|
Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Kitap Özetleri > Roman Özetleri
SINIF ARKADAŞLARI ÖZET KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ
Yazarı: CEVDET KUDRET SOLOK
Babası Süleyman’ı okula götürür, müdürün odasına çıkarlar, babası Süleyman’ı bırakır ve ona görünmeden kaybolur. Müdür Süleyman’ı sınıfa götürür, hocaya teslim eder. Hoca Süleyman’ı tepeden tırnağa süzer ve onu elbiseleri temiz, güzel olmasından dolayı pencere kenarına zengin çocukların yanına mı, yoksa babasının ayakkabıcı, fakir olmasından dolayı duvar kenarına mı, oturtacağına karar veremez ve onu sınıfın ortasında kalan sıraya oturtur.
Bu oturma şekli önemlidir, hoca pencere kenarındakiler yaramazlık yaptığında kulağını çekerim ha! der, diğerleri yaptığında ise sopayı hemen yapıştırır.
Süleyman okula başladığında hiç kitabı yoktur, o aslında okula gitmeyi çok kitaplarının olacağını düşünerek gitmiştir. Çünkü çok kitabı olan çocukları mahallenin büyükleri aferin, ne akılı çocuk demektedir. Bir gün Süleyman okula giderken çantasına babasının terliklerini koyar öyle okula gider, yolda görenler ona da aferin der ama o bunları düşünmez ya babası terlikleri aldığını anlarsa ne cevap verir. Bu düşüncelerle eve gelir, evde bir sessizlik vardır. Süleyman ne olduğunu anlamaz, annesi Ayşe hanım ona sarılır, üzüntülüdür. Babası askere çağrılmıştır, o gün Süleyman’a kızmazlar öpüp koklarlar. O buna sevinir fakat askerin anlamını daha bilmemektedir.
1914 umumi harp başlamış Süleyman’ın babası Abdullah gidecektir çok üzülür, kendi babasını savaşta kaybetmiş, dünyada teyzesinden başka kimsesi yoktur. Oğlunun da kendisinin çektiği acıları çekeceğini düşünüyor fakat elden gelen bir şey yoktur vatan borcudur.
Süleyman babasının gidişinden sonra annesiyle ananesinin evine giderler ve orada kalmaya başlarlar. Dedesi İbrahim Efendi bundan hoşnut olmamıştır. Çünkü savaş başlamıştır kıtlık vardır, şeker, beyaz ekmek, çay, kahve sadece zenginlerin evlerinde vardır. Misafirliğe gelenlere bir şey ikram edilmemekte, yemek vaktinde gelenler ise kendi yemeğini getirmektedir. Bu durumda İbrahim efendinin üzerine yük binmiş, kendi boğazından kesilmektedir. Abdullah gittiğinden beri günler daha zordur. Ekmek vesikayla, mahallenin imamı, muhtar, iki görevli polis tarafından dağıtılır.
Süleyman’ın okula gitmesi için para lazımdır, Ayşe hanım kocasının teyzesinden yardım istemeye karar verir. Onlardan para istemeyecektir, teyzesinin iki tane okumuş oğlu vardır, biri mühendis diğeri deniz subayıdır. Onların yardımıyla oğlunu devlet yardımıyla okutmayı düşünür, fakat ümitleri boşa çıkar. Son çare kocasının bıraktığı evi satmaktır. Ev satılır, paranın bir kısmı okul masrafı için ayrılır, o gün kıyma alınıp köfte yapılır, bu Süleyman’a çok farklı gelir çünkü etin tadını unutmuşlardır.
|
Günler böyle devam edip giderken İbrahim Efendi hastalanır, yatağa düşer çok geçmeden bu hastalık onun ölümü olur. ölü yıkanmak üzere üstündekiler çıkarılır, hanımına verilir. Eşyaları temizlenir fakirlere dağıtılır, cenaze defnedilir. Ertesi gün İbrahim efendinin hiç sokmadığı kilerin kapısını açıp içeri giren, hanımı sevinç çığlıkları atmaya başlar, cimri kocası onlara bir kiler dolusu nohut, fasulye, un, peynir, yağ vb. şeyler bırakmış. Bundan sonra daha rahat edeceklerdir bu yiyecekler onlara yetecek kadar çoktur. Süleyman okula giderken artık daha fazla ekmek götürür, ama o yine de fakir arkadaşları gibi yemeğini yemekhanede değil de bahçenin bir köşesine çekilip orada yer. Yemekhane tüccar Cemil Malik Bey’in oğlu, Kevkep, muhtarın oğlu Bekir ve Murat Paşanın oğlu Yakup gibi zengin çocukları için yapılmış gibidir, onlardan başkası girmez. Süleyman arabacı Durmuş’un oğlu Halil, çamaşırcı Hatice hanımın oğlu Behçet gibi arkadaşlarıyla beraberdir.
Abdullah izinli gelir, kıtası Musul’a gidiyordur geçerken iki gün kalmalarına izin verilir. Bu iki gün çok çabuk geçer ayrılık vakti gelir, bu ilkinden daha zordur. Şubat içinde bir gün Ayşe oğlunu alarak Beyazıt çarşısına götürür ama o ne felaket bir gündür, üzerlerine bombalar yağar. Ayşe oğlunun ve kendisinin canını zor kurtarır, Süleyman ilk defa savaşı anlamaya başlamıştır.
1918 harı Cibali’den Fatihe, Fatih’ten Dolmabahçe’ye oradan koca Mustafa paşa konağına kadar uzanan büyük yangında Süleyman’larında evi yanar. Ananesi bu olaydan sonra akli dengesini yitirir, tımarhaneye götürülür. Artık Süleyman ve annesi yerleştirildikleri bir medrese odasın yaşamlarını sürdürüyorlar. Dünyada hiç kimseleri kalmamıştır artık, geçimi (bilgi yelpazesi. com) sağlamak için Ayşe hanım yangından kurtardığı makinesiyle peçete, önlük, entari vb. şeyler diker. Bu yangın çok şeyleri değiştirmiştir, fakirler daha fakir olmuş, evlerini kaybetmişlerdir. İnsanlarda da çok büyük değişiklikler olmuştur.
En çok değişen İshak Efendi olmuştur. Yangından önce sakin, uysal, akşam erkenden evine gelen, yemeyi yapan, bulaşıkları yıkayan, karısının bir dediğini iki etmeyen bu adam, artık eve bazen geliyor, bazen gelmiyor, içki içiyor, eğleniyor. Bir gün yine eve sarhoş gelen İshak efendiye karısı Kevser Hanım bağırıyor, onu eskisi gibi korkutacağını ve her istediğini yaptıracağını sanıyor. Fakat düşündüğü gibi olmuyor İshak Efendi alkolünde etkisiyle karısını elindeki bastonuyla bir güzel döver. Bağırmaları duyan komşular toplanır bunları gören İshak Efendi kalabalığın önünde karısına –boş ol, boş ol, boş ol diyerek boşuyor. Her gün gazetelerde savaşı kazanacağız, kazanıyoruz haberleri çıkarken bir gün savaşı kaybettik başlıklarıyla halk şaşkına dönüyor. İstanbul işgal ediliyor. Halk evlerine çekiliyor. Sanki İstanbul susuyor, sessizliğe bürünüyor. İşgal kuvvetleri dolma bahçeye gemilerini demirlerken onları ellerinde Fransız, İngiliz, Yunan bayraklarıyla büyük bir kalabalık karşılıyor. Bunlar İstanbul’da yaşayan Rum, Ermeni gibi azınlıklardır.
İşgalden sonra İstanbul’da başka bir hayat başka bir insan topluluğu ortaya çıkar. Bunlar harp sayesinde zengin olanlar ve eskiden zengin olan asilzadelerdir. Bunlar Türk unsurundan hiçbir beklentisi kalmamış, yeni vaziyete alışıp kendi hayalleri peşinde koşanlardır. Bunlar İstanbul’u dolduran İngiliz, Fransız, İtalyan askerlerine kapılarını dost gibi açıyorlar, çocuklarını Fransız veya İngiliz kolejlerine gönderiyorlar, Fahriye’yi Fifi, Jale’yi Julie vb. diye çağırıyordular. İşgal kuvvetleri İstanbul’da hiç yabancılık çekmediler. Türk memurların eşliğinde İstanbul’u geziyor, Türk kızlarıyla dans ediyor, eğleniyor. Ve günler böyle geçip gidiyor.
Ağustos 1923, Süleyman ve arkadaşları onuncu sınıfta bulunuyordular. Bu yılın en önemli hadisesi işgal kuvvetlerinin İstanbul’dan çekilmesidir. İşgal kuvvetleri İstanbul’dan ayrıldıktan sonra Türk milletinden ümidi kesen ve çocuklarını Fransız, İngiliz kolejlerine gönderenler artık sokaklarda sloganlar atmaya, Türk askerini övmeye başladılar.
Süleyman bu olaylar içersinde masum bir çocuktur. Nihayet okulu bitirir ve edebiyat fakültesine girer. Artık hayalini kurduğu okuldadır. Burada yeni arkadaşlar edinir. Önceden beri yazdığı ama kimseye göstermediği şiirlerini arkadaşlarıyla paylaşır. Çok beğenilir, yayınlanması için baskı yaparlar. Bu dönemde Süleyman ilk şiirlerini arkadaşlarının da yardımıyla Servet-i Fünun dergisinde bastırır. Fakülte, ev, edebiyat, şiir sohbetleri derken okul biter.
Süleyman artık edebiyat öğretmeni olmuştur. Bir okula gitmek, çocuklarla birlikte olmak, iyi paralar kazanıp yıllardan beri annesinin ve kendisinin çektiği sıkıntılardan kurtulmak ister. Kendince hayaller kurmuş, hayallerinde çok para kazandığını, iyi yemekler, kıyafetler ve annesi için birde hizmetçi tutacağını düşlemiştir.
Süleyman’ın üniversitedeki sınıfı dokuz kişiden ibarettir. Hepsi vazife için başvurmuş, tayinlerini beklerler. Bunlardan bazılarının tayinleri birkaç hafta içinde İstanbul, İzmir, Bursa gibi güzel ve yakın yerlere çıkar. Süleyman kendi tayinin hala çıkmaması üzerine merak eder ve arkadaşlarına onları tayininin nasıl bu kadar çabuk çıktığını sarar. Arkadaşları biz işimizi takip ettirdik derler. Genç adam buna şaşırır. Çünkü o bunu hiç düşünmemiştir. Zaten düşünse de takip ettirecek kimsesi yoktur.
Müracaatından beş buçuk ay sonra yirmi beş lira asli maaşla Kayseri Lisesi Edebiyat öğretmenliğine tayin edildiğine ve on beş gün içinde görevi başında bulunması gerektiğine dair bir mektup alır. Maliyede çalışan bir tanıdığına yirmi beş lira asli maaş tutarının ne ettiğini sorar ve vergiler çıktıktan sonra eline elli dokuz lira atmış yedi kuruş geçeceğini öğrenir. Allah garip kuşun yuvasını yapar derler.
|
>>>TIKLAYIN<<<
“KİTAP ÖZETLERİ ”
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ
>>>TIKLAYIN<<<
“EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN<<<
EKLEMEK
İSTEDİKLERİNİZ VARSA AŞAĞIDAKİ "Yorum
Yaz"
kısmına ekleyebilirsiniz.
|