|
Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Dede Korkut Hikayeleri, Özellikleri, Özetleri
SALUR KAZANIN TUTSAK OLUP OĞLU URUZUN ÇIKARDIĞININ HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Meğer Hânım Tırabuzan Tekfuru
Oğuz’un beylerbeyi Han Kazan’a,
Bir şahin salmıştı okşar gururu;
Delice heyecan vermişti Han’a.
Bir gece eğlenip içerler iken,
Şahinci başına seslendi, derken:
‘Bre, yarın sabah yol alıp erken’
Dedi: ‘şahinlerle ava çıkalım. ’
Tan ile atlanıp çıktılar yola,
Av yerinde kazlar vermişti mola.
Gösterip kazları dedi: ‘yakala,’
Kazan’ın şahini bakmadı ava.
Havalanıp uçtu ıradı tezden,
Alındı takibe kaçmadı gözden.
Tomanın Kalesi beklermiş onu,
Kazan harap oldu işte bu yüzden.
Çokça sinirlenip şahin kuşuna,
Dere tepe aşıp düştü peşine.
Vardı yorgun halde kâfir döşüne,
Ala gözlerini bürüdü uyku.
Beyler dediler ki: ‘Dönelim Hânım,
Kazan cevapladı: ‘Çırpınır kanım. ’
Az daha gidildi göründü kale,
Kazan dedi: ‘Uyku çekiyor canım. ’
‘Yatalım,’ der uyku haline girer,
Beylerin uykusu yedi gün sürer.
Durumu bilenler bilirmiş meğer,
Onun için küçük ölüm derlerdi.
Tomanın Kalesi Tekfuru o gün,
Atlanıp askerle çıkmıştı ava.
Kazan ve beyleri gördü casusu,
Varıp haberini verdi Tekfura:
‘Yabandan bir bölük atlı gelmişler,
İçinde beyleri yattı uyudu. ’
Tekfur oracıkta adam gönderdi:
‘Öğrenin kimlerdir,’ diye buyurdu.
Adamlar bildi ki düşman yiğidi,
Tekfurun emriyle hemen sardılar.
Gördü gelenleri Oğuz yiğidi,
Çekip kılıçları karşı vardılar.
Savaşın sonunda yirmi beş beyin,
Şehit bedenleri toprağa düştü.
Hâlâ uykudaydı beylerin beyi,
Kazan’ın başına düşman üşüştü.
Elini kolunu bağlayıp hemen,
Tutup arabaya sardılar sıkı.
Gıcırtı sesinden uyandı Kazan,
Büyüdü haline gözünün akı.
Kopararak bağlandığı urganı,
Arabanın üzerine oturdu.
Elini eline vurarak şak şak,
Kasıla kasıla gülme tutturdu.
‘Neye gülüyorsun? ’ dedi kâfirler,
‘Sizi yumru yumru zannettim dadı
Beşikteyim sandım,’ bre kâfirler;
Büyütür korkuyu Kazan’ın adı.
Bir kuyu içine koyuldu Kazan,
Örtüldü üstüne değirmen taşı.
Bu taşın deliği açılır bazen,
Oradan verilir ekmeği aşı.
Tekfurun karısı merak eyleyip:
‘Varayım kazanı göreyim,’ dedi.
‘Nasıl bir insandır nasıl bir yiğit,
Hal hatır ederek soyarım,’ dedi.
Açtırıp kapıyı seslendi hatun:
‘Kazan Bey nasıldır hele sıhhatin?
Neye biniyorsun yerin altında,
Ne yer ne içersin var mı rahatın’
|
‘Ölüye verdiğiniz türlü türlü yemeği,
Ellerinden alarak her öğün ben yiyorum.
Yerin altı ölünüz ile dolup taşıyor,
Yaşlıyı yedek tutup gencine biniyorum. ’
‘Yedi yaşında bir kızım ölmüştür kerem et ona. ’
‘Ölülerin en gencidir her zaman binerim ona. ’
‘ Vay senin yüzünden Kazan ne ölümüz ne dirimiz,
Rahat yüzü görmeyecek ne kadın ne de erimiz. ’
Gelip söyledi Tekfura Kazan Bey’den duyduğunu,
‘Onu kuyudan çıkarın! ’ Diye, verdi buyruğunu.
Tekfur emir verdi adamlarına:
‘Varın şu Kazan’ı kuyudan alın,
Hem Oğuz’u yersin hem bizi öğsün;
Sonra yemin etsin bizim ellere
Düşmanlık yapmaya gelmemek için.
Yaparsa bunları özgürdür salın. ’
Kazan’ı kuyudan çıkardı kâfir,
Önce övgü sonra yemin istedi:
‘Eğer ki bunları yaparsan,’ dedi,
‘Özgür kalacaksın,’ diye söyledi.
Kazan: ‘Vallah billâh doğru yolu görür iken
Eğri yoldan gelmeyeyim’ der, yemin ederken.
‘Vallah güzel yemin ettin şimdi bizi öğ,’dediler.
‘Yer yüzünde adam öğmem bir sırta binip öveyim. ’
Deyince Kazan, bir kâfir getirerek: ‘bin,’ dediler.
‘Bir eyer bir gem,’ dedi, getirdiler,
Eyeri kâfirin vurdu sırtına.
Ağzını gemleyip çekti kayışı,
Sıçrayıp kâfirin bindi sırtına.
Ökçesini ökçesine vurarak,
Yapıştırdı karnı belin kırarak.
Çenesinden tutup ayırdı ağzı,
‘Kopuz’ dedi, üstüne oturarak.
Varıp getirdiler kolca kopuzu,
Alarak eline gönül eyledi.
Çalan bir kurt idi dinleyen kuzu,
Söyledi ki Hânım neler söyledi:
‘On bin erden düşman gördümse bu benim payım dedim
Yirmi bin er düşman gördümse koklamadım
Otuz bin er düşman gördümse on saydım
Kırk bin er düşman gördümse gözümü kısıp baktım
Elli bin er gördümse el vermedim
Altmış bin er gördümse söyleşmedim
Seksen bin er gördümse ürpermedim
Doksan bin düşman gördümse giyinmedim
Yüz bin er gördümse yüzümü dönmedim
Yüzü dönmez kılıcımı elime aldım
Muhammed’in dini aşkına kılıç vurdum
Ak meydanda yumru başı top gibi kestim
Yine de erim beyim diye övünmedim
Övünen erenleri hoş görmedim
Eline geçmiş iken bre kâfir öldür beni
Kara kılıcını çal boynuma kes başımı
Kılıcından sapacağım yok
Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok. ’
Tanrı Kazan Bey’i bir er eyledi,
Söyledi burada yine söyledi:
‘Yüksek yüksek kara dağdan taş yuvarlansa
Kaba ökçemi oyluğumu karşı tutan Kazan er idim
Firavun şişler yükleyip yerden çıksa
Kaba ökçem ile bastıran Kazan er idim
Anlı şanlı beyler oğlu kavga kılsa
Kamçı vurup dindiren Kazan er idim
Yüce dağları duman tutsa
Kapkara sis deli kopsa
Kara koç atımın kulağı görünmez olsa
Yiğitler kılavuzsuz yol şaşırsa
Kılavuzsuz yol başaran Kazan er idim
Yedi başlı ejderhaya yetişip vardım
Heybetinden sol gözüm yaşardı
Hey gözüm dönek gözüm kalleş gözüm
Bir yılandan ne var ki korktun dedim
Yine de erim beyim diye övünmedim
Övünen erenleri hoş görmedim
Eline geçmiş iken bre kâfir öldür beni yitir beni
Çal kılıcını kes başımı
Kılıcından sapacağım yok
Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok
Oğuz erenleri dururken seni övmem yok. ’
Tanrı Kazan Bey’i bir bey eyledi,
Kâfirin yüzüne yine söyledi:
‘Kuzey yamacından parıldar umman denizinde
Sarp yerlerde yapılmış kâfir şehri
Sağa sola çırpıntı vurur yüzgeçleri
Su dibinde döner deniz kuşları
Tanrı benim diye su dibinde çığrışır asileri
Düzünü bırakıp tersini okur kızı gelini
Altın aşık oynar Sancıdan’ın beyleri
Altı defa Oğuz vardı alamadı
O kaleye altı yiğitle ben Kazan vardım
Altı güne koymadım onu aldım
Kilisesini yıkıp yerine mescit yaptım ezan okuttum
Kızını gelinini ak göğsümde oynattım
Beylerini kul ettim
Yine de erim beyim diye övünmedim
Övünen erenleri hoş görmedim
Eline geçmiş iken bre kâfir öldür beni yitir beni
Kılıcından sapacağım yok
Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok. ’
Tanrı Kazan Bey’i yiğit eyledi,
Yiğitlik aşkına yine söyledi:
‘Arkaç Kırda döndürdüğüm bre kâfir senin baban
Şakağına imrendiğim senin kızın gelinin
Akça Kale Sürmeli’de at oynattım
At ile Karun eline baskın yaptım
Ak Hisar Kalesi’nin burcunu yıktım
Ak akçe getirdiler puldur dedim
Kızıl altın getirdiler bakırdır dedim
Ala gözlü kızını gelinini getirdiler aldanmadım
Kilisesini yıktım mescit yaptım
Altını gümüşü yağmalattım
Yine de erim beyim diye övünmedim
Övünenleri hoş görmedim
Eline geçmiş iken bre kâfir öldür beni yitir beni
Kendi aslımı kendi kökümü yermem yok
Seni övmem yok. ’
Tanrı Kazan Han’ı soylu eyledi,
Soyluluk adına yine söyledi:
‘Ak kayanın kaplanının erkeğinde bir köküm var
Güney yamaçlarda sizin geyiklerinizi durdurmaya
Ak sazın aslanında bir köküm var
Kaz alaca kısrak sürüsünü sıçratmaya
Sabırsız kurt yavrusunun erkeğinde bir köküm var
Akça yünlü on bin koyununu ürkütmeye
Doğan kuşunun erkeğinde bir köküm var
Alaca ördek kara kazını uçurmaya
Kudretli Oğuz elinde bir oğlum var Uruz adlı
Bir kardeşim var Kara Göne adlı
Yeniden doğanını diriltmeyeler
Eline geçmiş iken bre kâfir öldür beni yitir beni
Kılıcından sapacağım yok
Kendi aslımı yermem yok. ’
Tanrı Kazan Han’ı Oğuz eyledi,
Anlamaz kâfire son kez söyledi:
‘İt gibi çenileyen serkeş hırslı
Küçücük domuz şölenli
Bir torba saman döşekli
Yarım kerpiç yastıklı
Yontma ağaç Tanrılı
Köpeğim kâfir
Oğuzu görür iken seni övmem yok
Bundan sonra öldürürsen bre kâfir öldür beni
Öldürmezsen Mevlâm korsa öldüreyim kâfir seni. ’
Kazan öğmeyince kara kâfiri,
Bir domuz damına koydular onu.
Kimse bilemedi sağ mı ölümü,
Uzun zaman oldu kapandı konu.
Meğer Kazan Beyin bir oğlu vardı,
Serpilip büyüdü yiğit irisi.
Bir gün Han’ın divanına gelirken,
‘Han Kazan’ın oğlu değil misin sen? ’
Diye, oğlancığa sordu birisi.
‘Bre sersem herif bilmez misin sen,
Benim babam Bayındır Han değil mi’?
Diye çıkışınca, aldığı cevap:
‘O ananın babası senin ise dedendir. ’
‘Bre ya benim babam ölü müdür diri mi? ’
‘Tomanın Kalesi’nde senin baban esirdir.
Adam böyle deyince ağlayıp hüzünlendi,
Atı döndürdü Uruz anasına söyledi,
Görelim bir ey Hânım hele neler söyledi:
‘Bre ana ben Han oğlu değilmişim
Han Kazan oğlu imişim
Bre sersem kızı bunu bana niçin söylemiyordun
Ana hakkı Tanrı hakkı olmamış olsaydı
Kara polat öz kılıcımı çekeydim
Birdenbire güzel başını keseydim
Alca kanını yer yüzüne dökeydim. ’
‘Baban sağdır duy oğul,’
Başladı ağlamağa,
‘Anla beni ey oğul
Korkardım söylemeğe. ’
‘Sen kâfire varırsın
Varıp kendin vurursun,
Demedim onun için
Vurup paralanırsın. ’
‘Kanımdan bir kan oğul,
Canımdan bir can oğul,
Amcan gelsin ne söyler,
Yalnız gitme han oğul. ’
Amcasını çağırdı bir adam göndererek,
Dedi: ‘Ben gidiyorum,’ yüzünü döndürerek.
Oturup konuştular konuşup kaynaştılar,
Haber uçtu beylere bir olup anlaştılar.
Toplandı birer birer asker silah ne gerek,
Bölük bölük yol sürdü her biri aslan yürek.
Yol üstünde manastır keşişler bekler idi,
Bezirgân kılığına girerek yaklaştılar.
Gelenler tüccar değil kâfirler anladı ki,
Kapıları kapayıp burçlarda sıklaştılar.
Yukarıdan aşağı aşağıdan yukarı;
Sorgu sual eyleyip derince söz attılar,
Kâfirler yiğitleri bolca taşa tuttular.
Uruz attan atlayıp: ‘Babamın kadehinden
İçenler insin, ‘dedi, ‘kapıya gürz vuralım,’
‘On altı yiğit indi dediler ki: ‘kıralım. ’
Ağır ağır gürz ile parçalandı kapılar,
Öldürüldü kim varsa varı yağmaladılar.
Bir sığırtmaç gördü ki kilise gitti elden,
Koşup vardı Tekfura haberi verdi dilden.
Tekfur şaşırarak düştü telaşa,
Çağırıp beyleri topladı başa.
Anlatıp durumu dedi tez elden:
‘Bir çare düşünün gitmesin boşa. ’
Kâfirler düşündü çare olarak,
‘Kazan’ı yerinden alalım,’ dendi.
Tekfur onayladı uygun bularak,
‘Düşmanı düşmana salalım,’ dendi.
Kazan getirildi hemen huzura,
Tekfur dedi: ‘üstümüzde düşman var.
Ayırırsan seni özgür kılarız,
Bıraktıktan sonra dostluk ararız.
Ant iç ki bir daha yapma düşmanlık,
Sonra içtiğinden duyma pişmanlık. ’
‘Vallah billâh doğru yolu görür iken eğri yoldan
Gelmeyelim,’ dedi, yine o koskoca bir Kazan Han.
Kâfirler yine, Kazan Bey iyi ant içti sandılar,
Meydana bir çadır dikip çevresine toplandılar.
Kılıç gönder ve topuz zırh verdiler Kazan’a,
Kâfirin askerleri kümelendi meydana.
Bu arada Oğuz’dan yiğitler alay alay,
Çıkageldi meydana davullar vurdu güm güm.
Beyler sıra üstüne çadırları diktiler,
Her birisi Kazan’ın dikkatini çektiler.
Kazan tepik vurarak meydanı tuttu direk,
Hasım diledi hemen vardı Boz Atlı Beyrek.
Kazan o an söyledi Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin
Sırtı pek demir zırhını giyen yiğit ne yiğitsin
Adın nedir yiğit söyle bana. ’
Beyrek hemen söyledi,
Hânım neler söyledi:
‘Bre kâfir sen beni bilmez misin?
Parasarın Bayburt Hisarından fırlayıp uçan
Adaklısını başkaları alırken çekip alan
Pay Püre Han oğlu Bamsı Beyrek bana derler
Gel beri bre kâfir dövüşelim. ’
Kazan burada bir daha söyledi:
‘Bre yiğit, önünce bu askerin bir ak sancaklı alay çıktı,
Çadırını başkalarından önce dikti,
Ak boz ata binen o yiğit ne yiğittir,
Kimin nesidir,
Yiğit başın için söyle bana. ’
Beyrek:
‘Bre kâfir kimin nesi olacak,
Beyimiz Kazan'ın oğludur,’ dedi.
Kazan Bey de içinden: ‘Elhamdülillah,’ dedi,
‘Oğulcuğum büyümüş olmuş koskoca bir er. ’
‘Beyrek: ‘Ne onu bunu sorarsın,’ der, bu sefer.
Atı sürdü Kazan’a altı dilimli gürzle,
Kazan tutup elinden aldı gürzünü hızla.
Beyrek’in ensesine topuzunu indirdi,
Beyrek ata yapışıp çekilip geri döndü.
Arkasından seslendi: ‘Sen git de beyin gelsin. ’
Eylik Koca oğlu Dönebilmez Dülek Evren,
Görünce olanları meydana girdi hemen.
Kazan ona söyledi Hânım neler söyledi:
‘Tan atarken yerinden kalkan yiğit ne yiğitsin
Yüğrük atını oynatarak gelen yiğit ne yiğitsin
Erin erden adını saklaması ayıp olur
Adın (bilgi yelpazesi. net) nedir yiğit söyle bana. ’
Kazan’ın başkadır derdi,
Dülek Evren cevap verdi:
‘Bre kâfir benim adımı bilmez misin?
Kendi kendisine hor bakan memleketten çıkan
Elli yedi kalenin kilidini alan
Eylik Koca oğlu Dönebilmez Dülek Evren bana derler. ’
Alıp gönderini sürdü Kazan’a,
Saplayayım dedi ama olmadı.
Kaptırdı Kazan’a elinden o an,
Kırdırdı başında koca gönderi,
Daha vuruşacak hali kalmadı.
Kazan: ‘Bre sersem oğlu,
Söyle gelsin beyin,’ dedi.
Dönebilmez Dülek Evren,
Ve çekilip geri döndü.
Kazan yine er dileyip isteyene fırsat verdi,
Ve Düzen oğlu Alp Rüstem at tepip meydana girdi.
Kazan burada söyledi görelim neler söyledi:
‘Kalkıp yerinden doğruluveren
Soylu atına sıçrayıp binen
Ne yiğitsin
Adın nedir söyle bana. ’
Rüstem yüz hattını gerdi,
Kazan’a bir cevap verdi:
‘Kalkıp yerinden doğruluveren
İki kardeş bebeği ölümünden yüzü yerde gezen
Düzen oğlu Alp Rüstem bana derler. ’
Diyerek, sürdü atını yeneyim dedi olmadı,
Öyle bir darbe aldı ki dövüşecek hâl kalmadı.
‘Hay bre sersem budala,’ dedi, ‘söyle beyin gelsin,’
O da döndürdü atını bu Kazan’dır nerden bilsin.
Kazan yine er diledi,
Kara Göne elindeydi,
Çekip ansızın elinden,
Oğul Uruz aldı gemi.
Kılıcını sıyırarak
Babasına atı sürdü,
Davrandırmadı Kazan’ı
Omzuna yaman vurdu.
Kılıç çelik zırhı deldi
Şırıldadı alca kanı,
Süzülüp koynuna doldu
Yandı Kazan Han’ın canı.
Bir daha çalayım diye,
Uruz dönüp yine geldi.
Kazan burada söyledi,
Hânım gör neler söyledi:
‘Kara dağımın yükseği oğul
Buğulu gözlerimin aydını oğul
Alpım Uruz, aslanım Uruz
Ak sakallı babana kıyma oğul. ’
Kaynadı Uruz’un şefkat damarı,
Kara çekik gözler yaş ile doldu.
Atından inerek el öptü hemen,
Kazan’ın dudağı boynu buldu.
Baba oğul kucaklaşıp koklaştı,
Bütün beyler çevresine toplaştı.
Tutulduğu yerde kırıldı kâfir,
Ağardı gök yüzü yerler aklaştı.
Uruz babasını kâfirden aldı,
Tutup anasına müjdeci saldı.
Kaza benzer gelin, kız ata binip,
Yolda Kazan Han’a karşılık geldi.
Yeşil çimen üstüne otağ kurdu büyükçe,
Yenilip eğlenildi yedi gün yedi gece.
Dedem korkut gelerek kopuz çaldı söyledi,
Gazilerin başına neler geldi söyledi.
‘Hani öğdüğümüz bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Ölümlü dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya. ’
‘Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın
Mevlâm seni alçaklara el açtırmasın
Beş kelime dua kıldık, kabul olsun
Âmin diyenler Tanrı'nın yüzünü görsün
Günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa hürmetine bağışlasın Hânım hey! ... ’
SALUR KAZANIN TUTSAK OLUP OĞLU URUZUN ÇIKARDIĞININ HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Tarabuzan Tekürü Salur Kazana bir şahin gönderir. Salur Kazan şahincibaşına haber vererek ava çıkacağını söyler. Av sırasında şahin, Taman’ın Kalesine iner.
Şahinin arkasından gittiği sırada Salur Kazanın uykusu gelir, 7 gün uyur. Taman, Salur Kazan’ın Oğuz beyi olduğunu öğrenince onu esir alır. Taman’ın eşinin isteği üzerine esir edildiği kuyudan çıkarılan Salur Kazan’dan kafirleri övmesi istenir, ama o övmez. Kardeşi ve oğlu olduğu için de öldürülemez.
Oğlu Uruz, Salur Kazan’ı kurtarmaya gelir. Kazan ile oğlu savaştırılır ve Uruz babasını yaralar. Tam bu sırada Kazan Bey Uruz’a babası olduğunu açıklar. Uruz, babasının elini öper, yurtlarına dönerler.
|
>>>TIKLAYIN <<<
“EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER”
SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN <<<
|