|
Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Tiyatro Oyunları, Skeçler, Piyesler, Oratoryolar, Rondlar, Monologlar, Dramalar, Canlandırmalar
ÇANAKKALE'DE BİR ALMAN (TİYATRO OYUNLARI, METİNLERİ, SKEÇLER, PİYESLER, ORATORYOLAR, RONDLAR, MONOLOGLAR, DRAMALAR, CANLANDIRMALAR, KISA TİYATRO OYUNLARI) (18 MART ÇANAKKALE PİYES)
Kişiler: 1. Yonca, 2. Anıl, 3. Abar, 4. Satı, 5. Almakay , 6. Açan, 7. Alka, 8. Abıkan.
9. Binbaşı (Alman), 10. Çavuş, Dört asker. 11. Halil.
CAHİT KAYA
1. Sahne
Yonca: Anne , kırk yaşında Anıl: Baba, kırk beş yaşında Abar: Oğul, yirmi yaşında
Abar: Anne ne olur dayanamıyorum artık. Köyün içinde dolaşamaz oldum.
Yonca: Birkaç ay daha bekle.
Abar: Birkaç ay birkaç ay diye diye bir yıl geçti.
Yonca: Oğlum daha iyileşmedin.
Abar: Senin bu konuşmalarını duyan da karaağaçın tepesinden düştüğümü sanacak.
Yonca: Attan düşen ölmemiş, eşekten düşen ölmüş, derler. Yükseklik hiç önemli değil. Sen
ağaçtan düştün mü, düştün. Ayağın, kolun şişti…
Abar: Yine başlamayalım, biraz yüzüldü, biraz kızardı. Sizler her gün davul gibi sardınız.
Adım atamaz oldum.
Yonca: Yüce Allahm seni bize bağışladı. Savaşa gitmemen için bir bahane verdi. Savaşa
gidenlerin her hafta şehit haberleri geliyor. Yirmi beş er gitti, on beşinin şehit haberi köyü
inletti. Beş er de hastanedeymiş.
Abar: Köyün kızları bile bu hafta savaşa gidecek ben anasının dizinin dibinde oturayım.
Dayanamıyorum ana, dayanamıyorum. Hele Almakay’ın yüzüne bakamıyorum.
Yonca: Senin gibi yakışıklıya kız mı yok. Yukarı köyün en güzel kızını alırım sana.
Abar: Asker kaçağına hangi kız bakar?
Yonca: Sen hastasın iyice iyileşmeden köyün içine çıkma diye kaç kes söyleyeceğim. Baban
köyün içine çıktığını görürse…
Abar: Gördü bile. Kağnıyı geri çevirdi öfkeyle geliyor. Bu güne kadar babama hiç karşılık
vermedim boğazıma geldi dayanamıyorum. Kötü bir söz söylerim, kalbini kırarım diye
korkuyorum. Sen konuş ben konuşmayayım. 2
Anıl: (Öfkeyle girer. ) Abar nerede?
Yonca: Kendi yaşıtları cephede savaşıyorlar. Yaşıtı üç arkadaşının şehit haberi geldi; ben bile,
başınız sağ olsun, derken yerin dibine giresim geldi.
Anıl: Benim herkes gibi beş altı çocuğum yok.
Yonca: Köyde kaç ailenin evinde erkek kalmadı.
Anıl: Herkesin gelinlik kızları var. Soylarını sürdürürler. Abar’a bir şey olursa soyumuz
tükenecek.
Yonca: Sen erkeksin.
Anıl: Ne olmuş erkeksem?
Yonca: Oğlumuz hele bir gitsin askere, seni kendi ellerimle evereceğim. Hem de kız oğlan kız
alacağım sana.
Anıl: Yonca, yine başlama. Yıllar önce seni kaçırırken ettiğim yeminler kulaklarımda
çınlıyor.
Yonca: Anıl’ım, yiğidim, beni sevdiğini söylemene gerek yok. On kadının olsa beni baş tacı
yapacağından en ufak kuşkum yok. Koşullar değişti. Bu ülkenin, bu toprakları ekecek,
koruyacak yiğitlere gereksinimi var. Ülkemiz için bir oğlumuzu savaşa yolluyorsak yerine
yenilerini yetiştirmemiz gerekiyor. Aslanımın yaşam boyu köyün içinde boynu eğri, gözleri
yerde dolaşmasını ister misin?
Anıl: Bir er gidecekse Abar’ımın yerine ben kurban olayım vatana.
Yonca: Vatan, sadece kurban istemiyor. Kendini koruyacak genç, güçlü kurbanlar istiyor.
Senin askerlik çağın çoktan geçti.
2. Sahne
Kişiler: Satı, 40 yaşlarında, Almakay’ın annesi
Açan, 40 yaşarında, Alka’nın annesi
Almakay, 18 yaşında
Alka, 18 yaşında
Abıkan. 18 yaşında
Yer: Köy evinin içi
Açan: Satı Gelin daha neler gelecek başımıza?
Satı: Açan abla ne odu ki?3
Açan: Daha ne olsun? Oğullarımızın kanı kurumadan kızlarımız da savaşa gideceklermiş.
Satı: Benim de yüreğim yanıyor. Kekliğim Almakay’a söz anlatamıyorum.
Açan: Benim kız Almakay gibi olsa gözüm arkada kalmaz.
Satı: Almakay da bir kız.
Açan: Almakay kızımız gibi avcı, becerikli bir erkek var mı şu yörede?
Satı: Savaş kızlara göre değil.
Açan: Sen onu erkek doğurmalıymışsın. Yanlışlıkla kız doğurmuşsun. Peri gibi güzelliğini
görmesem kız olduğuna inanmam. Ne olur söyle de bizim kızları götürmesin?
Satı: Babası erkek çocuğu olmasını çok istemişti. Olmadı. Bilirsin beş yaşından beri
babasıyla ava giderdi. Üç yaşından beri at üstünde.
Açan: Bilmez miyim Satı gelin, onun avladığı keklikleri, bıldırcınları köyde yemeyen insan
mı kaldı? Hele bir ata binişi var, bizim adam bile, “Şu kızı kıskanıyorum, nazarım değer
diye korkuyorum. ”dedi kaç kez.
Satı: Babası askerden gelirken getirdiği mavzerini Almakay’a bıraktı. Savaşa giderken,
Almakay’ı bize değil, bizi Almakay’a emanet edip de gitti. “Almakay gibi bir kızım olduğu
için gözüm arkada kalmıyor. ”demişti.
Açan: Ağlayın, sızlayın. Babasının sözlerini anımsatın. Kanı bozuklardan sizleri kim
koruyacak, deyin.
|
Satı: (Ağlayarak) Ablasıyla neler demedik ki? Bir aydır babasını görüyormuş düşünde.
Babasını düşman kuşatmış bir tepede. Kurşunu kalmamış. Yaralanmış. Düşmana
sesleniyormuş. “Kızım Almakay gelir hepinizi öldürür, çekip gidin. ” diyormuş. Babam beni
çağırıyor, gideceğim, diyor başka bir şey demiyor. Bir aydır keklikleri, tavşanları bile okla
avlıyor. Kurşunları düşmana saklıyormuş. (Üst üste at kişnemesi duyulur. Satı
pencereye koşar, dışarı bakar, gözyaşlarını siler. ) Geliyor işte. Sizin kızlar da yanında.
(Almakay, Alka, Abıkan girerler ellerinde içi dolu birer torba vardır. Selam verip el
öperler. )
Almakay: (Ok ve yayı sırtında, silahı elindedir. Silahlarını çıkarır. Duvara asar. ) Açan
Teyze hoş gelmişsiniz. Bugün av çok bereketli geçti. Akşama ziyafet var.
Açan: Umarım bizi bu avlarından eksik etmezsin. Her zaman isteriz. Önceden kızıyordum
bizim kızları da ava götürüyorsun diye her zaman gidin ava. Erkeklerimizi aratmayın.
Almakay: İnşallah savaştan dönünce daha çok avlanırız. Bu kez erkeklerimizle avlanırız.
Açan: Almakay’ım, canım kızım değme erkek senin eline su dökemez. Benim Alka silah
tutamaz, ata binemez. Senin de gitmeni istemem. 4
Alka: Anne, savaşmaya gitmiyoruz biz. Yaralılara yardım ederiz, yemek yaparız, yiyecek
taşırız, atlara bakarız.
Açan: Kızım iyi dersin de bir oğlumun şehit haberini aldık, birinden haber yok. Bir de
sizlerin acısıyla yanmayalım. Kız başınıza nasıl gideceksiniz? Sizler tarlaları ekip biçmede
yardım edeceksiniz bizlere.
Alka: Yarın ilçede sevkiyat varmış, erlerle beraber gideceğiz.
Abıkan: Ben de gitmeyin diyorum. Bak, Anıl Dayı, Abar’ı gönderiyor mu?
Alka: Abar üzüm toplarken ağaçtan düştü, bir ayağı, bir kolu sakat. Askere gitse ne
yapacak?
Abıkan: Yalan, numara yapıyor. Geçen mayalık yoğurt almak için onlara gitmiştim, avluda
odun kırıyordu. Sakat insan odun kırabilir mi? Beni görünce baltayı elinden attı. Öfkelenip
içeri kaçtı.
Almakay: (Camdan dışarı bakmaktadır. ) İyileşti mi iyileşmedi mi şimdi öğrenirim. Kızlar,
sizler avları temizleyedurun. Ben şimdi geliyorum. (Çıkar. )
Abıkan: Annem diyor ki: “Ağaçtan düştüğü filan yalan, ayağını, kolunu sarıyorlarmış,”
Anneme de başkası söylemiş.
Açan: Doğrudur ya. Anıl’ın aklına gelen şeytanın aklına gelmez. Bugün kaç kez köy içinde
gördüm. Gerçi yanpürük yanpürük yürüyordu.
Abıkan: Kırık olsa bir iki ayda iyileşirdi. Kış geldi geçiyor. Dört beş ay oldu.
3. Sahne
(Evin önü) Kişiler: Abıkan ve Abar
(Abar dalgın bir biçimde yürür. Gözü karşı evdedir. Ayağı takılıp düşer. )
Almakay: Abar Bey dikkat et, kafan da kırılmasın.
Abar: Kırılan kafadan kan dışa akar. Herkes görür. Er geç iyileşir. Kırılan gönülden kan içe
akar. Kimseler göremez. Acısını çeken bilir.
Almakay: Gönlünü kıran ülkemize saldıran düşmansa haddini bildirmeye gidiyoruz. Gönlünü
ferah tut.
Abar: Demek söylenenler doğru?
Almakay: Neyi nasıl duyduğuna bağlı.
Abar: Cepheye gidiyormuşsunuz.
Almakay: Düşman vatanımızın boğazına saldırmışken uzaktan bakmak bize yakışmaz. 5
Abar: Cephedeki askerlerimizin savaşabilmesi için cephe gerisinin güçlü olması gerekir. Bu
güç de geride kalanların tarlaları ekip biçmesine, çoluk çocuğu doyurmasına bağlıdır.
Almakay: Cephe gerisinde kalanlar tarlaları iyi ekip biçsinler. Bak buğdaylar tarlaları kapladı.
Abar: Savaşa kadınların gittiği nerede görülmüş? Savaş erkek işidir.
Almakay: İyi söylersin Abar Bey ama eksik söylersin. Savaş yürek işidir. Cesaret ister. Vatan
sevgisi ister. İçinde vatan sevgisi olmayanlar savaşamazlar. Onlar da toprakla savaşsınlar.
Abar: Almakay, çok ağır sözler uçuruyorsun.
Almakay: Düşman kapımızı çalarken sözlerimiz de duruşumuz gibi olmalı.
Abar: Senin yiğitliğini bilmeyen yok ya diğer kızlar?
Almakay: Cephenin gerisi sadece top seslerinin gelmediği dağların ardı değil, top mermisinin
düşmediği düşmanı gördüğün yerlerdir. Orada çocuklara bile iş düşer.
Abar: Paramparça gönlümü bu kez yakıp geçiyorsun. Gitme Almakay. Gidenlerin şehit
haberleri bir bir gelmekte. Siz kızların görevi cephe gerisinde kalıp çocuk yetiştirmektir.
Düşmana inat bir sürü çocuk yap, zamanı gelince yolla askere.
Almakay: Çocuk yaptıracak sağlam erkek kalmadı. Düşmandan mı çocuk yapacağım?
(Abar öfkelenir, yumruklarını sıkar. Gözlerini siler, sakat yürüyüşü bırakır gidiyor gibi yapar
birkaç adım atıp geri döner. )
Abar: Keklik avcısı Almakay, düşman keklik değil, tavşan değil. Tilki mi kurt mu domuz
mu hiç belli değilmiş.
Almakay: Yürüyüşüne kurban, benim yerime keklikleri sen avlarsın.
4. Sahne
(Çanakkale Cephesi top ve mermi sesleri)
1. Binbaşı, 2. Çavuş ve Askerler ve 3. Halil ve yaralı askerler. 4. Almakay, 5. Abar
Binbaşı: (Top sesleri hafiften gelir. Bozuk bir Türkçeyle konuşur. Çavuş hazır ol
durumunda. ) Altın Tepe de Altın Tepeymiş. Düşmanlar ele geçireceğiz diye saldırdıkça
saldırıyor. Bizimkiler ölürüz de vermeyiz diyor. 6
Çavuş: Komutanım, bizim taraftan atışlar tamamen durdu. Sanırım iki asker kaldı
Altın Tepe’de. Son mermileri sipere girecek düşman askerlerine ve düşmana teslim
olmamak için kendilerine saklıyorlar. Üç gündür ne yiyecek içecek ne de mermi
ulaştıramadık.
Binbaşı: Bir haftadır iki bine yakın şehit verdik. Yazık, Altın Tepe düşüyor.
Binbaşı: Altın Tepe’den ateş açılmadığına göre düşman tepeye niçin asker yollamıyor?
Çavuş: Hazırlık yapıyordur komutanım. Biraz sonra saldırır. Akşama kadar
dayanabilirlerse yarın…
Binbaşı: Ne olacak yarın?
Çavuş: Yeni askerler gelmiş.
Binbaşı: Ölmeye mi?
Çavuş: Vatan için.
(İki asker sedyeyle yaralı taşır. Alman komutan yaralıya bakar. Yaralı asker komutanı görür. )
Yaralı Asker: (İnleyerek) Durun, durun. Komutanım. Komuta…
Binbaşı: Asker dur. (Askerler durur, eğilir. ) Yavaşça yere koyarlar.
Yaralı Asker: “Komutanım, ölme ihtimalim çok fazla… Ben bir pusula yazdım…
Arkadaşıma ulaştırın”
Binbaşı: (Pusulayı alır. ) Söz ulaştıracağım. Sen kendini yorma.
Yaralı Asker: (Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur) “Komutanım, ben. . . ben
köylüm Lapsekili İbrahim onbaşıdan 1 Mecit borç aldıydım. . . Kendisini göremedim.
Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin”
Binbaşı: Askerim, bu durumda borç düşünülmez. (Askerlere döner. ) Çabuk
götürün.
1. Asker: Komutanım öldü. (Askerler ölen askeri taşır. )
Binbaşı: Ne biçim ulus bunlar ya! Adam ölüyor borcu düşünüyor. Borç da borç olsa. . .
Bir mecidiye. Yirmi kuruş. (Top sesi duyulur. Makineli tüfek sesi tarar. Yere
yatar. Çevresine bakarak kalkar. ) Bir mecidiye, bir mecidiye. Yirmi kuruş,
“İki asker sedye ile ölenleri taşırlar. )7
2. Asker: Komutanım ölen askerin künyesi. Bir de not var. (Uzatır)
Binbaşı: (Notu açar okur. ) “Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil`e 1 mecit borç
verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben
dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim. ”
Binbaşı: Şu ulustaki dürüstlüğe, insanlığa bak. (Çavuş buraya gel. Çavuş koşarak gelir. )
Çavuş: Mehmet oğlu Ali, Çorum. Emret komutanım.
Binbaşı: Şu sizin selam vermenizi Almanya’ya gidince emrimdeki tüm askerlere öğreteceğim.
Sizin askerleriniz birbirlerine olan borcundan neden bu kadar korkuyorlar? Biri ölürken
“Hakkını helal etsin,”diyor; diğeri öleceğini anlıyor, “Hakkımı helal ettim. ”diyor. Bu neden
bu kadar önemli?
Çavuş: Yüce Allah kendisine olan tüm borçları affedebilir. Allah’nın af etmeyeceği tek borç,
insanın insana olan borcudur. Allah, “Kul hakkıyla karşıma gelmeyin. ”diyor.
Binbaşı: Anlaşıldı çavuş gidebilirsin.
Çavuş: Emredersiniz komutanım. (Asker selam verip giderken, komutan seslenir. )
Binbaşı: Çavuş,
Çavuş: (Geri döner selam verir. ) Emret komutanım.
Binbaşı: Sen (bilgi yelpazesi. net) hiç kul hakkı yedin mi Çavuş?
Çavuş: Haşa komutanım.
Binbaşı: Peki bu askerler içinde kul hakkı yiyen var mıdır?
Çavuş: Kul hakkı yiyen vatanı için savaşamaz.
Binbaşı: Anlaşıldı Çavuş. Gidebilirsin.
Çavuş: Emredersin komutanım. (Selam verip geri döner gider. )
Binbaşı: Türklerin koca bir imparatorluğu nasıl kurdukları, nasıl yaşattıkları anlaşılıyor.
Almanlardaki para, silah Türklerde olsa… Dokuz cephede de böyle savaşırlarsa…. Türk
kalmayacak diye korkuyorum. Bu kahraman, mert, dürüst insanlar barışta birlikte yaşamayı
çok isterdim. Türklerin dostluğu Almanya’ya bir Almanya daha katar. Bu insanları savaşa
biz soktuk. Bizim için savaşıyorlar. Bir kez olsun sitem bile etmediler. Bu ne dostluk bu ne
sevgi?
(Çavuş yanında Almakay’la gelir. Almakay’ın çantası doludur. )
Çavuş: Komutanım bu kız Altın Tepe’deki askerlerimize yardıma gitmek istiyor.
Binbaşı: (Almakay’ı süzer, küçümser) Bu çocuk mu?
Çavuş: Söz dinletemedim. Yalvardı, yakardı, ağladı…
Binbaşı: Niçin gitmeyi çok istiyorsun?8
Almakay: Komutanım, babam Altın Tepe’de beni bekliyor.
Binbaşı: Baban mı?
Almakay: Babamı tanıyan bir onbaşı söyledi. “Altın Tepe’ye gitmişti. ”dedi.
Binbaşı: Orada bir iki asker ya kaldı ya da…
Almakay: İki kişi yaşıyorsa biri babamdır. Babam çok iyi bir avcıdır. Bana silah kullanmayı,
avcılığı öğretti. Hissediyorum yaşıyor, ben oraya varana kadar da yaşayacak. Ne olur
komutanım izin verin gideyim.
Binbaşı: Çok küçüksün, hem kızsın…
Almakay: Çok iyi silah kullanıyorum. Keklikleri hep havada avlardım. Bu yetmez mi? Saatlerdir
o tepeye nasıl gideceğimin kurgusunu tasarladım. Bana bir saat izin. Yanıma başka kimseyi
de istemiyorum. Eğer oraya varırsam düşman beni öldürmeden bir adım ilerleyemez.
Ulaşamazsam vatan sağ olsun. Babamın erkek çocuğu olmadı. Beni bir erkek gibi bu günler
için yetiştirdi.
Binbaşı: Anlaşıldı git.
Almakay: Sağ ol komutanım. Yüzünüzü kara çıkarmayacağım. (Selam çakar gider. )
Binbaşı: Yanlış mı yaptım çavuş?
Çavuş: Doğru karar verdiniz komutanım. İzin vermeseydiniz karanlıkta kaçıp gidecekti.
Şimdi bizler onu koruyabiliriz.
Binbaşı: Silah başına kızı çok iyi koruyalım. Hiç olmazsa ölmeden babasını görsün.
Abar: (Girer. Selam çakıp kendini tanıtır. ) Anıl oğlu Abar, Tokat. Komutanım, İzin
verirseniz, Almakay’ın peşinden ben de gitmek istiyorum.
Binbaşı: Senin de mi baban var Altın Tepe’de?
Abar: Sözlüm Altın Tepe’ye gidiyor. Buralarda durmak bize yakışmaz.
Binbaşı: Kıza yetiş. Şansın bol olsun.
Abar: Sağ ol komutanım. (Selam verir koşarak gider. )
Binbaşı: Kul hakkıyla öbür dünyaya gitmek istemiyorlar. Yediden yetmişe, kadınıyla kızıyla ölüme, düğüne gider gibi gidiyorlar. Bu ulusu kim yenebilir? Böyle bir ulusun sırtı yere gelir mi?
SON
CAHİT KAYA
|
|