ihtiyarlık yani ikinci çocukluk gelince tekrar açıyoruz.


ROMAN ÖZETLERİ ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<

KİTAP ÖZETLERİ
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ

>>>TIKLAYIN<<<

EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<

EKLEMEK İSTEDİKLERİNİZ VARSA AŞAĞIDAKİ "Yorum Yaz" kısmına ekleyebilirsiniz.


Yorumlar

..

9. **Yorum**
->Yorumu: şahane bir site burayı sevdimm 
->Yazan: Buse. Er 

8. **Yorum**
->Yorumu: SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM...
->Yazan: sıla

7. **Yorum**
->Yorumu: valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden yapiyorum.saolun mugladan sevgiler...:).
->Yazan: kara48500..

6. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim.
->Yazan: Tuncay.

5. **Yorum**

->Yorumu: İyi beğendim. Bu siteler çok işe yarıyor
->Yazan: Cansu.

->Yazan : esma
->Yorumu: çok akici bir kitap ve müthis bir özet.

->Yazan : sinem
->Yorumu: çok güzel olmus valla bayildim..

>Yazan: gizem
>Yorum: aynen ya süper yazmis valla .

>Yazan: büsra
>Yorum: bu özeti kim hazirladiysa warya on numara bi insanmiss...sewiyorum o kisiyi...:) Allh razi olsun.

>>>YORUM YAZ<<<

Adınız:
Yorumunuz: