Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Tiyatro Oyunları, Skeçler, Piyesler, Oratoryolar, Rondlar, Monologlar

19 MAYIS ORATORYO (3) (ATATÜRK ANLATIYOR) (TİYATRO OYUNLARI, SKEÇLER, PİYESLER, ORATORYOLAR)

 

ATATÜRK ANLATIYOR

 

Yıl 1881 Kiraz mevsimi

Vakit alaca karanlık

Ay batacak, güneş doğmak üzere

Toprak kabardı , gök gerine gerine uyanıyordu

İki katlı kagir evde çifte şamdan yanıyordu

Ve ansızın

O? Sarı, gür bir kadın saçı gibi

Dalga dalga esti rüzgar

Kiraz ağaçları meyve yüklü pıtrak pıtrak

Gün ağardı taze, apak Ve öptü yeni doğanın

Küçük Mustafa'nın parlak ışıklı yüzünü güneş

Yüzyıllar öncesinden

Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size

Ben Mustafa Kemal'im hey!

Ben Mustafa Kemal"im

Selanik

Baba ocağı

Kilise canlarının ezanla karışıp gittiği çocukluk yıllarım

Gür ağaçlı bahçeler

Ve tadına doymadığım karadut

Daracık sokaklarda kaybolup gittiğimiz liman şehri

Selanik bir büyük liman,

Selanik bir büyük şehir/Suda balık sürüleri gibi :

Gelir gider, gider gelir

Yorgun tembel balıkçıların

Beni uzaklara salacağı martı sesleri

Baharda gürlediği vakit Korkutan

Korktuğu kadar düşündüren gök gürültüleri

Selanik gecelerinde yıldızlar kocaman olurlardı

Ya da ben öyle hatırlıyorum

Ne kadar çok, ne kadar parlaktır, bir o kadar uzak.

Arkadaşlarım, komşu çocukları, gayri Müslim arkadaşlarımız çok olmazdı

Olanlarda bize en yakın yıldız kadar yakın

Oysa

Yaşadığımız acı tatlı ne varsa

Bu küçücük şehirdeydi.

Geçti dört mevsim dört yaz

Uzun ince parmaklarımda

Mahalle mektebinde diz çöküp

İlahilerle başladı okula

Bir sabah beyaz bir entari giydirildi bana

Sırmalı bir sarık elimde yaldızlı bir dal

Annem dua etti.

Ben de babamın ve hoca efendinin elini öpüp okula gönderildim.

Beyaz kemerli loş bir oda

Rahlede bir kuran

Hoca keramım anlatmaya başladı.

Anlayamadığım bir dilden okuyup, dizlerimin üstünde yazmaya çalışıyordum.

Kemiklerim sızlardı, ayakta yazmak istemezdim

Hoca tek sesiyle emrederdi

Otur (bilgi yelpazesi.net)

"Ama böyle yazmak zor oluyor, dizlerim acıyor deyince,

Bana karşımı geliyorsun, dedi.

Ben de evet dedim.

Sonra babam beni başka okula gönderdi.

Şemsi Efendinin özel laik okuluna.

Burası daha iç açıcıydı. Yan yana sıralar daha aydınlık

Üstelik artık dizlerim acımıyor

Babamın işleri bozulunca, dayımın köyüne Langazaya gittik.

Çiftlik hayatı başladı.

Bir tarlada öğrenmişti vatan bekçiliğini

Kargaları kovalaya kovalaya Mustafa

Yel eser gün vurur akşamlara dek kavrulur yanardı elleri ekinlerin ortasında

Yüzyıllar öncesinden

Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size

Ben Mustafa Kemal'im hey Ben Mustafa Kemal" im

Orada okul yoktu, sıkılıyordum. Köydeki Müslüman hocadan ders alıyordum.

Sonra da köyün papazından, ama Rumca'yı sevmiyordum.

Teyzemin yanına Selanik'e gönderildim.

Arapça öğretmeni kaymak Hafızdan hayatımın ilk dayağını yedim. Bu bana çok dokundu. Çocuksu sorularıma dahi cevap veremeyecek kadar cahil , aciz koskoca bir adamdan dayak yiyordum.

Bir gün komşumuzun oğlu Ahmet, bizi ziyarete geldi. Askeri okuldaydı.

Pırıl pırıl tertemiz üniforması, anlamlı bakışı, kendinden emin konuşması.

İşte o gün ben de o üniformanın içine girmiştim sanki.

Annem olmaz dedi.

Osmanlının askeri demek bitmez tükenmez sürgünler, savaşlar demektir.

Kıyamam sana.

Ama nafile gizlice okulu kazanmıştım.

Anacığımın elini öptüm, hakkını helal etti.

Yeni okulumu arkadaşlarımı seviyordum. Başarılıydım.

Matematik öğretmenimiz senin de benim de adımız Mustafa dedi.

Gel bir de yanına Kemal adını koyalım. Bundan sona senin adın Mustafa Kemal olsun.

Ortaokuldan sonra, yatılı olarak Manastır Askeri Lisesine başladım. Manastır Makedonya'nın can damarıydı, sınır bölgesiydi.

Bulgar, Arnavut, Yunan çetelerinin cirit attığı bir yer. Etrafımda nelerin olup bittiğini anlamak istiyordum.

Sonra Ömer'le arkadaş olduk.

Tatil günleri istasyona gider, askerleri seyrederdik.

Oradan da Yonya'ya.(Yonya bir liman gazinosuydu)

Orada bir şeyler içer saatlerce tartışırdık.

Ali Fethi ile tanıştıktan sonra ufkum daha da genişledi.

O bana siyasetin ne olduğunu anlattı.

Jan Jak Ruse , Volterî, Mantesküi'yi anlattı.

| Volter , Rober Piyer ,1789 ihtilali , halk , ulus , özgürlük , gerçekler.

|Ve yaşamın sınırları. Kafam karmakarışıktı.

Gökte ay üşür

Dışarıda gece üşür

Düşmanca kol gezer bıçak sırtı bir ayaz

Mustafa Kemal üşümez

Düşünür.

Bir gün Ömer'le tren istasyonunda dervişlere rastlamıştık.

Ve garda da. bir sürü yabancı yolcu.

Dervişler, ellerinde sivri külahları

Bol cübbeleri kendilerinden geçmiş, bağırıp çağırıyorlardı.

Nara atıyorlar, kimileri de düşüp bayılıyorlardı.

Şöyle bir baktım. Utandım.

Gözlerimi kapadım. Cennetin anahtarını satan papazla, muska satan yobaz

Ve nara atıp kendinden geçen, sözüm ona dervişler.

İşte dedim kendi kendime.

Dünyayı bu hale sokan sizlersiniz.

Artık düşünüyordum, öğrenmek istiyordum.

Düşlerim beni aştıkça, yeniden öğrenmeliyim.

İçimdeki büyük aşkın ne olduğunu artık iyice anlıyordum.

Okul bitince...

İstanbul'a Harbiye'ye gidecektik düşlerimizi gerçekleştirmeye.

İnsanlığa aşıksın sen Sönmeyen tek ışıksın sen Kurtuluş ve özgürlüğe

Bir evrensel bekçisin sen

İstanbul

Daha ilk bakışta ortaçağı anımsattı bana

Sanki insanlar hala yüzyıllar öncesi gibi yaşıyordu,

Kara çarşaflı, peçeli hayaletler gibi, karanlık basmadan evlerine koşuşan kadınlar

Asma çardakların gölgesinde

Günde beş vakit ezan sesiyle kımıldayan çehreler.

Haliç'in ötesinde ölü bir görüntüden ibaret kalan Türk mahalleleri

Ve şaşkın değişmez sessizliğe uyuyorlardı.

Oysa Beyoğlu, Pera ve baş döndürücü sokakları sonunda liman...

Şık faytonlar, mağazalar, tiyatrolar, müzikaller.

Bambaşka sosyal bir çevre.

Vergi vermeyenler sırtını kapitülasyonlara dayamış

Merkezi hükümete önem vermeksizin bir bambaşka İstanbul.

Osmanlıların üstündeki yabancı baskısı o derece şiddetliydi ki

Sanki Türkler kendi vatanlarında esir

Yabancılar efendiydiler.

Düşman devletler Osmanlı Devletine Maddeten ve manen tecavüz halinde

Karar vermişler onu yok etmeye, bölüşmeye

Padişah ve halife olan kişi de

Düşünmüyor hayatını ve rahatını

Kurtarmaktan başka çare.

Artık Fransızca gazeteleri okuyabiliyordum.

Bazı kitaplar yasaktı. Bunları geceleri okurdum.

Namık Kemal’i, Volter, Robes Piyer'i şimdi daha iyi anlıyordum.

Önce Napolyon’a hayrandım.

Felsefi görüşlerim iyice şekillenince, ondan pek hoşlanmadım.

Demek ki devrimler karşı devrimleri getirebilirdi.

1789'un saflığı ve temizliği ve Napolyon'un emperyalizmi.

O gün arkadaşlarla bir komite kurduk.

El yazısıyla gazete çıkarmaya karar verdik.

Gazete sarayın kulağına gidince yakalandık.

Ama okul müdürü devrimci bir adamdı. Kurtulduk.

Belki de bir içgüdü.

Kurmay okulunun ilk sınıfında hepimizden bir araştırma, yazısı istemişti.

Araştırma yazısını okuyan öğretmenim gözlerime baktı.

Zaten dedi, senden de bu beklenir.

Araştırmanın adı:

Başkente karşı Anadolu isyan hareketlerinin Gerilla taktikleri.

Sonra yine yakalandık.

Bildiri dağıtıyorduk üstelik okul bitmiş daha yeni yüzbaşı olmuştum.

Tutuklu kaldığım süre içinde yazıyordum.

Şiir yazıyordum.

Devrim taslakları yazıyordum. Sonra kıta hizmeti adına İstanbul dışına sürüldüm, Şam’a

Yıl 1905

Mustafa Kemal şimdi yüzbaşı

Yıldızlar İçinde yıldız; yücelmiş daha başı

Dışarıda bıçak sırtı bir ayaz

Gökte yıldız ve ay üşür

Mustafa Kemal üşümez

Vatanını ve ulusunu düşünür

Peki dedim, öyle olsun. Bizde gider çölde bile yeni bir devlet kurarız.

Zamanla binlerce gerçeğin değil, tek bir gerçeğin olduğunu anladık.

Ne işimiz vardı Arabistan çöllerinde.

Hepimizi baskı altında toplamaya çalışan softaların, yobazların içinde, ne işimiz vardı.

 

(YEMEN TÜRKÜSÜ)

 

iyice anlamıştım ki ,

Müslüman olmayanların cennetin bütün nimetlerinden yararlandıkları,

Müslümanların ise cehennem azabı çektikleri bir yerdi.

Osmanlı İmparatorluğu.

Sende-de dünyalar devirenlerin

Ayakta tutmayan darbesi vardı;

Zamanı yakından çevirenlerin

Zincire (bilgi yelpazesi.net) vurulmaz hür sesi vardı

İhtilalin nasıl, neresinden başlamalıydı.

Vatandan uzak Arap illerinde...

Arkadaşlardan kopuk.

Makedonya'ya gitmeliydim.

Bu işin can damarı arada atıyordu.

Bir müddet sakin kalıp, Selanik’teki Genel Kurmaya atanmalıydım.

Ve atandım.

İhtilalin çekirdeği bazen de kendince oluşuyordu.

Kendini devrimci ihtilalci sayanlar vardı

Bir elinde kılıç, bir elinde din kitapları, devrim üzerine yemin ederler.

Değişmesi gereken bir düzen için, değişmeyecek kurallar üstüne yemin edebilir miydi?

Ama ihtilal kadrosu yavaş yavaş tamamlanıyordu.

Biz reformcu değildik,

Biz siyasal yapıyı değiştirmek istiyorduk

Egemenlik kavramını değiştirmek istiyorduk.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir

Dinsel kuvvetler ise bunun tam tersiydi.

Kökten dinciler gücünü tartışmadan değil

Baskıdan, düşünce özgürlüğünden değil

Kayıtsız şartsız itaatten alıyorlardı.

Üstelik kör itaat

İnsan zekası ve uygar olabilmek

Evrenin sınırlarını çözmeye çalışmak,

Bilim teknik ve hür düşünce yerine kör itaat

Bizi bu hale sokan karanlık, cehalet değil miydi?

Yola çıkarken kavşak noktalarında düşüncelerimiz saydamlaşıyordu

Arkadaşların çoğu Müslümanlıktan din olarak değil

Siyasal bir güç olarak bahsediyorlardı

Yobazlar, gericiler, tutucular

Müslümanlığın yüz karasıydı.

Ve bu cehalet sürdükçe mahvolup gidecektik

Bazı arkadaşlar din yerine ırk kavramını uygun görüyorlardı.

Ama sis dağıldıkça çoğunlukta devrim çekirdeğinde anlaşıyorduk

Başlık kendi kendine çıkıyordu

TÜRK DEVRİMİ!

Hangi devrim tek başına yapılabilirdi.

Devrim kimin için yapılabilirdi

Üstelik başlayınca durmak dinlenmek yoktu artık

Esirler, mazlumlar için sende

En içli şairin bir kalbi vardı

Harise, zalime karşı çehrende

Bir korkunç devrimci gazabı vardı

Yanı başımızda bir ihtilal daha vardı.

Sovyet ihtilali.

Bu devrim hareketi daha başında bir Panslavizm hareketine dönüşüyordu.

Oysa

Uygarlık ister istemez evrensel boyutlara gidiyordu.

Artık uygarlık değil, dünya uygarlıklarının temelleri bize yakışırdı.

Siyasi görüşlerim asker kişiliğimle bağdaşamaz hale gelmişti.

Yavaş yavaş kızağa alınıyordum.

Önce Trablusgarb'a gönderdiler.

Kaybedilmiş bir cephenin yeniden kurtarılması için

Ama karşımda ümmetinden bile bıkmış

Şeyhler, aşiretler, kabileler, tarikatlar

Savaşmak için hiçbir nedeni olmayan

Kaybedilecek hiçbir şeyi kalmamış topluluklar

Trablus macerası ve Balkan Savaşı sonrası

Ömrümün çoğunun geçtiği Selanik bile elden çıkmıştı

İstanbul Hükümeti hayalperest insanların elindeydi

Acı ama gerçek bu

Uyarıyordum. Ama iktidar olma hırsı

Onlar için her şeyden öndeydi.

Bitsin bu gaflet uykusu

Padişahtan hayır yok artık bize

Geldi düşmanın önünde dize

Büyük savaşa az kalmıştı

 

TİYATRO OYUNLARI, SKEÇLER, PİYESLER, ORATORYOLAR İLE İLGİLİ TÜM BELGELER
"
SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN<<<

"
EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER ” SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ
>>>TIKLAYIN<<<

Yorumlar (3)

.

->Yazan : esra
->Yorumu: Çok güzel bir siir.Okudukça bir daha okumak istiyorum.

>Yazan: ebru
>Yorum:
valla çok uzun ama güzel .

>Yazan: Deniz
>Yorum:
Çok güzel bir siir agliyabilirdim.

>>>YORUM YAZ<<<

Adınız:
Yorumunuz:


 


Yorum Yazı KAPA/AÇ