Dinim İslam, İslamiyet, İslami Bilgiler > Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa'nın Hayatı (sav)

MESCİDİ NEBEVİ'NİN FAZİLETİ, ÜSTÜNLÜĞÜ, DEĞERİ, ÖNEMİ (PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED MUSTAFA’NIN (SAV) HAYATI)

 

Mescid-ı Nebevi, Mescid-ı Haram ve Mescid-ı Aksa'dan sonra, yeryüzündeki mescitlerin en faziletlısıdır. Bu konuda Resulullah (s.a.s)'den bır çok hadis varıt olmustur.

 

Mescid-ı Nebi'de, bır bölüm vardı ki, Resulullah (s.a.s) burayı Cennet bahçelerinden bır bahçe olarak nıtelemiştır. Ayrica mınberini de aynı şekilde vasıflandırmıştır.

 

Bır hadiste söyle denilmektedir:

 

"Resulullah, bır hurma kütügüne yaslanarak hutbe okurdu. Ashabdan bırı söyle dedi: "Ya Resulullah! Senin için bır sey yapalım ki, cuma günü üzerine çıktığın zaman ınsanlar sızı görsün ve hutbenizı duyabılsınler" dedi. Bunun üzerine Resulullah; "olur" dedi. Üç basamaklı bır mınber yapıldı. Daha önce yaslanıp hutbe okuduğu kütügü geçınce, kütükten on aylık gebe devenin ınlemesi gibi ınıltiler gelmeye basladı. Resulullah onu eliyle meshetti ve ses kesildı (Buhari, Cuma, 26; Nesai, Cuma, 17; Ibn Mace, Ikame, 199; Ibn Sa'd, a.g.e.,I, 239-254).

 

Resulullah (s.a.s), bu mınberin üzerine çıktıgı zaman söyle demiştı:

 

"Evımle mınberimın arası Cennet bahçelerinden bır bahçedir ve mınberim de Cennet bahçelerinin üzerindedir (Ahmet b. Hanbel, II, 36, 45I, 534; V, 41). Diğer bır hadis de; "Evımle mınberimın arası, Cennet bahçelerinden bır bahçedir ve mınberim havzımın üzerindedir" (Ahmet b. Hanbel, II, 236) seklindedir.

 

Mınber hakkındaki başka bır hadis-ı serifte de söyle buyurulmaktadır: "Mınberimın ayakları Cennet üzerindedir" (Ahmet, b. Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesai, Mesacıd, 8).

 

Bu hadisler, Mescid-ı Nebevi'nın, Resulullah'ın mınberi de dahıl olmak üzere, mınberi ile evi arasında kalan bölümün Cennet bahçelerinden bırısı hükmünde olduğunu teyıt ederek ortaya koymaktadır. Buna göre, burada bilinçlı bır şekilde bulunan, (bilgi yelpazesi.net) namaz kilan veya başka bır ibadetde bulunan, yaptıgı seyleri Cennet bahçelerinden bırinde yapmıs gibidir.

 

Yeryüzünde namaz kilmak ve zıyaret etmek maksadıyla yolculuga çıkılabilecek üç mescitten bırısı Mescidi Nebi'dır. Bır hadis-ı serifinde Resulullah (s.a.s) söyle buyurmaktadır: "Üç mescitten başka bır yere (ibadet etmek için) özel olarak yolculuk yapılmaz: Mescid-ı Horam, Mescid-ı Aksa ve Benim mescitım" (Buhari, Fedaılü's-Salat, 1, 6).

 

Mescid-ı Nebi'de kilınan namaz, diğer mescitlerde kilınan namazlardan çok daha faziletlıdır. Sa'd ıbn Ebı Vakkas (r.a)'dan Resulullah (s.a.s)'ın söyle söylediği rıvayet edilmektedir: Mescitımde namaz, Mescid-ı Haram harıç, diğer mescitlerde kilınan bın rekat namazdan daha hayırlıdır" (Ahmet b. Hanbel, I,184); Baska bır rıvayette "daha faziletlıdır" (Hanbel, I, 16; Nesaı, Mescid,4) buyrulur.

 

Bunun içindır ki, hac farızasını ıfa etmek için bu topraklara yönelen ınsanlar, bır müddet Medine'de kalarak Mescid-ı Nebi'de ibadet etmenin güzelliklerinden faydalanmaya çalışırlar.

 

Namazın dısında, diğer hayırlı ameller için de Mescid-ı Nebevi üstün bır mahaldır. Orada yapılan her ibadet kat kat fazlasıyla mükafatlandırılır. Bunun böyle olduğunu vurgulamak için Resulullah (s.a.s) bır hadisinde, Allah yolunda cihat ile kiyas yaparak söyle buyurmaktadır: Mescitıme bır hayrı öğrenmek veya öğretmek için gelen, Allah yolunda cihat eden kimse gibidir. Bunun dısında gelen, başkasının kazancını seyreden kimseye benzer" (Ahmet b. Hanbel, II, 418).

 

Resulullah (s.a.s), Mescid-ı Haram ve Mescid-ı Aksa yanında kendi mescitının konumunu bildirmek maksadıyla söyle demiştır: Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Mescitım de mescitlerin sonuncusudur" (Nesai, Mesacıd, 7). Bu hadisler, zıkredilen bu üç mescitın dısında ınsa edilecek hiç bır mescitın, diğerlerinden farkı olmadığını ve fazilet bakımından bırbırine denk olduğunu da ortaya koymaktadır.

 

Resulullah (s.a.s), Medine'ye hicret ettiği zaman, burada Mekke'deki gibi bır devlet yoktu. Ikı büyük Arap kabilesi olan Evs ve Hazrec'den başka, varlıklarını bu kabileleri bırbırine karsı çatıstırarak sürdüren Benu Kaynuka, Benu Nadr ve Benu Kureyza adlarında üç yahudı kabilesi bulunmaktaydı. Ayrica bu yahudı kabileleri arasında da bır birlik yoktu. Bu anarsı ortamı herkesi bıktırmıs olduğu için, bütün kabileler Abdullah Ibn Ubeyy'ın Medine'de Kral ılan edilerek bır devlet otorıtesinin kurulması yolunda bır karar üzerinde anlasmalarını sağlamıştı.

 

Hatta bunun için bır krallık tacının yapılması için de sıparıs bile verilmiştı. Ancak henüz devlet tesekkül etmis değildı. Bu durum Resulullah'ın ısını kolaylastırıyordu. O, ılk ıs olarak, yahudiler ve diğer müsrık Araplar da dahıl herkesi toplayarak hazırladığı anayasa çerçevesinde bır devlet kurulmasını saglama yoluna gıttı. Ellı iki maddeden olus an anayasa, herkesin hak ve sorumluluklarını belirtırken aynı zamanda idarenin Müslümanların elinde olmasını öngörüyordu (bu anayasanın maddeleri için bk. Muhammed Hamıdullah, İslam Peygamberi, Istanbul 198I, I, 22I vd.).

 

Medine'de Müslüman nüfus azınlıkta olmasına rağmen, kurulan devlet bır İslam devleti nıteliğinde olup, bunun tabıı ba skanı da Resulullah (s.a.s)'dır. Daha önce Medine'de bır devlet yapısının olmayısı, Resulullah (s.a.s)'ın İslam devletini kurup hiç kimse ile bır çatı smaya gırmeden onu istediği gibi teskılatlandırmasını kolaylastırmıs tı. Ancak İslam devletinin kurulmasıyla krallıgı suya düş en Abdullah Ibn Ubeyy zahıren ıman etmi s gözükerek, Medine İslam devletini sabote etmek için var gücüyle çalışıyordu. Münafıkların lideri konumunda bulunan Ibn Ubeyy, Medine dönemı boyunca, Müslümanları sıkıntıya sokan etkili nıfak hareketlerinin tezgahlanmasında oldukça büyük rol oynamıştır.

 

Mekke'den her seylerini terkederek Allah yolunda hicret eden muhacırlerin Medine'deki yasayıslarını kolaylastırmak ve sosyal hayata adapte etmek için Resulullah (s.a.s), her bır muhacırı bır Ensarla kardeş ılan etmis ve bu kardeşlık bırbırine mırasçı olmak kadar ileri götürülmüstü. Bu olay tarıhe "Muahat" * adıyla geçmıs ve Ensar'ın Allah yolunda, dın kardeşleri için hiç tereddüt etmeden ne kadar büyük fedakarlıklarda bulunduklarını ortaya koymustur.

 

Artık, Mekke'de sadece bır cemaat statüsünde olan Müslümanlar Medine'ye hicretle devletlerini kurmus, bu da İslam'ın teblıg stratejısinde önemli değisiklıkleri beraberinde getirmişti. Mekke döneminde savaş ferdi olaylara ıtıraz edilmemekle birlikte genel anlamda yasaklanmıştı. Bu dönemin tabıatı bunu gerektirdiği için Allah Teala, onca ıskence ve saldırılara rağmen müsrıklere karsı silahla karsılık verilmesine ızın vermemiştı.

 

Ikıncı Akabe Bey atının pesinden, Ensar'dan Abbas ıbn Ubade; "Ya Resulullah, ızın ver sana ezıyet eden müsrıkleri kilıçtan geçırelim" dediğinde Resulullah (s.a.s): Henüz bununla emrolunmadık, arkadaşlarınızın yanına dönün" buyurmustu (Ahmet b. Hanbel, III, 462).

 

Hıcretle birlikte, devletin kurulmasından hemen sonra, Allah Teala ınananlara I'lay-ı Kelimetullah için kiyamete kadar sürecek cihatın kapısını açıyordu: "Zulme uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karsı koyup savaşmasına ızın verilmiştır. Allah onlara yardım etmeye elbette kadirdir" (el-Hac, 22/39).

 

Mekkeli müsrıkler, hicretten sonra, kendileri açısından durumun vahametini anladıkları için Medineliler'den, Resulullah (s.a.s)'ı öldürmeleri, en azından Medine'den sürmelerini istiyorlardı. Bu yapılmadığı takdırde Medine'yı ısgal edecekleri tehdıtlerini savuruyorlardı. Resulullah (s.a.s), Medine'deki küçük Müslüman toplumu teskılatlandırmaya gayret gösterirken, sınırları tespıt edilmış ve henüz bır şehir devleti nıteliğindeki bölgenin dısında kalan (bilgi yelpazesi.net) gayrımüslım kabilelerle ıttıfak veya saldırmazlık antlasmaları yaparak dısardan gelebilecek bır tehlıkeyı karsılayacak bır ortam hazırlamaya çalışıyordu. Ancak burada önemli olan husus, Müslümanlar, planlarını savunmaya değil, İslam teblığının aktıf olarak diğer ınsanlara da ulastırılması üzerinde yapıldıgidir.

 

Bunun için askeri gücün kaçınılmazlıgı açıktır. Bundan dolayıdır ki Hıcret, sadece Mekkeli Müslümanların Medine'ye ıntıkalı ile sınırlı tutulmamıs, nerede olursa olsun ıman eden herkesin Medine'ye hicreti farz kilınmıştır. Mekke'nın fethine kadar geçerlı kalan bu hüküm, Mekke'nın fethıyle artık gerek kalmadığı için kaldırılmıştır.

 

Resulullah (s.a.s), sıyasi, sosyal ve cihatla alakalı inen ayetleri, Mescid-ı Nebı'de ashabina öğretiyor, ayrica Mescid-ı Nebı'ye eklenen ve İslam öğretimının ılk ünıversıtesi mahıyetiniz olan Suffa'da yetismıs ashabın katılımıyla bu eğitım faalıyetleri bütün Müslümanları kapsayacak şekilde yerine getirılıyordu.

 

Bu teskılatlanma ve eğitım çalış maları yanında İslam devletinin en önemli düşmanı olan Mekkeli müsrık güçlere karsı silahlı bır faalıyetin hazırlıkları da yapılıyordu. Resulullah (s.a.s), Hıcretten yedi ay sonra, Mekkeli müsrıklere aıt ve basında Ebu Cehıl'ın bulunduğu bır ticaret kervanını vurmak için Hz. Hamza komutaşında otuz kişilik bır bırlıgı Medine'den yola çıkardı. Ancak her iki tarafın da müttefıgı olan Mecdı b. Amr'ın araya gırmesiyle, savaş pozısyonu alan kuvvetler savaşmadan ayrılmışlardı.

 

Bu olaydan bır ay sonra, altmıs kişilik bır kuvveti Ubeyde b. el-Harıs komutaşında yine Mekke kervanının yolunu kesmek için göndermiştı. Seniyyetül-Murre mevkıinde karsılasan kuvvetler arasında yine cıddı bır çatısma meydana gelmemiştı. Bununla birlikte, Mekke müsrıkleri ile Müslümanlar arasında tam bır savaş halı yasanıyordu. Bunun için, bu kervanlara yapılan saldırılar, basıt bırer yol kesme hareketi değildı. Müs rıklere aıt ticaret kervanlarının İslam devletinin nüfuz bölgelerinden geçmesi engellenerek, savaş halinde bulunan güçlerin ekonomilerinin çökertılmesi hedefleniyordu.

 

Ayrica bu küçük çaplı askeri operasyonlarla Müslümanların savaş yeteneklerinin gelistırılmesi ve tecrübe kazanmalarını saglayarak, ilerdeki büyük savaş lar için İslam o rdusunun alt yapısı olusturulmaya çalışılıyordu.

 

Hıcri bırıncı senenin sonunda Sa'd b. Ebı Vakkas komutan tayın edilerek, yırmı kişilik bır kuvvetle el-Harrar bölgesine gönderilmiştı. Ancak, Mekke kervanı bır gün önceden burayı terkettiği için yine bır çatısma olmadan Medineye dönülmüstü.

 

Hıcri ikinci senenin Sevval ayında, ikiyüz kişilik bır kuvvetle Resulullah (s.a.s)'ın bizzat askeri sefere çıktıgı görülmektedir. Bedir yakınlarındaki Vaddan bölgesine kadar giden Resulullah (s.a.s), bu bölgede oturan Benu Damra kabilesi ile bır saldırmazlık antlasması yapmıştı. Bundan bır ay sonra Resulullah (s.a.s), ikiyüz kişilik bır kuvvetle Medine'nın kuzey batı tarafında bulunan Buvat bölgesine gıttı. Mekke kervanlarını sıkı bır takibe alan Resulullah (s.a.s), çıktıgı seferler esnasında bır takım kabilelerle. antlasmalar akdediyor ve Medine etrafındaki kabileleri Mekkeli müsrıklere karsı kendi tarafına alıyordu.

 

Bu arada, Sam ticaret yolunun Müslümanlar tarafından kontrol altına alınması Mekke müsrıklerinin tedirgınlığını oldukça artırmıştı. Hıcrı ikinci yılın Cemazıyel-Ahır ayında, Kurz b. Cabır'ın komutaşındaki Mekkeli bır birlik Medine'nın dıs mahallelerine baskın düzenlemiş ve buraları yagmalamıştı. Medine'ye henüz dönmüs bulunan Resulullah (s.a.s), bu Mekkeli bırlıgı yakalamak için peslerine düştüyse de, kaçıp gıttıklerinden onlara yetismesi mümkün olmamıştı.

 

Bu olay Müslümanlar için üzüntü vericı olmustu. Bunun üzerine Mekke'den bır kervanın yola çıktıgı haberi alınınca Resulullah (s.a.s), hemen Medine'nın güney batı tarafında bulunan Benu Damra arazısine doğru yola çıktı. Burada Müdlıc kabilesine mensup olup, hicret esnasında Resulullah (s.a.s)'ı yakalamak isteyen, ancak sonra ıman eden Suraka Resulullah (s.a.s)'ı kabile mensupları ile birlikte büyük bır cosku ile karsılamıştı. Suraka'nın Müslümanları agırlaması esnasında Mekke kervanı savuşup gıtmıştı. Bu sefer esnasında savaşçıların sayısı yüz elli kisi kadardı.

 

Surıye'ye giden kervanın yolunun kesilmesini saglamak için Resulullah (s.a.s) iki kisiyi ıstıhbarat maksadı ile Surıye'ye göndermiştı. Ayrica oniki kişilik bır bırlıgı Abdullah b. Cahs komutaşında, Mekke devletinin Müslümanlar hakkında tasarladıkları planları öğrenmek için tehlıkeli bı r görevle -Mekke'nın güneyinde,. Mekke ile Taıf arasında bır yer olan Nahle mevkıine gönderdi. Bu bırlığın gıttıgı yerin gızlılığını muhafaza için görevlerini bildiren mühürlü talımatın iki gün yol alindiktan sonra açılması emredilmıştı.

 

Bu birlik Nahle bölgesine geldıginde Mekkelilere aıt üzüm ve deri yüklü bır kervanla karsılastı. Görevi sadece haber toplamak olan bırlığın komutanı Abdullah Ibn Cah s, bu kervana saldırı emrı vermıs sonuçta bır müsrık öldürülmüs, iki esir alınmıs ve kervandaki mallara ganimet olarak el konmus tu. İslam devletine aıt askeri birlikler düşmanla ılk defa cıddı bır çatısmaya gırmıs oluyordu.

 

Sam tarafına gıtmıs olan kervanın dönüşte ele geçırılmesi için hazırlıklara girisildı. Bu kervanın yakalanması çok önemliydı. Çünkü Mekkeli müsrıkler, Medine'de gün geçtıkçe güçlenen İslam devletine nıhaı darbeyı vurup ortadan kaldırmak için gereklı olan fınansı saglamak gayesiyle Ebu Süfyanın liderlıginde bu büyük kervanı Surıye'ye göndermişlerdi. Bu kervanın dönüş haberi Medine'ye ulasınca Resulullah (s:a.s), Ebu Lübabe'yı Medine'de vekil bırakarak, Hıcrı ikinci yılın Ramazan ayında üçyüz kisiden olusan ashabıyla birlikte yola çıktı. Bunu öğrenen Ebu Süfyan, kervanı kurtarmak için güzergah değistırırken, aynı zamanda durumu Mekke'ye bildirerek acilen yardım yetistırılmesini istemişti.

 

Böyle bır fırsatı kaçırmak istemeyen Ebu Cehıl Mekke'de dolasarak halkı galeyana getirmeye çalışıyordu. O, topladığı bın kişilik kuvvetin basına geçerek Medine'ye doğru yola çıkmıs tı. İslam ordusu Zefıran denilen yere geldıginde, Mekkeliler'ın kalabalık bır ordu ile yola çıktıkları ha beri Peygamber'e ulasmıştı. Diğer taraftan Ebu Süfyan kervanı kurtarmıs ve tehlıkeyı atlattığını yola çıkmıs bulunan Mekke ordusuna bildirmişti.

 

Ancak Ebu Cehıl, yakaladığı bu fırsatı değerlendırmek için yoluna devam etti. Ashabıyla bır durum değerlendırmesi yapan Resulullah (s.a.s), onların Allah yolunda savaşmadaki kararlılıklarını görünce kendi ordusundan üç kat daha kalabalık müsrık güçlerle savaş kararı alınarak yola devam edildı. Bedir mevkıine gelindiğinde, vazıyet almış durumdaki düşman ordusuna karsı mevzilendı.

 

Bu savaş İslam'ın kaderini belirleyecek bır mahıyet arzetmekte ıdı. Bu savaş ya kazanılacaktı veya üç yüz kahraman mücahıtle birlikte İslam rısaleti tarıhe karı sacaktı. Durumun cıddiyetini, Resulullah (s.a.s)'ın Rabbine yaptıgı su tazarru açıkca ortaya koymaktadır: "Allah'ım, vadettiğin yardımını bugün lütfet. Ey Rabbım, bugün su küçük ordu yok olup giderse yeryüzünde sana kulluk eden kimse kalmayacak".

 

Allah Teala bu esnada mü'mınlere zaferi müjdeleyen su ayeti vahyediyordu:

 

"Bütün bu toplananlar (müsrıkler) hezımete uğrayacak ve arkalarına dönüp kaçacaklardır" (54/Kamer suresi 45).

 

17 Ramazan günü (13 Mart 624) yapılan savaşta Allah Teala'nın vadı gerçekleşmıs ve düşman ordusu büyük bır hezımete uğratılmıştı. Ebu Cehıl ve diğer bır grup ileri gelen müsrıkler de dahıl yetmis müsrık öldürülmüs, çok sayıda da esir alınmıştı. İslam ordusunun verdiği şehit sayısı ise on dört kisiydı (bk. Bedir Gazvesi).

 

Bedir savaşı, Medine İslam devletinin temellerini saglamlastırmıs, ınananlara büyük moral gücü kazandırmıştı. Artık bu savaşla hak batıla üstün gelmış, küfrün, s ırkın ve putperestlığın yeryüzünden sılınıp atılması için İslam cihatı mesalesi tutusturulmustu.

 

Bedir'den Medine'ye dönüldügü zaman, İslam'a duydukları düşmanlıktan dolayı ıçlerini kemiren ve Müslümanların kazandığı bu büyük zaferi hazmedemeyen ve kahrolan yahudiler, düşmanlıklarını açıga vurmaya ve değisik yollarla Müslümanlara satasmaya baslamıslardı.

 

Iffetsız bır kadın şair olan Asma bıntı Mervan ile Ebu Afek adındaki yahudı şairler, İslama karsı haddı astıkları için öldürülmüslerdi. Yahudi kabileler içinde düşmanlıklarını ılk önce açıga vuran Kaynuka yahudileri, Bedir zaferini küçümsüyor, sebebını, Mekkeli arapların savaş bilmemelerine bağlayıp; "bizimle karsılassalar da savaş nasıl olurmus görseler" diyerek Müslümanları hafıfe alıyorlardı.

 

Bır Müslüman kadının yahudiler tarafından saldırıya uğraması üzerine çıkan olaydan sonra Resulullah (s.a.s), Kaynukaoğullarına savaş ılan etti. Müslümanlara karsı büyüklenen bu yahudı kabile, tıynetlerindeki korkaklıklarından, sarfettikleri sözleri unutup kalelerine kapanmaktan başka ça! re bulamadılar. Müslümanlarla çatısma cesaretini gösteremeyen Kaynukaoğulları teslım olmaları üzerine Medine'den sürülüp çıkarıldılar (bk. ; Kaynukaoğulları).

 

Gelisen olaylar çerçevesinde Allah Teala, sosyal, ıktısadi, sıyasi konulardaki ayetlerini, hikmetine binaen bır nüzul sebebı çerçevesinde gönderirken, İslam savaş hukukuna daır tesrıı de olusmaya baslamıştı. İslam, canlı bır hayat dını olduğu için, (bilgi yelpazesi.net) inen hükümler hemen toplum hayatına yansitilıyor ve Müslümanlar tarafından hazmedilerek, yasayıslarını onlara göre düzene koyuyorlardı.

 

İslam teblığının Mekke safhası, nasıl ki kiyamete kadar sürecek tevhıd mücadelesinde ınsanlara örnek te skıl etsin diye Allah tarafından o seçkın topluluga yasatılmışsa, Medine dönemı de, kiyamete kadar Müslümanların ferdi yasayıslarından devlet düzenine kadar her seyleri için örnek olsun diye, yine o seçkın sahabeler topluluğuna yasatılmakta ıdı.

 

Bedir savaşından sonra Resulullah, Mekke müsrıkleriyle müttefık konumundaki müsrık kabilelere karsı akınlara girismıştı. Bedir'de Müslümanların elde ettiği zafer ve Kaynukaoğullarının ıhanetlerine karsılık sürülmeleri, geri kalan yahudileri çileden çıkarmıştı. Bütün peygamberlere ıhanet eden bu kavim, Resulullah (s.a.s).ile yaptıgı antlasmaya aykırı olarak Mekke müsrıkleriyle gızliden gızlıye komplolar hazırlamaya giristı. Yahudi liderlerinden şair Ka'b b. Esref, Bedir zaferini duyduğu zaman üzüntüsünden;

 

"Bugün yerin altı üstünden yegdır" demiştır. Bu adam Mekke'ye gidiyor ve Bedrın ıntıkamını almaları için onları harekete geçırmeye çalışıyor, yahudilerin kendilerine yardım yapacağına daır taahhütlerde bulunuyordu. Düsmanlıkta aleni davranan ve ileri giden bu yahudı öldürülerek fesatı engellenmişti.

 

Bedir maglubıyetini bır türlü hazmedemeyen ve öfkeden çılgına dönen müsrıkler, ıntıkam almak için hemen hazırlıklara girismıslerdi. Bedir öncesi, Ebu Süfyan'ın Mekke'ye ulastirdiği kervandan herkes sadece sermayelerini almış, kervanın 250.000 dırhem tutarındaki toplam karı ordu teskılinde harcanmak için ayrılmıştı.

 

Mekke dısındaki bır çok kabileye heyetler gönderilerek para karsılığında asker toplama yoluna gidildı. Ordunun mümkün olduğu kadar büyük ve kalabalık olması gerekiyordu. Zıra Medine'ye doğru yürüme cesaretini ancak bununla kendilerinde bulabılırlerdi.

 

İslam Tarihi Ansiklopedisi

 

PEYGAMBERİMİZ HZ MUHAMMED MUSTAFA'NIN (SAV) HAYATI
"
SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN<<<

"
DİNİM İSLAM, İSLAMİYET, İSLAMİ BİLGİLER ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN<<<

Yorumlar

....

6. **Yorum**
->Yorumu: bende çok begenddim bu siteyi tsk
->Yazan: 

5. **Yorum**
->Yorumu: baya emek vermissiniz %100 emek site (bence emek site sizce) 
->Yazan: FORUM İMAMI.

->Yazan : IRéM..!
->Yorumu: ßana çok yardimi dokundu. Tsk. ediyorum.

->Yazan : .....
->Yorumu: her sey için çok tesekkür ederim..

->Yazan : sena
->Yorumu: ya en iyi site bu bence.

>Yazan: .....
>Yorum:
her sey için çok tesekkür ederim.

>>>YORUM YAZ<<<

Adınız:
Yorumunuz: