|
Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Kitap Özetleri > Roman Özetleri
ÇAMLICADAKİ ENİŞTEMİZ ÖZET KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ
Yazarı: Abdülhak Şinasi Hisar
Çamlıcadaki Eniştemiz Türk Edebiyatının batı ölçüsünde büyük kitaplardan biri olarak kabul edilmektedir. Abdülhak Şinasi bu eserinde özlemini çektiği dünyayı yansıtır. Roman kahramanı çeşitli özellikleriyle göz önüne getirir. Konusu romanın baş kişisi Hacı Namıkı değişik huyları sohbetleri yemek yeyişleri, korkuları,eğlence düşkünlüğü, itikatları gece hayatı v. s. ile aktarmak yani aynı kişinin portresini çizmek hareketidir.
Bu romanda, zaman içinde sıralanmış düzenli vakalar olarak karşımıza çıkmıyor. Okuyucuyu baştan alıp götüren, onu az çok bir merakın içinde sürükleyen bir gelişme ile karşılaşmıyoruz. Romanda bir düğüm olayı yok. Olaylar çok değişik açılardan gelişerek belli bir noktada çözüme ulaşacak şu olay nasıl neticelenecek gibi merakların içine sürüklenmiyor. roman boyunca anlatıcı, Çamlıcadaki Enişteile ilgili görüşlerini, ondan dinlediklerini ve bunlardan doğan kanaatlerini aktarıyor. Yirmi yedi bölümden meydana gelen romanda zaman içinde de sergilenmiyor. Romanın gelişmesi yani metnin ilerlemesi, kendisinin zamanın akışına borçluda değildir.
Romanda enştenin özelliklerinden her biri ayrı ayrı bölümlerde veriliyor;
Çamlıcadaki Eniştemizin Köşkü, Eniştemizin korkuları, Deli Eniştemiz ve Yemekler, Eniştemizin Garip Huyları, Eniştemiz ve Arabistan gibi. Bunlardan ‘’Eniştemizin korkuları ‘‘üç ‘’Deli Eniştemiz ve Yemekler ‘‘iki ayrı bölümde veriliyor.
Romanda enişteye ait hususlar ve onu daha yakından tanımamızı sağlayan ilgilileri yansıtan ve aynı başlıkları taşıyan bölümler bile birbirlerinin peşi sıra sıralanmıyor.
|
Romanın karmaşık yapısı içinde Çamlıcadaki Enişte Hacı Vamık Bey’in portresinin çizildiği kısımlar karşımıza çıkar. Anlatıcı önce Çamlıcanın ve Çamlıcadaki köşkün çok geniş ve oldukça teferruatlı tasvirlerinden sonra onu vermeye geçiyor. Yani enişteyi kuşatan geniş mekanlardan sonra kendisine geçen anlatıcı, onu çok değişik açılardan; korkuları, yemek düşkünlüğü, gece hayatı, kadın düşkünlüğü, Arabistanda yaptığı vazifeler, hanımıyla ilişkisi, garip huyları gibi konuları geniş bir şekilde anlatıyor. Mekan ruhi ve fiziki olarak eniştenin tasvirleri çok uzun tutuluyor.
Çamlıcadaki Enişte her bölümde farklı bir yönüyle ele alınıyor. Ancak belli bir huyu anlatırken bu diğerlerini gölgede bırakmıyor. Bunun içinde enişte belli vasıflara, belli huylara indirgenemez. O bütünüyle karşımızdadır.
Anlatıcı, bu portreyi çizerken tasnifçi bir tavırdan özellikle kaçınıyor. ilgili tip belli bir başlı bir kaç özelliği ön plana çıkarılarak izah edilmek istenmiyor. Onun benzer taraflarını veren bölümler bile,bir ana başlık altında toplanmayarak özellikle dağıtılıyor. Anlatıcı onu çok farklı taraflardan ele alarak portrenin ‘’tasnifi mümkün olmayan ‘‘bir insana dönüşmesini istiyor.
Romanın adı verilmeyen anlatıcısı, kendi bakış açısından beslenen ve bu bakışla çerçevesi çizilen bir insanı, bir aileyi, zamanı ve bunların tamamından oluşan bir atmosferi vermek istemektedir.
Romanın anlatıcısının elinde Deli eniştenin 12 Şubat 1322/1886 tarihli bir fotoğrafı bulunmaktadır. Bu fotoğraf romanın hareket noktasıdır. Anlatıcının amacı bize deli eniştenin yanı sıra eski sesleri ve eski lezzetleri duyurmaktır. ‘’Duymak ‘‘ve ‘‘Duyurmak ‘‘romanda sık sık karşılaşılan anahtar kelimelerdendir. Geçmiş bir zamanı sonradan hatırlamaya dayanan romanda, hatırlama fiilin bildiğimiz anlamının dışında bir zenginlik kazanması normal karşılanmalıdır.
Anlatıcı, daha çocukluğundan beri değişik bir algılayışa sahiptir. Anne ve babasının kanaatlerine rağmen eniştesi onun için delinin biri değildir. Eniştenin ruhundaki çocuksu hava, resmiyetten uzak muamelesi ve insanı hemen kendisine ısındırıvermesi, anlatıcı üzerinde olumlu tesirler uyandırır. Anlatıcı çocukluğunda geçen zamanı ve enişteyi, şiirli bir hava içinde hatırlar.
Anlatıcı zaman zaman bacısının ve kalfasının kendisine anlattığı masallarla uykulara daldığından söz eder. Onu masal dinleme ihtiyacı ileriki yıllarda, yatağa girince ya bir gazete yada bir dergi okuyarak aynen devam etmektedir.
Eniştesi ona Arabistan hakkındaki hatıra ve intibalarını düzenli bir sıra içinde birbirine ekli vakalar şeklinde anlatmamıştır. Aksine yeri geldikçe bir münasebet düştükçe parça parça kopuk kopuk vermiştir. Dinledikleri aslında parça parça şeyler olsada, çocuk ruhunun her şeyi bütünleştiren kuvvetiyle bir bütünlüğe kavuşur.
Eser çeşitli olaycıklar, nükteler sözler etrafında oluşan halkalardan meydana geliyordu. Anlatıcının bu anlatış biçimi ile eniştenin (bilgi yelpazesi.net) gerek Arabistan gerekse İstanbul’da yaşadığı zamanları verişi arasında benzerlik göze çarpar. Eniştesinden dinlediği yüzlerce fıkra ve sözlerden bir atmosfer doğar. Enişte bazen bu atmosferin yaratıcısı hemde bir parçası olur.
Romanda “Eniştemizin Korkuları” üç ayrı bölümde ele alınıyor. Bu bölümlerin birincisinde; satılığa çıkardığı köşkü, komisyoncu ile tartışması, “Elyel” adlı atından düşüşü, muhallebici dükkanında karşılaştığı korkulu bir hadise; ikinci bölümde bir Arabistan dönüşü sokakta hurma atıcısı ile tartışması ve korkusundan kaçışı. Arabistan’a gideceği sırada selefi ile orada çıban, sıtma, akrep, eşkıya bulunup bulunmadığı hususlarındaki korkulu sohbetin üçüncü kısımda da yine bir Arabistan dönüşü Arapların kendisini zehirlediği endişesine kapılması vs. anlatılır. Bu anlatılanlar da zaman sırası gözetilmez.
“İçinde Yüzdüğümüz İtikat Alemi” başlığı taşıyan bölümün de anlatıcı, insanı tanımanın, içinde yaşadığı atmosferi bilmekle mümkün olabileceğini belirterek devrin itikat alemi hakkında bilgi verir.
“Deli enişten neye inanmazdı ki” sorusuna: Enişten büyüğe inanırdı, şeytana inanırdı, bedduaya inanırdı vs. şeklinde yanıtlar verir. Bunlar kendi aralarında birleşerek ilgili bölümü meydana getirir. Sonuçta hem eniştenin inançları, hem de itikat alemi sergilenmiş olur.
Romanın diğer bölümlerinde de aynı oluşum söz konusudur. Anlatımları bazen nakledilen bir hikayeye, bazen eniştenin anlattığı fıkralara bazen de eniştenin diline dolanıveren bir mısraya dayanır.
Deli Eniştemizin garip huyları başlıklı on ikinci bölümde ise deli Hacı Vamık’ın telaş ve aceleciliği, dalgınlığı, kıskançlığı, kendi yaptıklarını beğenme hali, namaz kılmasına rağmen poker düşkünlüğü de birer halka meydana getirir. Anlatıcı bu halkaların birinden diğerine gereken Vakıç deli eniştemizin diğer bir huyu” “Yine deli eniştemizin başka bir huyu gayet kıskançtı”, “Fakat deli eniştemizin bir başka huyu da” gibi unsurlar kullanılır
Bunların her birinin ardından eniştenin huylarından birine geçilir. Neticede kuruluşları böyle olan bölümler, kendi aralarında anlam bütünlükleri sağlarsa davakalar olarak zincire dönüşmezler. Çünkü buradaki vakalar birbirinin devamı ve biri diğerinin sebebi veya neticesi şeklinde diziliş kaydetmezler. Vakaların bir zincire dönüşebilmesi için, onların zaman içinde bir sıralanışa sahip olması gerekir.
Romanın bu yoldaki anlatma tekniği, anlatıcının bakış açısından kaynaklanmaktadır. Yazarın anlatma görevini kendisine terk ettiği adı verilmeyen kişinin zamanı kullanış tarzında saat ve ölçülere ihtiyaç duymaz. O zaman dün, bugün, yarın gibi parçalar halinde değil de bir bütün olarak algılanmaktadır. Bu zaman, onun dikkatini dıştan içe parçadan bütüne yöneltir. Anlatıcının her şeyi planlaması bile zamandaki bütünlüğü hissettirmek içindir. Bu hal, çocukluk ve ilk gençlik yıllarındaki bakış açısının zaruri bir sonucudur. Aradan zamanlar geçtikçe anlatıcının taşıdığı zaman şuuru yara alır ve eskiden bitmeyecek gibi gelen zamanlar başlar. Dolayısıyla anlatılan bakış açısında çoğalma başlar. Romanda sebebi verilmeyen bu değişme, esere Çamlıca’daki Eniştemiz’in portesi olmanın yanı sıra ikinci bir boyut ekler.
Eserin geneline hakim olan bakış açısı, anlatıcının sen son ulaştığı görüşe dayanır. Çamlıca’da ki enişte ölmüş, onun resminden hareketle bir geriye dönüş olarak anlatma işine girilmiştir. Fakat anlatmanın bu konumu eseri otobiyografik bir niteliğe dönüştürmez. O eserde kendisinden söz ederken birinci teklik şahı ağzıyla konuşur, ancak kendi dışında yöneldiği vakit üçüncü teklik şahıs ağzıyla konuşan bir “müşahit” pozisyonuna bürümeyi tercih eder.
Romanda Deli Enişte ve haremi satın aldıkları köşk içinde sürecekleri bir hayatın saadeti hayaliyle yaşarlar. Onlara göre Arabistan seyahatlerinin bir gün onu gelecek eldeki kazançla köşk esaslı bir tamire kavuşturularak ve ahir ömürleri köşkte huzur içinde devam edecektir. Bu saadet ömürlerinin sonuna yaklaştıklarını unutturmuş gibidir. Gerçekten bir gün Arabistan tayinlerinin sonu gelmiş, fakat bu sefer aile şiddetli bir geçimsizliğe düşmüş ve arkasından ayrılmak zorunda kalmışlardır. Neticede uzun bir hayatı içten içe idare eden büyü bozulmuş, enişte ve hala sert hakikatle yüz yüze gelmişleridir. Halbuki anlatıcının ulaştığı zaman telakkisine göre insan, saadeti gelecek bir zaman ve mekanda aramamalı, aksine onu her an içinde yaşadığımız yerde, anda bulmalıdır. Anlatıcı onların bu şikayetleri karşısında derin bir hüzün duruyor.
Eserin bütünün de anlatıcının ileri ki yaşlarında ulaştığı zaman ve bundan kaynaklanan bakış açısı hakimdir. Bu açı “anlatan benim” konumunu verir. Biz bu geniş açı içinde hem anlatıcının geçirdiği değişmeyi yani “yaşayan ben” i hem de enişte ve halanın iki tezatlı zamanını takip imkanı buluruz.
Çamlıca’da ki Eniştemiz’i edebilik boyutuna ulaştıran hususu bakış açıları arasındaki tezatlarda, yani zamanı idrak tarzı arasındaki çatışmalarda amaçlıdır.
Romanda mekana ha unsurlar belirgindir. Enişte ve halanın hayatları, içinde yüzdükleri atmosfer, Çamlıca’da satın aldıkları bir köşkle paralel olarak verilir. Enişte bu köşkü eski bir tarzda satın almış, acele bir tamirden sonra yeşile boyatarak anlatıcının doğduğu sene içine girmiştir.
Osmanlı bürokrasisi içinde çeşitli görevlerde bulunmuş olan eniştenin arzu ettiği bir köşke kavuşması ile, kendinin ve ailesinin hayal ettiği saadet arasındaki ilişki, romanı baştan sona işgal eder. Fakat her insanda olduğu gibi anların saadetli yaşayışları da gelecek bir zaman tehir edilir durur. Eniştenin Arabistan tayinleri, bu ailenin şöyle bir rahat ve huzur içinde köşklerde oturmalarının imkan ve fırsat vermez. Arabistan’ın o sıcak ikliminde Çamlıca da köşkte geçirilecek bir hayat arzusu, onlara sürekli tahammül gücü verir. Tayinlerinin sonu geldiğinde ise eniştenin ve halanın yaşları ilerlemiş ömürlerinin büyük bir kısmı geçip gitmiş, fakat hülyasını kurdukları saadete henüz kavuşmamışlardır.
Bu sıralarda köşkün tamirine fırsat doğsa da deli enişte ve hala geçimsizlik yönünden ayrılmak zorunda kalmışlardır. Anlatıcı onların saadet arayışı ile köşk arasında şöyle bir ilgi kurmaktadır.
“Bir kere, ikisi de inanlar arasında o kadar yayılmış olan, o,yaşadığımız yerin ve zamanın saadetinden istifade edememek acısı için değildiler. Çocuğumuz böyle bir türlü hayata alışmamak ve onunla alışamamak yüzünden, rahatı daima bulunduğumuz terden başka bir yerde ve yaşadığımız zamandan başka bir zamanda bulacağımızı hayal ederiz. Saadet hiçbir zaman bize gözükmez.
Çamlıca da ki köşkün anlatımı son derece fonksiyoneldir. Romanda köşkün tamiri hülyası ile köşkte yaşanacak saadet hülyası birbiriyle iç içe girmiş olup, paralel bir görünüş takip eder. Burada, köşk normal bir mekan olmanın oltesinde bir anlamda sembole dönüşmüş olur.
Köşkün bu sembol değerinden başka, eniştenin kişiliğini ve devrin yaşayışını yansıtma açısından da önemi vardır. Anlatıcı Enişte’nin şarklı bir tip olduğunu, köşkteki eşyanın kuruluş tarzından ve cininden yola çıkarak verir. Eniştenin bu eşya ile münasebeti son derece rahat ve tabiidir. Fakat aynı köşkte devrin modası olarak giren döşeme takımları, kanepeler, masalar, iskemleler son derece kaba ve bayağı görünür.
Bu köşkte ayrıca kotu yeşile boyanmış, yere yeşil bir keçenin serildiği ve herkesin giremediği bir “müslümanlık odası” bulunmaktadır. Enişte Vamık Bey’in zaman zaman içeir girmek istediği müslümanlık havası bu odada tatmin bulur. Burada eski kitaplar, sayısı belirsiz Arabistan köşklerinden getirilmiş ve kendilerine dini bir anlam yüklenmiş çeşitli eşyalar vardır. O da eniştenin dini tarafını açığa çıkarır, fakat şekilde kalan ve ruhuna hakimiyet sağlamayan havası ile; aşırı yemek ve kadın düşkünlüğü, kumar hatalığı arasındaki tezat bu kişiliğin derin zaafını teşkil eder.
Romanda köşk unsuru anlatılan hikayenin süresinin tespiti hususunda bize yardımcı olur.
Hikayenin adı verilmeyen anlatıcının doğumu ile köşkün satın alınışı ve eniştenin köşkünü yerleşmesi aynı tarihlere rastlar.
Çamlıca da ki Enişte’nin hayatı romanda köşk unsuruna göre daha geniş bir yer işgal eder. Romandaki hikayenin süresini belirlemek için eniştenin hayatının sınırlarının da tespitine ihtiyaç bulunacağı bellidir.
Anlatıcı enişteyi sekiz – on yaşlarında tanır, daha doğrusu onunla ilgili hatıralarını da bu yaşlardan itibaren gözünde canlandırabiliyordur. Çamlıca da ki eniştemizde bize anlatılan hikayenin esas süresi bu tanıma ile eniştenin vefatı arasında kalan bu 24 yıllık ara olmaktadır. Fakat hikayenin zamanı bir sebeple geriye doğru bir açılma gösterir. Bu da deli eniştenin doğduğu yıl olan 1853’e doğrudur.
Öyleyse romanda anlatılan hikayenin en geniş üresi eniştenin yetmiş yıllık ömrüdür denilebilir. Bu geniş zaman dilimi içinde köşkün tamiri hülyası da anlatıcının yaşı ile birlikte 34 yıllık bir süreyi işgal etmektedir. Romandaki anlatıcı (bilgi yelpazesi.net) hatırlama yaşlarından itibaren meydana gelen gelişmeleri ya çevresinden işitmiş ya da çoğunu bizzat eniştesinden dinleme imkanına kavuşmuştur. Fakat sekiz – on yaşından önceki zamanları ise anlatıcı, gene eniştesinden veya uzak – yakın tanıdıklarından öğrenebilmiştir.
Bütün bunlar romanın düzenli bir zamanın, bu zaman için de gelişen vakaların anlatımına dayandığı izlenimini uyandırmalıdır. Bunlar anlatıcının bir vesile ile verdiği tarihler ve bazı mukayeseler vasıtasıyla çıkarabildiğimiz sonuçlardır. Romanda zamanın geçişini vakaların seyrinden değil de anlatıcının sık sık kullandığı “o zamanlar”, “geçmiş bir zaman da”, “yıllar önce” ve “böylece aradan zaman, bir hayali zaman geçti” gibi sık sık tekrar edilen hususi söyleyişler vasıtasıyla fark ederiz. Bu sözler roman da hem “hikaye zamanı” na işaret ederler, hem de “hikaye zamanı” ile “anlatma” ve “yazma” zamanı arasındaki mesafeyi vurgulamak amacı taşırlar.
Değerlendirme
Romanda yazar özlemini seçtiği dünyayı dile getirir. Romanın belli bir konusu yoktur. Durum hikayesidir. Romanda genel olarak bir olay yoktur. Kısa kısa anlatılanlar vardır. Anlatım tarzı itibariyle insanları kendine çeken bir roman. Bu açıdan her insanın sıkılmadan zevkli bir şekilde okuyabileceği bir tür.
|
>>>TIKLAYIN<<<
“KİTAP ÖZETLERİ ”
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ
>>>TIKLAYIN<<<
“EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN<<<
EKLEMEK
İSTEDİKLERİNİZ VARSA AŞAĞIDAKİ "Yorum
Yaz"
kısmına ekleyebilirsiniz.
|