|
Dinim İslam, İslamiyet, İslami Yazılar > Allah Dostlarının Hayatı
EMİR KÜLAL HAZRETLERİ’NİN HAYATI (ALLAH DOSTLARININ HAYATI)
Doğup, vefat ettikleri yer: Suhari Köyü.
Sanatlan, çömlekçilik. Külal ismi, çömlekçilik manasına, oradan geliyor.
Annesi anlatıyor: "Seyyid karnımdayken, ne zaman şüpheli bir şey yesem, hemen mide sancısına tutulurdum."
Seyyid hazretleri delikanlılığında güreşe meraklıymış. Kendisinin güreşini seyretmek için de çok kişi toplanır ve mücadeleyi merakla takip edermiş. Bir gün bir seyirci şöyle bir düşünceye dalmış: "Peygamber neslinden bir seyyid, nasıl olur da güreş tutar ve ciddiyetsiz bir işe kendini kaptırır?" 0 anda bu adamı bir uyku basmış. Rüyada görmüş ki kıyamet kopmakta ve kendisi de çamurun içinde çırpınmakta. Bir de ne görsün;
Seyyid Emir karşısında. Adaleli kollarını uzatıyor ve bir çekişte onu çamurdan çıkarıyor. Adam uykudan uyanmış. Güreş esnasında Seyyid'in kendisine baktığını görmüş. Ve Seyyid Emir demiş ki: "îşte biz bu güreşi, senin gibileri çamurdan çekip kurtarmak için tutuyoruz."
Yine bir gün güreş meydanında hazreti Seyyid dönüp duruyor, binlerce halk kendisine bakmakta iken, tesadüfen Muhammed Baba Semmasi oradan geçiyordu. Seyretmek için bir müddet ayakta durdu. Müridlerinin ve sevdiklerinin kalplerinden geçer ki, bu bidatle meşgul olanları Hace hazretlerinin seyreylemesine sebep nedir acaba? Hazreti Hace, kalplerinden geçen bu düşüncelere vakıf olup buyurur ki: Bu meydanda bir mert vardır ki, bir çok kimseler, onun sohbetinin bereketiyle, vilayet konaklarının üst mertebelerine ulaşacaktır. Onu kendime bağlamak istiyorum. Bunlar böyle konuşurlarken Seyyid Emir Külal' in gözü hazreti Haceye alıp, Cenab-ı Hacenin yüksek ve kuvvetli cezbeleriyle koşarak Muhammed Baba Semmasi hazretlerinin ayaklarına kapanır.
|
Seyyid Emir Gilal hazretleri, insanları hakka dâvet eden, doğru yolu göstererek saâdete kavuşturan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve velilerin on dördüncüsüdür. Hz. Hüseyin'in soyundandır. Evliyânın meşhurlarından olan Muhammed Bâbâ Semmâsi'nin talebesi ve Behâeddin-i Buhâri hazretlerinin hocasıdır. Çömlekçilik yaptığı için "Gilâl" veya “Külal” ismiyle meşhur olmuştur. Her ânını İslâmiyet’e uygun olarak geçirmiş, pek çok kimse onun sohbet ve derslerinde kemâle gelmiştir. Annesi şöyle anlatır: "Emir Gilal'e hâmile iken, şüpheli bir lokma yesem, karın ağrısına tutulurdum. O lokmayı midemden geri çıkarmadıkça, karın ağrısından kurtulamazdım. Bu hâl başımdan üç defa geçti. Sonra hayırlı bir çocuğa hâmile olduğumu anladım. Bunun üzerine yediğim lokmaların helâlden olmasına çok dikkat edip, ihtiyatlı davrandım."
Sâlih zâtlardan biri vefât edeceği sırada, cenâze namazını Emir Gilal hazretlerinin kıldırmasını vasiyet etmişti. Fakat o, uzak bir yerde bulunuyordu. O zât vefât edince, o beldenin âlimleri toplandı. Onun çağrılması için, bulunduğu yere bir kişi gönderelim dediler. Bunun üzerine orada bulunan Şeyh Sufi; "Haberciye lüzum yok, kendisine mâlum olabilir." dedi. Her ihtimale karşı, iki kişi gidip, haber vermek üzere hazırlanmıştı. Tam gidecekleri sırada, Emir Gilal hazretleri âniden karşıdan gözüktü. Bundan sonra vefât eden zatın cenâze namazını kıldırdı. Oradaki âlimler, bu iş için kendisine nasıl mâlum olduğunu sordular. O da şu hadis-i şerifleri bildirdi: (Kalb, kalbe karşıdır.), (Mümin, müminin aynasıdır.), (Her kaptan içindeki sızar.)
Kerâmetten sordular. Buyurdu ki: "Evliyânın kerâmeti haktır. Aklen ve naklen câizdir. Bu hususta çok nakiller vardır. Süleymân aleyhisselâmın veziri Âsaf'ın, Belkis'in tahtını bir ânda Sana'dan Kudüs'e getirmesi gibi. Bir başka misâl; Hz. Ömer, bir defâsında Medine’de, hutbe okurken, İran’daki İslâm ordusunu görüp, ordu kumandanına; "Yâ Sâriye, dağa yanaş dağa!" buyurdu. Uzakta olan kumandan Sâriye ve ordunun erleri, bu sesi duyup dağa çekildi. Düşmanın tehlikeli hücumundan korundu. Evliyâdan meydana gelen kerâmet, Peygamber efendimizin mucizesinden dolayıdır.
Ölüm hastalığında, talebelerine şöyle vasiyet etti: " İlim öğrenerek Muhammed aleyhisselâmın yoluna tabi olmaktan aslâ ayrılmayınız. Bu, mümin için bütün saâdetlerin vâsıtasıdır. Her Müslüman erkeğin ve kadının, kendine lâzım olan din bilgilerini öğrenmesi farzdır. Bunlar, sırasıyla şu bilgilerdir: İman, Namaz, Oruç, Zengin ise, zekât ve hac, ana-baba hakkını öğrenmek.
Allahü teâlânın kendisinden râzı olmasını isteyen, anne ve babasının rızâsını kazanır. Resulullah efendimiz; "Allahü teâlânın rızâsı, ana babanın rızâsını kazanmakla elde edilir." buyurdu. Bu bakımdan, ana babanın hakkını gözetmek mühimdir. Sıla-i rahim (akrabâyı ziyâret), komşu hakkını gözetmek, lâzım olan alış-veriş bilgilerini öğrenmek, helâli ve haramları öğrenmek lâzımdır.
Bir dergâh inşâ ettiriyordu. İşçilerden biri, "Hiç kimse bir şey getirmiyor." diye söylendi. Az sonra, bir adam geldi. Çok miktarda ekmek ve üzüm getirdi. Emir Gilal hazretlerinin huzuruna varıp, gece gündüz diş ağrısı çekmekteyim. Sizin duânızı almak için geldim, bana yardımcı olunuz, takatım kalmadı dedi. Gelen adama; "Yanıma yaklaş, hangi dişin ağrıyor?" buyurdu. Adam yaklaştı. Parmağını ağzına sokup, ağrıyan dişinin üzerine koydu. Sonra İhlâs suresini okudu. Gelen kişinin diş ağrısı kesilip, hiç hastalanmamış gibi oldu. Bundan sonra buyurdu ki: "Ey dostlar! İhlâslı olunuz. Her işinizi Allah rızâsı için yaparsanız, kurtulursunuz. İhlâssız yapılan amel, üzerinde pâdişâhın mührü bulunmayan geçmez para gibidir. Üzerinde padişahın sikkesi bulunmayan parayı kimse almaz. Üzerine mühür vurulanı ise herkes alır. İhlâs ile yapılan az amel, Allahü teâlâ indinde çok amel gibidir. İhlâssız yapılan çok amelin ise, Hak katında kıymeti yoktur. Yaptığınız her ibâdeti ve işi, ihlâs ile yapınız. Böylece Allahü teâlânın rızâsını kazananlardan olursunuz.
Sonra Seyyid Emir Külal yanında olduğu halde Hazreti Hace yola koyuldu. Hanekaha geldiler. Seyyid Emir Külal pehlivanlıktan tövbe etti. Bir daha güreş tutmadı.
Hace hazretleri kendisini oğulluğa kabul edip, irşat edip icazet verdi. Her şeyi ona verip kendi makamına onu oturttu. Şah-ı Nakşibend Bahaeddin-i Buhariden (k.s) kendisine haber verip, terbiyesi ile iyi meşgul ol buyurmuştur.
H. 772 yılında Suhar köyünde vefat ediyor.
Mübarek, uzun boylu, kolları genîş ve uzunca idi. Kaşları çatık, rengi esmer, sakalında beyaz pek azdı.
|
>>>TIKLAYIN<<<
|