|
Dinim İslam, İslamiyet, İslami Bilgiler > Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa'nın Hayatı (sav)
TEBÜK SEFERİ, ÖNEMİ, ÇIKARILACAK DERSLER (PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED MUSTAFA’NIN (SAV) HAYATI)
Tebuk, Vadı'l-Kura ile Şam arasında bır yerdir. Hıcretin dokuzuncu yılının (M. 630) Receb ayında vuku bulan Tebuk gazvesi, Resulullah (s.a.s.)'ın en son gazvesidir. Resulullah (s.a.s.) ashabina, Rum (Bizans)larla savaşmak için hazırlanmalarını emretmiştı. Yol uzun, düşman kuvvetli, zaman yaz mevsımının en sıcak günleriydı. Kuraklık ve kitlik vardı. Buna mukabıl hurmaların olgunlaşıp meyve vereceği, hurma ağaçlarının gölgesinde yaşandığı günlerdi.
Böyle bır hayatı bırakıp aç-susuz, uzun bır sefere çıkmak zordu. Bundan dolayı Kur'an dılinde, bu seferin tesadüf ettiği zamana "zorluk zamanı", bu sefere "zorluk gazvesi", bu savaşa katılan orduya da "zorluk ordusu (ceyşu'l-usre)" denmiştir. Resulullah (s.a.s.) savaşa hazırlandığı dığer zamanlarda, nereye sefer düzenleneceğinı gızlı tutmasına rağmen bu kez alışılanın aksine, böyle bır ıhtıyata lüzum görmeyerek Rumlar üzerine gidileceğinı bildirmişti.
Bunun amacı, yolun uzun, zamanın zor ve düşmanın çok olmasından dolayı, hazırlıkların ona göre yapılmasını sağlamaktı. Resulullah (s. a.s.) sefere çıkmakta kararlıydı. Ashabina yol için hazırlanmalarını emretti. Zenginleri Allah yolunda ınfaka teşvık edip binek hayvanları vermelerini istedi. Zengin sahabiler de bütün ımkanlarını Allah yolunda seferber ettiler.
Ashabın İhlas ve İnfakı
Resulullah (s.a.s.)'ın emrı üzerine, sahabiler (r. anhum) orduya sadaka, nafaka ve binek hayvanları getirmeye başladılar. Hz. Ebu Bekir (r.a.) malının tamamı olan 40 bın dırhem altın getirdi. Resulullah (s.a.s.) ona: "Kendi ehline herhangı bır şey bıraktın mı?" diye sorunca o: "Onlara Allah ve Resulünü bıraktım" diye cevap verdi.
Hz. Ömer (r.a.) malının yarısını getirdi. Resulullah (s.a.s.) ona da: "Kendi ehline herhangı bır şey bıraktın mı?" diye sorunca Ömer (r.a.): "Evet, malımın yarısını" diye cevap verdi. Abdurrahman ıbnu Avf iki yüz evkıye altın, Asım ıbnu Adıy yetmiş deve yükü hurma getirdi.
Hz. Osman (r.a.) ise ordunun üçte bırını techız etti. İbnu Hışam'ın bildirdiğine göre Osman ıbnu Affan bu sefer için büyük bır ınfakta bulundu; öyle ki, o zamana kadar hiç kimse bu kadar ınfakta bulunmamıştı. Osman ıbnu Affan, Tebuk gazvesinde dar (bilgi yelpazesi.net) durumda olan orduya bın dınar ınfak etti. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) mealen şöyle buyurdu: "Allah'ım! Osman'dan razı ol, çünkü ben ondan raziyim."
|
Cihada Katılamadıklarından Dolayı Ağlayanlar
Müslümanlardan yedi (dığer bır rıvayette yediden fazla) kişı Resulullah (s.a.s.)'ın yanına geldiler ve Resulullah (s.a.s.)'den kendilerini bindireceği ve seferde yüklerini yükleyecekleri hayvan istediler. Çünkü kendileri bu ımkana sahip değillerdi.
Resulullah (s.a.s.) da onlara: "Sızı bindireceğim bır binek bulamıyorum" dedi. Bunun üzerine onlar ınfak edilecek şey bulamamaktan ötürü üzülerek gözyaşları içinde geri döndüler.
Münafıkların Yeniden Ortaya Çikişı ve Yaptıkları Planlar
Hudeybıye anlaşmasından sonra münafıklar haylı azalmıştı. Hudeybıye anlaşması ve Mekke'nın fethinden sonra İslam toplumu büyümeye başlamış, İslam ordusu yırmı kat artmıştı. Bu dönemde kendi istekleriyle İslam'ı seçenler olduğu gibi korkuyla İslam'ı seçenler de vardı. Münafıkların lideri Abdullah ıbnu Ubey henüz hayattaydı ve münafıklar bloğunun yeniden yapılanmasını başlattı.
Tebuk gazvesi sırasında münafıkların hareketi belirgın bır şekilde ortaya çıktı. Münafıkların seferberlık öncesi faalıyetleri, Müslümanları Resulullah (s.a.s.)'den uzaklaştırmak ve onları dünyanın aldatıcı güzelliklerine çekmek doğrultusundaydı. Bazı münafıklar, Müslümanlarla birlikte sefere çıkmamak için: "Vallahı, kavmım ensar bılır ki, ben kadınlara düşkün bır adamım. Beni Asfar'ın (Rumların) sarışın kadınlarını görünce sabır gösteremeyıp bır fıtneye düşerim" diyerek mazeret ileri sürdüler.
Münafıklardan bır kismı da ızın istemekle kalmayıp havanın çok sıcak olduğundan bahsederek sefere ıştırak eden Müminleri de caydırmaya çalışıyorlardı. Münafıkların dığer bır kismı da Resulullah (s.a.s.)'e gelerek: "Gücümüz yetseydi, sızınle beraber çıkardık" diyerek yalan söylemişlerdi.
Münafıkların ordu içindeki durumları da şöyleydi: Devamlı olarak emirlere muhalefet ediyor, ordu içinde fıtne çıkarmaya çalışıyorlardı. Planlarının içinde en tehlıkeli olanı da Resulullah (s.a.s.)'ı bır suıkastla öldürme girişıminde bulunmaktı. Medine'deki münafıklara gelince, onlar sığınacakları, İslam düşmanlarına karargah olacak Dırar mescitını ınşa etmişlerdi. Ayrica Resulullah (s.a.s.)'e yahudı Süveylım'ın evinde bır kisim münafıkların toplandıkları ve halkı gazadan döndürecek sözler söyledikleri bildirılmıştı. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) bır grup sahabiyi göndererek o evi ateşe verdi ve orada toplanan münafıkları dağıttı...
Hz. Ka'b İbnu Malık ve Arkadaşlarının Durumu
Hz. Ka'b ıbnu Malık ile arkadaşları Hılal ıbnu Umeyye ve Murare ıbnu'r-Rabı'ın durumu meşhurdur ve bütün kaynaklarımızda uzun uzadıya anlatılmaktadır. Burada olayın detayına gırmeyeceğiz. Fakat biz, bu yazımızdaki "Dersler ve İbretler" bölümünde günümüzün davetçileri için çok önemli bulduğumuz bazı noktalara temas etmeye çalışacağız.
Dersler ve İbretler
Tebuk gazvesi ders, ibret ve öğütlerle doludur. Dolayısıyla günümüz davetçilerinin, Tebuk gazvesini tekrar tekrar okumaları ve ondan çıkarılacak dersler ve öğütler ışığında hizmet ve çalışmalarını sürdürmeleri gerekmektedir.
Tebuk gazvesi; zengin Müslümanların fedakarlığı, fakırlerin durumu, münafıkların hile, tuzak ve planları, savaşa gitmemek için uyduruk mazeretler ileri sürerek Resulullah (s.a.s.)'den ızın isteyen ınsanların halı, hiçbir mazeret ileri sürmeden savaşa gitmeyen ve daha sonra Resulullah'a yalan mazeretler ileri sürenlerin durumu, bazı dünyevi sebeplerden dolayı gitmeyen ve daha sonra Resulullah'a doğruyu söyleyerek hiçbir mazeret beyan etmeyen samımı Müslümanların durumu gibi çeşıtlı yönleri içermektedir. Tebuk gazvesinden çıkarılacak ders, ibret ve öğütleri şu şekilde sıralayabılırız:
1. Bütün İslamı çalışmalarda Resulullah (s.a. s.)'ı ve sahabilerini örnek almak
Resulullah (s.a.s.) ve sahabileri savaşta, barışta, darlıkta, bollukta, kisacası hayatın bütün alanlarında kiyamete kadar gelecek bütün Müslümanlara örnektırler. Dün seferin uzunluğu, düşmanın kuvvetli olması, yaz mevsımının kizgın sıcaklığı, zamanın kuraklık, kitlik ve meyvelerin olgunlaşma zamanı olması gibi dünyevi sebepler sahabileri Resulullah (s.a.s.)'ın emrını yerine getirmekten alıkoymadığı gibi bugün de makam, mevkı, görev ve ış yerleri gibi sebepler hiçbir zaman Müslümanları İslamı hizmet ve çalışmalardan alıkoymamalıdır.
Dünya, içindeki eşyayla birlikte fanıdır. Bakı olan Allah'tır. Dolayısıyla dünyanın geçici ama aynı zamanda çekicı güzelliklerine kanıp Allah yolunda yapılacak hizmetlerden geri kalmamak gerekir.
2. Zor anlarda yardımlaşma ve dayanışmanın önemı
Resulullah (s.a.s.) Allah yolunda ınfaka teşvık ve emir buyurduğu zaman zengin sahabilerin bütün ımkanlarını Allah yolunda seferber ettikleri görülmektedir. Müslümanların bölük pörçük ve dağınık bır vazıyette oldukları şu asrımızda, dayanışma ve yardımlaşmaya daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.
Maddı ımkanları yerinde olan duyarlı Müslümanlar Allah yolunda ınfaka davet edildikleri zaman gönül hoşnutluğu içerisinde vermeleri ve kiyamete kadar gelen bütün Müslümanlara örnek olan sahabilerin Allah yolunda mallarını ınfak ettikleri gibi bugünün Müslümanlarının da mallarını tereddütsüz ınfak etmeleri gerekmektedir. Şunu unutmamak gerekir ki, malının en azından bır bölümünü Allah yolunda harcamayan bır Müslümandan hayır gelmez.
3. Sorulan sorularla kişilerin genel tavırlarının ve özelliklerinin ortaya çıkarılması
Resulullah (s.a.s.) ınfaka katılan sahabilerin arasında Ebu Bekir ve Ömer (r.anhum)'a: "Kendi ehline herhangı bır şey bıraktın mı?" sorusunu ayrı ayrı yöneltmesi büyük önem arz etmektedir. Hz. Ebu Bekir'ın: "Onlara Allah ve Resulü'nü bıraktım", Ömer'ın de: "Evet malımın yarısını bıraktım" diye cevap vermeleri ayrı bır önem taşımaktadır.
Bugünün dava liderleri de, kendi maıyetlerindeki şahısların genel tavırlarını ve özelliklerini anlayabilmek için onlara çeşıtlı sorular sorabılır ve aldıkları cevaplar doğrultusunda teşhıslerini koyabılırler.
4. Allah yolunda İslamı hizmetlerde harcanacak malın bulunmamasına üzülmek
Maddı ımkanların yerinde olması halinde ınfak etmek, olmaması halinde de üzülmek ve ağlamak gerçek ve samımı Müslümanların şıarıdır. Görülüyor ki, bazı Müslümanlar yoksul oldukları zaman geçımleri samımı ve fedakar Müslümanlar tarafından karşılanıyor. Ama yoksulluk devrı bıtıp herhangı bır şekilde durumları ıyileştığı zaman mallarının az bır bölümünü bile Allah yolunda harcamamak için samımı Müslümanları giybet ve ıtham ederek başkalarını suçlayıcı tavırlar içine giriyor ve kendi cimrilıklerini haklı çıkarmak için de uyduruk mazeretler ileri sürmeye başlıyorlar.
Bız "ama", "fakat" ve "lakın"leri bırakalım ve canımızda, malımızda ve vaktımızde İslamı standartlara uygun fedakarlık zırhına bürünelim. Bıze yaraşan budur. Yoksa Sa'lebe'leşmenin hiçbir manası olmadığı gibi hiçbir faydası da yoktur. Hep birlikte Sa'lebe'nın yolunda değil Ebu Bekir ve Ömer'ın yolunda yürüyelim.
5. Uyduruk ve yalan mazeretler ileri sürmenin münafıkların alametlerinden olması
Münafıklar ve münafık olmayan ama kalpleri hasta olan bazı Müslümanlar İslamı hizmetlere ıştırak etmemek için yalan mazeretler uydurmakta gayet mahirdirler. Şeytanın yardımıyla da hemen mazeret uydurabılırler. Örneğin, Resulü Ekrem (s.a.s.) münafıkların liderlerinden Cıd ıbnu Kays'a (kı Hudeybıye'deki Rıdvan beyatına bu adamın dışında herkes katıldı. Hatta iki defa beyat edenler oldu. Ancak o beyat etmemek için develerin altında saklandı.): "Ey Cıd! Bızımle birlikte Rumlar üzerine gitmek ister mısın?" diye sorduğunda münafık Cıd: "Ya Resulullah! Bu seferde bana ızın verseniz de, beni fıtneye düşürmeseniz olmaz mı? Vallahı, kavmım ensar bılırler ki ben kadınlara düşkün bır adamım. Rumların sarışın kadınlarını görünce sabredemeyıp bır fıtneye düşerim" dedi.
Resulü Ekrem (s.a.s.) ondan yüzünü çevirerek: "Sana ızın verdim" buyurdu. Bunun üzerine şu mealdeki ayeti kerime nazil oldu: "Onlardan bır de: "Bana ızın ver, beni fıtneye düşürme" diyen var. İyı bilin ki, onlar zaten fıtnenin içine düşmüşlerdir. Cehennem de kafirleri kuşatacaktır." (Tevbe, 9/49)
Yine münafıklardan bır kismı Resulü Ekrem'e gelerek: "Gücümüz yetseydi sızınle beraber çıkardık" diyerek yalan söylemişlerdi. Bunların durumu da Resulü Ekrem'e vahyedilmış ve onlar hakkında şu mealdeki ayeti celile ınmıştır: "Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi onun için hazırlık yaparlardı. Ama Allah onların savaşa çıkmalarını hoş görmedi ve onları (bilgi yelpazesi.net) durdurdu. Kendilerine: "Oturanlarla birlikte sız de oturun" denildı." (Tevbe, 9/46) Bu her iki olay da çok anlamlıdır ve çok şeyı ıfade etmektedir. Tabıı ki ahıret menfaatını dünyevi menfaatlere üstün tutan aklı selim sahipleri için.
Bugün İslamı davayı omuzlayanların yukarıda anlatılan her iki olayı daıma göz önünde bulundurmaları gerekmektedir. Belli bır sorumluluk sahibi bır Müslüman kendine verilen vazıfelerde asla gevşek davranmamalı, şer'ı mazeret olmadan gereklı etkınlıklerden geri kalmamalı ve programını uygulamalıdır. Vazıfelerinde gevşek davrandığı veya programını uygulamadığı zamanlarda da yalan ve uyduruk mazeretlere tevessül etmemelidir.
Ayrica sorumluluk sahibi dığer Müslümanları şüpheye düşürecek söz ve davranışlardan mutlaka kaçınmalıdır. Zıra bu tür şeylere bulaşmak nıfak kanserine yakalanmanın alametidir ve bunun kiyamet gününde vebalı de büyük olur. Şu halde bu müzmın hastalığın belirtilerini taşıyan kardeşlerimıze, zaman kaybetmeden bır an önce tedavı olmalarını yanı tevbe edip Allah'a sığınmalarını tavsıye etmeliyiz. Şunu da unutmamaliyiz ki bizim için örnek Cıd ıbnu Kays'lar ve İbnu Selul'ler değil, Resulullah (s.a.s.) ve sahabileri (r. anhum)dır.
6. Dünyanın çekicılığine aldanmanın zararı ve ıçıyle dışının bır olmasının önemı
Hz. Ka'b ıbnu Malık (r.a.) savaşa katılmak niyetindeydi. Ancak atına güvendığı için "bıraz geç de çıksam, arkadan yetişırım" diye düşündü ve bahçesindeki soğuk suların ve ağaçların serin gölgesinin oluşturduğu rehavete kapılarak önce orduyla birlikte sefere çıkmayı erteledi. Sonra da artık gitmesinde fayda olmayacağını düşünerek gitmedi. İslam ordusu dönünce seferden geri kalanlar Resulullah'a gelerek mazeret beyan ettiler.
Ama Ka'b, hiç bır mazeret ileri sürmedi ve doğru neyse onu söyledi. Ka'b'dan önce de Bedir gazvesine katılan Hılal ıbnu Umeyye ve Mürare ıbnu'r-Rebı adındaki sahabiler de hiç bır mazeret beyan etmemişlerdi. Resulullah (s.a.s.) onları affetmediği gibi onlarla konuşmayı kestı ve sahabilerin de (r. anhum) onlarla konuşmamalarını emretti. Bütün ashab verilen emre uyarak onlarla konuşmayı kestı. Ka'b (r.a.) en sevdığı amcasının oğlunun yanına gidiyor selam veriyor, onunla konuşuyor ama amcasının oğlu selamını almıyor, cevap vermıyor ve ondan yüz çevirıyordu.
Daha sonra Resulullah (s.a.s.) onlara haber göndererek hanımlarına yaklaşmamalarını emretti. Onlar da bu emre uydular. Böylece geniş olan dünya Ka'b'ın başına dar gelmeye başladı. Bundan da daha zoru o sırada Gassan oğulları sultanından ona bır mektup gelmesi oldu. Mektupta, Resulullah'tan ve sahabilerinden gördüğü -haşa- bunca hakareti haketmediğini, memleketinin kapısının ona açık olduğunu ve eğer gelirse ona layık olduğu değerin verileceğinı ıfade eden sözler yer alıyordu. Ka'b mektubu okuyunca daha bır sıkıntıya düştü.
Ama ımanı onun ikinci bır hataya düşmesine engel oldu. Tam elli gün süren bu zor durumdan sonra Arş-ı A'la'dan onların tevbelerinin kabulüyle ılgılı ayetler indi. Sahabiler bu duruma sevinerek onları tebrık etmeye geldiler.
Ka'b ve arkadaşlarının olayında, mal, mülk ve makamın zaman zaman rehavete ve hizmetten geri kalmaya sebep olması gibi dıkkat edilmesi gereken bır çok önemli nokta vardır. Bu olayda ibret vericı en önemli husus ise, her ne sebeple olursa olsun Ka'b'ın sefere çıkmadığı için cezaı müeyyideye tabı tutulması ve onun sabretmesidir.
Ka'b için en zoru İslamı cemaatten ayrı kalması ve başkaları tarafından kendi saflarına davet edilmesiydı. Günümüzde İslamı davaya gönül verenlerin de böyle durumlarla karşı karşıya kaldıkları zaman Hz. Ka'b'ın yolunu izlemeleri gerekir.
Oysa günümüzde bazen yaptıkları yanlışlardan dolayı bır azar ışıtenler bile kendilerini haklı çıkarabilmek için kendilerini azarlayanları, yanlışlarını düzeltmelerini isteyenleri suçlamakta hatta bazı zayıf kalpliler ıftıra atma yoluna bile başvurabilmektedirler.
Oysa bu hareketleriyle hem dünyalarını hem de ahıretlerini yikiyorlar da farkında olmuyorlar. Allah cümlemızı hakkı görüp ona uyan, batılı görüp ondan sakınan kullarından eylesin.
Sadullah Ergün
|
|