|
Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Dede Korkut Hikayeleri, Özellikleri, Özetleri
KAZICIK KOCA OĞLU YİĞENEK HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bayındır’ın divanında
İçilmiş bir toplantıda,
Al şarabın keskininden,
Kazılık geçmiş kendinden.
Yerinden kalkıp doğrulmuş,
Sonra da şöyle konuşmuş:
— Deli gönlüm akın ister,
Han’ım izin ver de gönder...
Han demiş ki:— Kazılık sen,
Var git nereyi istersen.
Kazılık hazırlık yapmış,
Yanına adam toplamış.
Dağlar aşıp, tepe geçmiş,
Düzmürt Kalesi’ne gelmiş.
Hep birlikte alp yiğitler,
Tez kaleyi çevirmişler.
Düzmürt’ün Tekür’ü varmış,
Altmış batman gürz taşırmış.
Çok da yaman ok atarmış.
Boyu da altmış arşınmış.
Bir ismi de Direk Tekür,
Hiç bilmezmiş zikir, şükür.
Kuşatılınca metrisi,
Meydana çıkmış kendisi.
Nara atarak seslenmiş,
Oğuzlar’dan er dilemiş.
Kazılık yel gibi esmiş,
Varıp Tekür’e yetişmiş.
Tutkal gibi yapışmış,
Boynuna bir kılıç çalmış.
Zerre kadar kesememiş,
Kılıç ona işlememiş!
Gelince sıra Tekür’e,
Eğilip gürzüne yere,
Boyu kadar kaldırarak,
Kazılığa savurarak,
Onu toprağa yatırmış,
Kollarını da bağlamış.
Kazılık’ı böyle gören,
Hep kaçmışlar alp ve eren.
Kazılık Koca, düşmanda
Esir yatarken zindanda,
Kaynı “Emen” altı kere,
Kaleye gelmiş sefere.
Fakat eli hep boş dönmüş,
Artık umutları sönmüş...
Aradan geçen zamanda,
Kazılık Bey’in Oğuz’da
Nur topu bir oğlu doğmuş,
On beş yaşını doldurmuş.
Oğlan büyümüş, serpilmiş.
Babasından habersizmiş,
Meğer kimse söylememiş.
Öldüğünü zannedermiş.
Güne Oğlu Budak ile
Vuruşmuşlar tokat sille,
Söz sayarak sataşmışlar.
İyice kavga yapmışlar.
Budak demiş ki: — Bak oğlan,
Haberin var mı babandan?
Düzmürt’ün Kalesi’ndedir,
On altı yıldır esirdir.
Madem ki er diliyorsun
Neden ona gitmiyorsun?
Boşa lâf söyleme bana,
Git babanı kurtarsana!
|
Yigenek bunu işitmiş,
Ağlayarak Han’a gitmiş.
Onu överek yüceltmiş,
Bayındır’a şöyle demiş:
— Sapa yerde ak otağlı,
Tavla tavla yağız atlı.
Zavallının ümidisin,
Türkistan’ın direğisin.
Amut Suyu’nun aslanı,
Ey Karacuk’un Kaplanı,
Darda kalanın arkası,
Nerde Yigenek babası?
Kimse bana söylememiş,
Babam Düzmürt’te esirmiş!
Devletli Han bana medet,
Askerinden ver, yardım et...
Buyurmuş ki Bayındır Han:
Askerler yirmi dört boydan,
Haber salın da gelsinler,
Düzmürt’e cenge gitsinler.
Bekleyiniz bu geceyi,
Demirkapı Sancak Beyi,
Selçuk Oğlu Deli Dündar,
Yiğit alsın üç yüz kadar.
Binlerce hasım deviren,
Eylik Oğlu Dülek Evren,
Toğsun Oğlu Rüstem gelsin.
Deli Evren’e söylensin.
Yağrıncı Oğlu İlalmış,
Sarı Soğan nerde kalmış?
Sayılmakla tükenir mi
Sayıları bilinir mi?
Yirmi dört Oğuz boyundan,
Alplar çağrılmış sınırdan.
Beyler hazırlık yapmışlar,
Akşam olunca yatmışlar.
Meğer o gece Yigenek,
Tuhaf bir rüya görerek,
Sıçrayıp ayağa kalkmış.
Gördüğü düşü anlatmış:
— Karabaşım, elâ gözüm
Uykudayken bir düş gördüm.
Ak-boz atlar koşuyordu,
Yiğitler ok atıyordu.
Alp erenler oradaydı,
Dede Korkut yanımdaydı.
Aksakallı o dededen,
Öğüt alarak bilgeden,
Ala karlı dağlar aştım,
Kara Deniz’e ulaştım.
Gemi yapıp girdim suya.
Geçince karşı kıyıya,
Alnı-başı parıldayan
Bir er gördüm dimdik duran.
Kargı dilli mızrağımı,
Oklarımı, sadağımı...
Alarak yanına vardım,
Ve o eri karşıladım.
Mızrak ile vuracaktım,
Göz ucuyla şöyle baktım.
Dönüp ere selâm verdim,
Oğuzlar’dan kimsin? dedim.
Başını kaldırıp baktı,
Gelip beni kucakladı.
Meğer dayım Emen imiş!
Buralara neden gelmiş?
Oğul Yigenek neylersin,
Böyle nereye gidersin?
Ben de dedim: — Dayı Emen,
Neden gizlediniz benden?
Daha yeni öğrendim de,
Babam esirmiş Düzmür’de...
Gidip kaleyi yıkayım,
Babamı da kurtarayım.
Dayım o an söyledi ki:
“Delilik yeğen seninki!
Yiğitlerim kurt gibiydi,
Vurgunum yele benzerdi.
Yedi er kurardı yayım,
Som altındandı oklarım.
Ben yedi kere saldırdım,
Ne yazık ki alamadım!
Sen benden daha mı ersin?
Kendine yazık edersin... ”
Dedim: — Dayım sen giderken,
Elâ gözlü yiğitlerden,
Yanına kimse almadın.
Beylerini çağırmadın.
Beş akçeli süvariler,
Sana ne fayda verirler!
Yahni güzel yemeklerden,
Hızlı güzel alp erenden.
Daim geldiğinde devlet,
Güzel olur dursa elbet.
Akıl güzel unutmasa,
Er de hasmından kaçmasa...
Yigenek, arkadaşlarına
Düşü söylerken onlara,
Oradaymış Emen Bey de,
Bunu işitmiş kendi de...
Doğru Düzmürt’e gitmişler,
Etrafını çevirmişler.
Kâfirler bunu görmüşler,
Tekür’e haber vermişler.
O melun dışarı çıkmış,
Er dileyip karşılamış.
Selçuk Oğlu Deli Dündar,
Tekür’ün bacağı kadar!
Altmış kulaç mızrağını,
Sadağını, oklarını...
Alarak Tekür’e varmış.
Tekür onu yakalamış.
Mızrağını elden almış,
Altmış batman gürzü çalmış!
Dündar çok perişan olmuş,
Geniş dünyası dar olmuş...
Dönebilmez Dülek Evren,
Dörtnala gelmiş geriden.
Altı kanatlı çomağı,
Çalmış yukardan aşağı.
Tekür onu yakalamış,
Çomağı elinden almış.
Ona da gürz ile vurmuş,
At ile yere savurmuş!
Yirmi dört sancak beyinin,
Kâr etmemiş hiç birinin
Kılıçları, mızrakları,
Yenmek mümkün mü azmanı!
Yigenek taze yiğitcik,
Meydana çıkmış gencecik!
Yaradan’a duâ etmiş,
El açıp şöyle söylemiş:
— Yücelerden yücesin sen,
Kimse bilmez nicesin sen.
Sen bir anadan doğmadın,
Sen bir babadan olmadın.
Kimsenin rızkın yemedin,
Kimseye güçlük etmedin.
Sen her yerde birsin, teksin
Sen Dâim’sin, sen Bakî’sin.
Sen Adem’e taç giydirdin,
Şeytana da lânet ettin.
Kovdun onu Cennet’inden,
Mahrum ettin rahmetinden.
Göğe bir ok attı Nemrut,
Kendini ne sandı o put! . .
Okuna bir balık verdin,
Yüceliğini gösterdin.
Ululuğuna haddin yok,
Cismin ve de ceddin yok.
Vurduğunu ulutmazsın,
Bastığını belirtmezsin.
Sen Râfî’sin şan verirsin,
Hâfîd’sin zelil edersin...
Kızınca kahreden Kahhar,
Yardım eyle bana Cebbar.
İnanmışım tekliğine,
Sığınmışım birliğine.
Kâfire at tepiyorum,
Senden medet diliyorum...
At sürmüş böyle diyerek,
Uçmuş yel gibi eserek.
Tutkal gibi yapışarak,
Teküre kılıç çalarak,
Giyimini parçalamış,
Altıparmak yara açmış.
Fışkırınca kara kanı,
Terketmiş Tekür meydanı
Koşarak kaleye girmiş,
Yigenek ona yetişmiş.
Kılıç vurup arkasından,
Başını kesmiş boynundan.
Atını döndürüp gelmiş,
Askerleri çok sevinmiş.
Kazılık çıkmış zindandan,
Haberi yokmuş oğlundan.
Askerlere demiş: — Erler!
Bana söyleyin yiğitler,
Kâfiri öldüren kimdir,
O alp eren hanginizdir?
Ben esir olduğum yılda,
Koyup gelmiştim Oğuz’da;
Koyunlarım, develerim,
Gebe kalmıştı helâllim.
Kız mı doğmuş, erkek midir?
Bilen var mı ne hâldedir?
Neler oldu haber verin,
Yaradan aşkına deyin...
Yigenek burda söylemiş,
Görelim Han’ım ne demiş:
— Develer erkek doğurdu,
Kuzuların hep koç oldu.
Elâ gözlü helâllinden,
Bir aslan doğdu ki görsen!
Oğlun, Yigenek adında,
Baba duruyor karşında...
Hasretliler buluşmuşlar,
Kurtlar gibi uluşmuşlar.
Sarılarak ağlaşmışlar,
Allah’a şükür kılmışlar.
Sonra kaleye gitmişler,
Her şeyi yağma etmişler.
Kiliseleri yıkarak,
Yerine cami yaparak,
Allah’ın adına hutbe,
Okutmuşlar mescitlerde,
Kızların güzellerinden,
Kumaşların temizinden
İşlenmiş elbiselerden,
Kaftanlar ve cüppelerden,
Bayındır Han’a hisseler,
Çeşit çeşit hediyeler...
Alıp Oğuz’a gelmişler.
Bir şölen düzenlemişler.
Korkut Dedemiz gelince,
Deyiş söylemiş dilince:
— Bu Oğuzname de Han’ım,
Yigenek’in dir sultanım.
Dağlarınız yıkılmasın,
Sularınız kurumasın.
Aksakallı atanızın,
Akbürçekli ananızın,
Mekânları cennet olsun,
Mezalarına nur dolsun.
“Gardaşlardan ve oğuldan,
Ahir vaktinde imandan,”
Ayırmasın bizi Settar,
Amin deyiniz Oğuzlar! . .
“Âmin âmin diyenler,
Hak yüzünü görsünler. ”
Günahlarımız derlensin,
Bağışlanarak silinsin.
Ol Muhammed Mustafa’nın (s. a. s. )
Güzel hatırına O’nun”
Rahim bizi bağışlasın,
Esirgesin ve saklasın.
KAZICIK KOCA OĞLU YİĞENEK HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bayındır Han’ın İç Oğuz beylerini sohbete çağırdığı bir gün, aralarından Kazılık Koca denilen bir bey Bayındır Han’dan akın ister. İzin alınır, Kazılık Koca yararlı ihtiyarlarla birlikte Karadeniz kenarındaki bir kaleye gider.
Kalenin Tekürü Kazılık Koca’yı aklar ve esir alır. 16 yıl esir kalan Kazılık Koca’nın 16 yaşına gelmiş olan oğlu Bayındır Han’a giderek babasını kurtarmaya gideceğini söyler. Yanına 24 sancak beyini de alır.
Yola çıkmadan gördüğü rüyada Dede Korkut’tan öğütler alan Yiğenek, Allah’a sığınıp dualar ederek tekürü yener. Babasını kurtarır.
|
>>>TIKLAYIN <<<
“EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER”
SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN <<<
|