|
Dinim İslam, İslamiyet, İslami Yazılar > Kıssalardan Seçmeler Dini Hikayeler Allah Dostlarının Yaşadıkları
ÇOLUK ÇOCUĞU AÇ KALAN İŞÇİ İLE DİLENCİ (KISSALARDAN SEÇMELER, DİNİ HİKAYELER, ALLAH DOSTLARININ YAŞADIKLARI)
Fakir
bir işçi, bir gün işinden çıkartılır. Bunun üzerine başka da hiçbir gelir
kaynağı olmadığı için çoluk-çocuğu arka arkaya üç gün aç ve susuz kalır. Adam iş
bulmak üzere nereye baş vurduysa "İşimiz yok" cevabı ile kapılar yüzüne
kapanmaktadır. Üst üste üç gün midelerine hiçbir gıda girmeyen yavruların
dinmeyen ağlayışları annenin yüreğini parçalayacak dereceye gelir. Çaresizlikler
içinde durumu kocasına açar: "Bey, görmüyor musun? Açlıktan yavrularımızın
yüzleri sarardı ve bağırsakları eridi. Hadi biz neyse dayanırız, ama onlar bu
kadarına tahammül edemezler; bu sefaletimizin sonu ne olacak; bir şey düşünmüyor
musun?" dedi.
Adam düşünceden önce eğilmiş başını eşinin yüzüne doğru kaldırarak ona der
ki; "Karıcığım, günlerdir başvurmadığım kapı kalmadı. Piyasaya göre en düşük
ücret karşılığında iş aradım, tek bir kerrecik olsun karnınızı doyurabileyim
diye; olmadı. Kimse bana iş vermiyor. Yavrularımın açlıktan erimeye yüz tutan
ciğerleri benim de yüreğimi parçalıyor. Ama anlıyor ve görüyorsun ki, elimden
bir şey gelmiyor." Bu sözler üzerine kadın kocasına der ki: Öyle ise şu benim
gelinlik günlerinden kalma başörtümü götür sat; ne kadar tutuyorsa bir şeyler al
getir de hele bir kereliğine şu yavrucağızların karnını doyuralım; sonrasına,
kulların rızkını veren cömert Allah (c.c.) kerimdir. Elbette bize hayırlı kapı
açar."
Adam utançtan yüzü kızararak ve düştüğü acıklı, çaresizliğin ıstırabını
ruhunun derinliklerinde duyarak, karısının gelinlik çeyiz sandığından çıkarıp
getirdiği hiç kullanılmamış başörtüsünü alır ve satmaya yollanır. Başörtüyü o
zamanın parasıyla ancak iki dirheme satabilir. Aldığı para ile yiyecek bir
şeyler satın almaya giderken yolun üstünde bir dilenciye rastlar; adam gelip
geçenlere şu sözlerle yalvarmaktadır: "Allah rızası ve peygamber aşkı için boş
geçmeyiniz. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak karşılığında bana yardım etmek
isteyen yok mu? Dünyada hiçbir şeyi olmayan kelimenin tam manasıyla muhtaç bir
kimseyim."
|
Adam dilenciye sokulur karısının gelinlik başörtünü satarak aldığı ve
günlerdir açlıkla boğuşan yavrularının bir öğünlük yiyeceğine ödeyeceği iki
dirhemi, olduğu gibi cebinden çıkarır zavallı dilenciye verir. Şimdi eli boş eve
dönmekten gerçekten utanmaktadır; çemberin parası ne oldu diye sorduğu zaman
karısına ne cevap verecek. Kadıncağıza nasıl "Çemberine iki dirhem verdiler; onu
da ilk rastladığım dilenciye verdim; adamın yalvarmalarına dayanamadım"
diyebilecekti. Bu düşünceler içerisinde camiye varıp akşam namazını kıldıktan
sonra çöken akşam karanlığılı ile birlikte ve bomboş ellerle yine evine döndü.
Karısı ve çocukları sabırsız bakışlarla bir şeyler getirecek diye yolunu
gözlüyorlardı.
Geç de kalınca her halde iyi bir şeyler getirecek diye sevinmişlerdi. Adam
ümitsiz bir halde ve hep önüne bakarak kapıdan içeri girince kadın şaşakalır ve
o akşam da aç kaldıklarını anlar yavrular da boşa giden ümitlerinin arkasından
kim bilir kaçıncı kere hep bir ağızdan artık açlıktan kısılmaya yüz tutmuş zayıf
bir sesle ağlamaya başlarlar. Kadın hem kızgın ve hemde şaşkın bir ifade ile
kocasına başörtüsünü ne yaptığını sorar.
Adam herşeyi olduğu gibi anlatarak başörtüyü sattıktan sonra yiyecek bir
şeyler almaya giderken yolda rastladığı dilenciye elindeki iki dirhemi verdiğini
karısına söyleyeverir. Kadın işin iç yüzünü öğrenince üstün bir sabır ifadesi
takınarak kocasına şöyle der: "Başörtünün parasını madem ki Allah yolunda
verdin; O ulu ve zengindir; gösterdiğin cömertliğin karşılığında bize dilediği
anda karşılığını vermek gücüne fazlasıyla sahiptir. Sen yine en iyisini yaptın;
bakalım önümüze hangi kapı açılacaktır."
Sabahleyin kadın, kocasına bu defa yine baba evinden getirdiği bir duvar
saatini verir, "şimdi de bunu satmaya götür ve karşılığında eline geçen para
ile eve yiyecek bir şeyler getir" der. Ertesi gün adam, çarşının her tarafını
gezerek saati satmaya çalışır. Fakat hiçbir müşteri bulamaz. Yorgun
(bilgiyelpazesi) argın ve yine ile boş gideceği için üzgün bir halde
eve dönerken bir balık satıcısına rastlar. Adam avazının çıktığı kadar yüksek
bir sesle "balık, balık var, balık" diye bağırıyor. Fakat elinde son olarak
kalan iki balığa müşteri bulamıyordu.
Adam, balıkçıya sokulur ve ona der ki, "Şu saat benim işime, o balıklar da
senin işine yaramaz; öyleyse sen bana elinde kalan iki balığı ver; ben de sana
karşılık olarak şu saati vereyim." Müşteri ayartmak için sabahtan beri bağıra
bağıra sesi kısılan balıkçı, adamın teklifini kabul eder, balıkları verir,
karşılığında saati alarak oradan uzaklaşır.
Günlerden beri ilk defa eve yiyecek bir şey götürebileceği için ölçüsüz
derecede sevinen adam, balıkları kapar kapmaz hızla evinin yolunu tutar.
Babalarının yiyecek bir şey getirdiğini gören çocuklar neşe ile birbirlerine
sarılırlar. Kadın balıkların içini temizlemek üzere mutfağa girer. Az sonra
gördüklerinin karşısında şaşkına dönerek kocasını çağırır. Balıklardan birinin
karnından bağırsak yerine parlak ve iri bir inci çıkmıştır.
Adam inciyi alır; bir kuyumcuya koşar. Kuyumcu incinin benzersiz değerde bir
mücevher olduğunu, kendilerine sattığı taktirde karşılığında ondörtbin dirhem
ödemeye hazır olduğunu söyler. Adam artık anlar ki kötü talihi değişmiştir.
Çektiği ağır sıkıntılar artık son bulmuş, Allah ona nimet kapılarını açmıştır.
İnciyi satarak kuyumcudan uça uça evine yönelir. Olup bitenleri karısına
anlatınca bütün ev neşeye gömülür ve hepsi bir ağızdan kederlerini gideren
Allah'a ölçüsüz şükürler ederler.
Tam bu sırada kapıya gelen bir dilencinin sesi duyulur. Adam dua ve
yalvarmalar içinde içeriye şöyle seslenir. "Ey hane halkı, esirgeyici Allah size
bağışladığından bana da verin." Adam hemen kapıya çıkar dilenciye der ki: "tam
şu anda Ulu Allah (c.c) hiç beklemediğimiz bir şekilde ve içinde günlerce
kıvrandığımız bir açlığın sonunda on dört bin dirhem bağışlamıştır. Madem ki sen
Allah rızası için Allah'ın bağış ettiğinden pay istiyorsun dur bekle; bu paranın
yarısını sana getireyim. Kalan yarısı da bizim olsun."
Kendisine ilk ağızda yedi bin dirhem kazandıran bu taksime fazlasıyla memnun
görünerek razı olan dilenciye paranın yarısını getirmeye giden ev sahibi kapıya
dönünce dilencinin orada olmadığını görür; sağı solu iyice araştırdıktan sonra
her nedense adamın çekip gittiğini anlar.
Ev sahii bütün keder ve sıkıntılardan sıyrılmış bir rahatlık içinde yatağına
uzanınca rüyasında kapıdan kaybolan akşamki dilenciyi görür, ona neden parayı
beklemiyerek kaybolduğunu sorunca şu cevabı alır; "ben herhangi bir dilenci
değildim; Allah'ın meleklerinden biriydim, hayırseverliğini ve Allah rızasına
bağlılık dereceni ölçmek üzere insan kıyafetine girerek o anda kapına geldim,
beni bizzat Ulu Allah (c.c) seni son bir defa daha deneyerek dereceni yükseltmek
için evine gönderdi. Geçen akşam karının başörtüsüne karşılık eline geçen iki
dirhemciği çocuklarına yiyecek almaya giderken verdiğin dilenci de yine bendim.
Gönül rahatlığı ile o iki dirhemi, Allah rızasını kazanayım diye bana verince
Ulu Allah (c.c) sana o inciyi bağışladı. Bu akşamki ölçüsüz cömertliğinin
karşılığında da öbür dünyanın eşsiz zenginlikteki Cennet nimetleriyle
kavuşacaksın."
Ne mutlu senin gibi Allah rızasını en sıkışık durumlarda bile baş gaye bilen bahtiyar mü'minlere...
KAYNAK: Ermişlerden Osman Efendi, Seçme Dini Hikayeler, Seda Yayınları, İstanbul 2000, s. 31-38
|
>>>TIKLAYIN<<<
|