|
Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Kitap Özetleri > Roman Özetleri
TATARCIK ÖZET (2) KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ
Romanın Yazarı: Halide Edip Adıvar
Dönemin sosyal yaşantısına değinerek okuyucuya birçok yönden olumlu etki bırakan bir romandır. Roman üçüncü bir kişinin dilinden anlatılmaktadır. Yazar olayları anlatırken “gözlem” metodu kullanarak anlatıyor. Öyküleyici-Betimleyici anlatım yöntemi kullanıyor. Genelde kurallı cümle kullanmaktadır. Tasvir unsuru eserde fazlasıyla ağır basmaktadır.
Kitabın Yayın Evi: Can Yayınları/Roman Dizisi
Yayın Tarihi: 2009
Sayfa Sayısı:264
Romanın Başkahramanı:
Asıl adı Lale olan Tatarcık’tır. (Eğitimli, çalışarak hayatını kazanan bir genç kız olan Lale, devrin kadınları için bir model olarak öne sürülür.)
Romanın Yer / Mekan:
Romanda iki mekân vardır. Biri genelde halkın yaşadığı Poyraz Köyü, diğeri de Feridun Paşa Korusu’dur.
Romanın Konusu
''Tatarcık'' (1939), Halide Edip’in, fakir bir köyün fakir insanlarını işlediği bir roman. Suat Derviş’in o yıllardaki değerlendirmesiyle; Tatarcık, ''Müellifin iddia ettiği gibi kendi neslinden herhangi bir Türk kızının ayrı ayrı ve biraz da aykırı cephelerini nefsinde toplamış olan genç bir mahluk değildir.
O daha fazla Poyraz köyünün müsbet tipi, müellifin genç Türk kızlarına, hatta genç Türk erkeklerine örnek olarak vermek istediği bir numunedir. O, bu köy halkının en basitinden en yükseğine bilaistisna hepsini şaşırtmaktadır''. Hayatını çalışarak kazanan, kolej / üniversite tahsili yapmış, zenginlerin yalılarında İngilizce dersi veren, köy yollarında bisikletiyle dolaşan, köylüye davranış adabı öğreten, ''Türk münevverinin memleketi medenileştirmek için yapacağı savaşın ancak bundan ibaret olduğunu zanneden bir genç kızdır...
Halkın hakiki ıstırap ve hayatı bütünüyle gösterilemediği için sadece hayatın üst yüzünü gösteren Tatarcık'', Halide Edip’in bütün romanlarında hayalini kurduğu; Batı kültürüyle Doğu geleneklerini -şeklen- birleştiren kadın tipidir. Romanlarda idealize edilen kadın öğretmen tiplemeleri, gerçekten de Cumhuriyet kadını için bir model oluşturmuştur.
Romanın özetini üç bölüm halinde ve bu bölümlerde şahıs kadrosu sunulacaktır.
Romanın Özeti:
I Bölüm
Bu bölüm romanın giriş (serim) kısmıdır. Romanda yer alan şahıslar anlatılmaktadır. Onların kişilik ve kariyerleri hakkında okuyucuya bilgilendirmektedir. Roman asıl kahraman ile başlamaktadır. Öncelikle asıl kahramanın babası tanıtılmaktadır. Babası tanıtılmadan önce romanın mekanı hakkında okuyucuyu bilgilendirmektedir. Mekanı anlatırken betimleyici anlatım yöntemi kullanarak anlatılmaktadır. Mekan uydurmadır yazarın kendisine göre tasarladığı mekan Karadeniz’e bakan modası geçmiş ve yıkık kıyı köylerinde herhangi biri olabilir. Manzarası hârikulade olan bir yerdir. Boğazın mavi ve deniz suları, dolambaçlı bir geçide varır. Poyraz köyü bu geçitle karşı karşıyadır.
|
Mekanı belirttikten sonra bu köyde yaşayan insanlar hakkında genel bir değerlendirme yapmaktadır. Burada yaşayan insanlar huzura düşkün insanlardır. Başka yerde yaşamaya istekleri yoktur. Poyraz Köyü’nde yaşamayı şehirde yaşamaktan daha çok isterler. Kendilerinin sosyal hayatın tepesinde olduklarına inanırlar. Kadınları modayı yakından takip ederler. Kadınlar güzelliklerine, estetiklerine düşkündürler. Erkeklere gelince yaşlı kısmı çoktan ölmüştür. Emekli sınıfına dahil edilebilirler.
Tatarcık’ın ailesi tanıtılmaktadır. Babasının ailesi Kırımlı olduğu için “Tatar” lakâbı verilmiştir. Babası Tatar’dır. Babasının adı Osman Kaptan’dır. Çok iyi bir denizcidir. Köylü “Tatar Osman” lakâbını vermiştir. Fiziksel özeliklerine gelince; Yüzü hem çirkin hem de sevimsizdir. Yanakları şiş, burun inadına küçük, dudakları kalın ve iki yanından, eski Tatar minyatürlerini hatırlatan, çeneden uçları aşağı sarkan uzun ve sarı bıyıkları vardır. Kaptan’ın gövdesi enli hatta heybetli, fakat bacakları kısa ve çarpıktı.
Öğrenimini Heybetli’de yapmıştır. Çevresine göre okumuş bir adamdır. Özellikle iyi bir İngilizce bildiği söylenirdi. Çok iyi bir kaptandı.
Köyde ahlâk modeli olabilecek kadar hareketinde, ilişkilerinde dürüst ve tutarlıydı. Küfürlü sözcükleri kullanmazdı. Yardımsever ve hoşgörülü bir yapıya sahipti. Köydeki insanlarla olan iletişimi olumsuz yönde idi. Köy halkı Tatar Osman’ı kendine yabancı bulmuştur. Bu onun paylaşımcı olmadığı için komşularıyla arası pek yoktu.
Osman Kaptan’ın hanımının adı Lâlezar’dır. Çerkez’dir. Uzun boylu ince bir hatundu. Lâlezar’ında komşuluk ilişkileri Tatar Osman’ınki gibi gelişmemiştir. Nerede bir düğün ya da cenaze olursa orada bulunurdu. Yardımseverdi. Komşuluk ilişkileri belli bir yere kadardı.
Romanın kahramanı ve Tatar Osman ile Lâlezar’ın tek çocukları Lâle idi. Boyu ortadan yüksekvücudu yassı; fakat bir kaplan gövdesi kadar güçlü ve yumuşak kaslıydı. Yanak kemikleri çıkı, göz kapakları şiş, göz kuyrukları şakaklarına doğru uzanır, incelirdi, böylece yapısında ince yüzünün etlerinde genç bir Moğol havası dolaşırdı.
Poyraz Köyü’nün halkının Lâle’ye “Tatarcık” lakabını vermesinin nedeni; babasının ölümünden sonra babasının yapmış olduğu tüm işleri plan ve program çerçevesinde bilinçli bir şekilde yapmış olması. Sorumluluğun bilincinde olması babasıyla örtüşen bir karakteriydi. Bu yüzden köylü “Tatarcık” adını vermiştir.
18 yaşında Kandilli Kız Lisesi’ni birinci olarak bitirmiştir. Daha sonraki öğrenimini Arnavutköy Kız Koleji’nde devam ettirmiştir. Yıl sonunda İngilizce Öğretmenliği sınavına girdi; kazandı ve Kandilli Kız Lisesi’nde İngilizce Öğretmenliği’ne atandı. Göreve başlamasıyla ailesinin ekonomik durumu düzelmiştir.
Romanının asıl kahramanı seçtikten sonra Tatarcık, çocuk yaşındayken babası vefat ediyor. Annesi ile yalnız kalıyor. Öğrenim hayatını bitirdikten sonra mesleğini yapmaya başlamıştır. Kandilli’deki dersleri hep sabaha rastladığı için öğleden sonra köyüne dönerdi. Büyük tutkuyla bağlandığı ve vazgeçemediği en önemli aracı bisikleti idi. Bisikletine binmekten büyük zevk alırdı; lakin halk bu durumdan pek hoşnut değildi.
Köyün kendisine göre bir yaşayışı vardır, genel kurala sığmayan merakları var. Bunlardan biri yolun tam ortasından yürümektir. Tatarcık’ta yolun tam ortasından değil yaya olan tarafından geçmesi için insanları rahatsız ediyordu. Halkın rahatını huzurunu kaçıran, geleneklerini alt üst eden bir biçime girince, herkes yavaş yavaş homurdanmaya başladı. Halka (bilgi yelpazesi.net) göre, Tatarcık’ın bisikleti bir gönül eğlencesi değil, halkın huzurunu tehdit eden, hakkına saldıran, planla, hesapla hazırlanmış lanetli bir kasıt olmasıdır.
İlk çarpışması Kör İsmail ile olmuştur. Kör İsmail’le olan atışmalarından sonra amacını anlatıyor. İnsanların köhne kafalarının içini gençleştirmek, insanı medenileştirmek.
Bu bölümün sonunda Feridun Paşa Korusu anlatılmaktadır. Bu korunun en tepesinde yüzyıllık fıstık ağaçlarının çepeçevre sardığı doğal bir terası vardır. Burası asıl binanın olduğu yerdir. Etrafı balkonlu; iki kat, yayvan bir ahşap köşk. İki tarafında biri biraz uzakta bir kestanelik içinde, biri yemişlik içinde iki küçük köşk daha vardır. Alenin başlıca kişileri bu üç bina içine dağıtılmıştır. Bunun dışında iki odalı boş, yahut dolu birkaç bina daha varsa da, onlarda oturanlar hizmetçi, korucu gibi kimselerdir.
Köşke yayılan üç kuşaktan erkek arasında ayrı ayrı varlığını çevresine duyuran örnekler vardır. En ihtiyar Feridun Paşa’dır. Fakat herkes ona Paşa Baba diye seslenirdi. Yaşı seksenle yüz arasında olabilir; çünkü kimse doğum tarihini bilmiyor. Suratı vakti gelmiş bir muşmula. Küçük siyah gözleri kuyuya batmış gibi derin, göz evlerinin içine gömülmüştür. Kaşları kalın, çatık bembeyaz. Beyaz bıyıkları kırpıktır. Sakal yoktur. Zamanın en babacan komutanlarından biridir. Son karısı Gülizar Hanım’dır. Sırf ihtiyara bakılsın diye nikâh edilmiş bir eski kafadır.
İhtiyarın büyük kızı Saide Hanım idi. Yüzü hayli kırışık, fakat gözleri canlı, orta yaşlı bir kadındı. Kocası, Emekli Albay Nihat’la büyük köşkte yaşar ve aile üstünde en büyük etkisi olan, en çok sayılan kişidir. İriyarı babasına hiç benzemez, az söyler, bütün anlamıyla “subay kadın” denilen bir örnektir.
Saide Hanım’ın kocası Albay Nihat sağ bacağını Çanakkale’de kaybetmiş kıymetli bir kurmaydı.
Kayınbabasından ayrılan tek durumu “din” konusudur. Albay Nihat “Akıl ve mantık sahibi insan dünyaya egemendir”. Bir çeşit dinsizlik “softa” sıdır.
Az konuşan, daima okur ve yazar idi. Son hazırladığı eser “Fransız Devrimi” dir. Çalışmalarında yavaşlama olduğu gerekçesiyle sekreter tutmak istiyordu. İngilizce kaynaklarını okuyup kendisine hazırlaması için ciddi bir sekreter aramış ve komşulardan çelebizade yalısı sahibi Süleyman Bey’in tavsiyesiyle Tatarcık’ı tutmaya karar vermişti.
Romanın İkinci Bölümü
Bu bölümü Gelişme bölümüdür. Bu bölümde olaylar yaşanmaktadır. Birinci bölümde yaşanan olaylar: Tatarcık’ın bisikleti ile Kör İsmail’e çarpması, Tatarcık’ın babasının vefatı.
Bu bölümde Poyraz Köyü’ne gelen bir grup gencin başından geçenleri, Tatarcık ile olan ilişkileri, köylü ile olan ilişkileri anlatılmaktadır. Bir de Tatarcık’ın Amerikan Koleji’nden gelen arkadaşı ile olan ilişkileri, Zehra’nın hem Tatarcık’la hem de bu grupla olan ilişkileri anlatılmaktadır. Köyün zenginlerinden olan Sungur Balta ve hanımın gençlere olan yakınlığı, Fıtnat adlı kadının Sungur Balta’ya olan yakınlığı anlatılmaktadır.
Bu grup yedi gençten oluşmaktadır. Bu gruba “Mehlika Sultana aşık yedi genç” adı verilmektedir. Bu gençlerin (Haşim, Salim, Safa, Ahmet, Recep, Hasan, Şinasi) aşık olduğu bir Mehlika Sultanı vardır. Her gencin farklı idealleri vardır. Dışardan bakanlara göre hepsi bir tek güzele aşık, hepsi aynı dilek ve fikir peşinde dolaşır gibi birbirine bağlı. Herhangi birine sataşırsan arkasında yumruklarını sıkmış altı delikanlı görürsün. Hepsinin Mehlika Sultanı başka başkadır. Onların köye gelmesindeki etken köye yalnız açık hava ve spor için değil, ciddi ciddi konuşmak, gelecekleri hakkında bazı kararlar almak için geliyorlar. Bu gençler üniversitelidir. Galatasaray’da öğrenim görmüş gençlerdir. Galatasaray’ın kendine özgü ince bir mizahi görüşü vardır. Galatasaray bütün anlamıyla bir Batı müessesidir. Galatasaray Avrupa kültürünün bir karışımıdır.
Bu grubu davet eden ve kendi korularında arkadaşlarına kampus kuran Haşim’dir. Haşim yediler grubunun bir üyesidir. Onları kendi mekanına davet ettirmesiyle toplumsal bir heyecan yaşanmıştır. Haşim, teyze oğlu olan Salim ile iskelede misafirlerini beklemektedir. İskele’de Zehra da vardır. O da kendi misafirlerini beklemektedir. Zehra oldukça şık giyinmiş, kendini ön plana çıkarmak için kalabalıktan uzak bir yerde misafirlerini beklemektedir.
Tatarcık’ta Amerikan Koleji’nden olan bir dostunu beklemektedir. Miss. Helen Barkley ile aynı görüşü paylaştıkları için aralarında dostluk başlamıştır. Lâle’nin Amerikan medeniyeti ve eğitim sistemine karşı gösterdiği ilgi ve beğeni arasında pek sağlam eleştiriler de yaptığını görünce kızın az bulunur denilecek kadar serin kafalı ve dürüst düşünceli olduğunu anlatmıştı. Lâle’nin amacını çok iyi bilen ve ona bu konuda yardım eden arkadaşıydı Miss. Barkley. Poyraz Köyü’nde halka medeniyeti göstermek düşüncesini, Amerika’daki sosyal hareketler akımını anlatırken Tatarcık’ı aşılamıştı.
Bu grup gelirken tralla…. tralla diye şarkı söylüyorlardı. Vapurda Helen ile bu grup arasında bir yakınlık oluşmuştur. Recep ve Helen çok iyi anlaşmışlardır. Vapur iskeleye yanaştıktan sonra herkes kendi misafirini alıp evine çekilmiştir. Recep’in dikkatini Tatarcık çekmişti. Ama tanışamamışlar. Çünkü Haşim ile Tatarcık’ın arası iyi değildi. Tatarcık halen köylüye karşı oldukça soğukkanlı idi. Bu soğukkanlılığını yediler grubuna da yansıtmıştır. Gençlerin dikkatini çekenlerden biri de Zehra idi. Zehra’yı çok güzel olmuşlar ve beğenmişlerdir.
Haşim köyün zenginlerindendir. Zehra’ya yanıktır. Gelen misafirlerini Feridun Paşa Korusu yakınlarında kamp kurdurmuştur. Kendisi de bu kampın içine girmiştir.
Salim, 28 yaşındadır. Yaşça Haşim’den büyük ve meslek hayatına girmiş bir gençti. Öğretmendi. Neşeli ve heyecanlı görünüyordu. Şişman, iriyarı fakat gevşek etli, sarışın, hülya içinde gözlerinde en istediğini bilen istediği şeyi yakalamak için atılmaya hazır bir kartal hali vardır.
Recep, Yediler arasında Galatasaray’lı olmayan bir tek genç Recep’tir. Hukuk bölümünde okumuştur. Otuz yaşında olmasına rağmen oldukça genç görünür. Hepsinden çok karakterinde değişiklik gösterir. Yedilerin en boylusudur. En etkileyici yönü, koyu fındık rengindeki tatlı, derin gözleridir. Bütün anlamıyla erkek bir delikanlıdır.
Müziğe düşkün bir insandır. Tatarcık’a ilgi duyar. Helen sayesinde Tatarcık’ı daha sık görür ve Tatarcık’ı tanır. Tatarcık’ı erkeğin ağzından lokmasını alan, erliğiyle ün yapmış bir topluma kadın baskısı sokan bir tip. Büyük Savaş’tan sonra dünya gençliğinin bir örneğinden başka bir şey değildi. Düşüncesini hareketle belirtmek isteyen azıcık basit düşünceli, hatta inanışı Helen’in “onaltı yaş kafası” diye adlandırdığı, bununla birlikte becerikli realist bulduğu bir tiptir. Memleketimizi kadınlaştıran bir tiptir.
Safa, Aksaray’lıydı. Babası Valide Camii’nde vaktiyle müezzindi. Hacı İbrahim Efendi ismini taşırdı. Şimdi Bay Nazmi’nin bir çeşit vekil harcıdır. Çünkü Safa’nın annesi Saadet Hanım Şinasi’nin dadısıydı. Safa’nın öğrenim ihtiyaçlarını çalışarak gidermiştir. Yediler arasında en yakışıksız, hatta çirkin olan Safa idi. Sevimsiz yüzünü zaman zaman cana yakın yapan bir tek şey, bu karanlık yüzü az da olsa aydınlatan ve içinden gelen bir gülümsemeydi.
Şinasi, ailesi Emirgan civarında ünlü olan Nizamizade korusunda yaşardı. Babası Nazmi Efendi vaktiyle İstanbul’a özgü alafrangalaşmış eski bir kazaskerdi. Nazmi Efendi aynı zamanda İstanbul’da en Avrupai görünen örneklerden biri oluverdi. Hicvi çok sever. Eleştiri ve tahlil için doğmuş bir kafası yoktur. Şinasi’nin Mehlika Sultanı; zamanın kadın ve erkek portrelerini yazmak ve gelecek kuşağa canlı bir tarih belgesi olarak bırakmak. Bunu kendi zevki için yapmak ister.
Ahmet, matematik bölümünden. Daha çok ticaret okuluna yaraşırdı. Bakkal oğludur. İçlerinde en normal, anlayış bakımından belki basit, fakat ne istediğini açıkça bilir, pratik bir gençti. Ahmet’in gönlünde egemen olan “Mehlika Sultan” paradır. Ahmet’e göre paralı kimseler güçlüdür, medenidir.
Ahmet’in bu köyde kamp kurmasını sağlayan en önemli etken zengin çevresinin hatırlı bir kişisi olan Sungur Balta’yı yakından tanımak istemesidir.
Hasan, Hasan’ın küçüklüğü Diyarbakır’da ve çok meraklı bir facia havasında geçmiştir. Fakat ondan hiç öz etmedi. Yalnız yirmibir yaşındayken beklenilmeyen görmüş geçirmiş bir hali vardır. Biraz Recep’i hatırlatan tatlı gözleri zaman zaman bir çiçek gibi parlardı. O Recep gibi zaman zaman dalar, üzüntülü görünürdü. Galatasaray’ı bitirir bitirmez Tıbbiye’ye geçti. Hiç yaşıyla ölçülemeyecek kadar okumuş, dünyanın durumunu kavramış, özellikle bilim akımlarına meraklı görünürdü.
Abdülgaffar Efendi iskelede oluşan bu kalabalığa katılmış. Abdülgaffar Efendi, Paşa Baba’nın çağdaşı olan son dostu; fakat biraz daha yaşlı olacak ki daha dinç ve hele Poyraz Köyü’nde olup bitenle herkesten fazla ilgili. Zehra’yı iskelede görünce onun gelinlik çağına geldiğini ve gençlerden birini gözüne kestireceğini düşünüyordu ve bu konuda onu haklı buluyordu.
Zehra, çelebizade yalısındandır. Gelinlik çağına gelmiş bir kız, sadece flört etmeyi seven azıcık yapmacıklı, hayli ukala bir kadın tipidir.
Zehra, yediler grubuyla çok sık ilgilenirdi. Partilerde, davetlerde onlarla birlikte olurdu. Haşim bu sırada Zehra’ya ilgi duymaya başlar, ancak Zehra Şinasi’den hoşlanmaktadır. Onu tavlamaya çalışmaktadır. Zehra’ya göre hayallerini gerçekleştiren ona zengin bir hayat sunan tek kişi vardı, o da Şinasi’ydi. Recep’e karşı bir iticilik oluşmuştu. Recep’in Tatarcık’a ilgi duyması onu kızdırmıştı. Recep’te Zehra’yı çok yapmacık bulurdu. Dürüst olmadığına inanırdı.
Recep, Tatarcık ile ilgilenirdi. Tatarcık ise ona karşı soğuk ve ilgisizdi. Onun bu tavırları Recep’i daha da çok yakınlaştırdı. Tatarcık’ı tavlamak için denizde kramp tutulması bahanesiyle Tatarcık’ın evinde istirahat etti. Annesi olan Lâlezar ile tanıştı. Helen bunun bir oyun olduğunun farkında idi. Ama Recep’ten yanaydı.
Poyraz Köyü’nün tanınmış ünlülerinden olan Sungur Balta bir parti düzenlemektedir. Sungur Balta hazırlıklara başlamıştır. Amacı köylüyle kaynaşmak bu yediler grubuna kendini tanıtmak idi. Sungur Balta, ipsiz sapsız bir gençken kendinden (bilgi yelpazesi.net) öğrenim, zeka hatta aile seviyesi bakımından çok başka olan Safinaz adında bir ilkokul öğretmeni ile evlenmiştir. İlk yıllarında karısının kazancıyla yaşadı.
Safinaz, eski orta halli ailelerden birinin kızıydı. Eski kız öğretmen okulunu bitirip ilkokulda öğretmen olur olmaz kabiliyetini göstermiş, müfettişlerin dikkatini çekmiştir. Onun kadar çocuk psikolojisini, yalnız okuduğu kitaplardan değil, nazari olarak sezen bir öğretmendi. Safinaz gibi arka sokağa yakışacak bir ismi karısına yakıştıramadığı için, onun adını Suzan’a çevirmişti.
Parası ve zenginliği arttıkça çevresindeki dalkavukluğun derecesi artmış, ümit edilmeyen insanlar Sungur’a yaltaklanmış, fakat karısı hiçbir zaman ona yüz vermemiştir.
Suzan; kuru, kasık dudaklı bir kadındı. zeki gözlerinde, koyu renk sade fakat zevkle seçilen elbiselerinde cinsel çekiciliğini kullanmak isteyen bir kadın tutumu yoktur. Dudakları hafif boyalı, saçları dümdüz taranmış, hareketinde irade ve ölçü sezilen bir insandır.
Fıtnat, eski paşa kızıydı. Duldu, sanki boyalıydı, kendi iddiasına göre öğrenimi yüksekti. Erkeklerle ilişkisinde en çok cinsel çekiciliğinden yararlanır. Fıtnat iriyarıdır. Siyah saçları kıvırcıktır. Fıtnat’ın amacı Sungur’u elde etmektir. Fıtnat Sungur’a varmak için önce plan yaptı.
Önce Sungur’u karısından boşatmaya çalışacak, başaramazsa Sungur’un metresi olacak, bütün ömrünü rahat geçirecek bir gelir sağlayacak. Bu ilişki sırasında Sungur’un çevresinde kızına hem yakışıklı hem de zengin bir koca bulursa bir taşla iki kuş vurmuş olacak; fakat Kübik Palas’ta Suzan’ı yakından inceleme fırsatı bulduğu andan beri onun kolaylıkla kenara atılacak bir kadın olmadığını sezdi.
Feridun Paşa korusunda yediler, Zehra, Albay Nihat, Saide Hanım ve Tatarcık bir eğlence düzenlemişti. Tatarcık bu yediler ile yakından tanışmasını sağlayan durum Albay Nihat’ın sekreteri olması sonucu ile bu grupla yakından tanışma fırsatını yakalamıştı. Bir de Helen’in sayesinde olmuştur. Paşa Baba bu gençlere katılmak istiyor; ama rahatsız olduğu için Gülizar Hanım ve kızı katılmasını istemiyordu. Bu eğlence de herkes kendi eşini bulmuş gönlünce eğleniyordu. Recep bir odaya geçmiş saz çalıyordu.
Hasan ile Tatarcık kendi aralarında sohbet ediyordu Recep’in müziğini duymaları ile birlikte Recep’in yanına geçtiler. Bu gece karşılıklı olarak birbirlerinden etkilendiler (Recep ile Tatarcık). Paşa Baba’nında bu eğlenceye katılmasıyla eğlence daha farklı bir duruma geçti. Zehra ile Haşim’i birbirine çok yakıştırdı. Tatarcık’a gelince ise ona kendisinin tercih etmesi gerekir dedi.
Romanın Üçüncü Bölümünün Özeti
Bu bölüm sonuç bölümüdür. Sonuç bölümünde Sungur Balta’nın hazırlamış olduğu parti neticesinde herkesin kaderi belli oluyor. Gelen konukların hepsi göz kamaştıracak kadar güzeldi. Zehra oldukça şık giyinmişti. Bu gece en çok yakınlaştığı kendine yakıştırdığı kişi Haşim idi. Haşim’in Zehra’ya evlenme teklif etmesiyle o iki gencin kaderi belli oldu. Safa da daktilo kız ile nişanlanmaya karar verdi. Saffet ile Safa çok mutlulardı.
Şinasi’de Fıtnat’ın kızı olan Dürdane ile evlenmeye karar verdi. Tatarcık ile Recep arasında bu akşamda yakınlaşma oldu. Recep Lâle’ye evlenme teklif etti. Ancak Lâle hayatını Poyraz Köyü’nü medenileştirmek için, modernleştirmek için adayacağını söyledi. Recep’te bu fikrine saygı duyarak ona: “Ben de halkın avukatı olacağım” dedi. Böylece onlarda hayatlarını birleştirmeye karar verdiler.
Haşim ile Tatarcık’ın birbirlerine olan soğukluğu bu sayede sona erdi.
Sonuç Ve Değerlendirme
Roman akıcı bir dil ile anlatılmıştır. Mekan Poyraz Köyü’dür. Zaman ise bir yaz mevsimi boyuncadır. Ama romandaki şahısları tanıtmak amacıyla zaman yıllar öncesine kaymıştır. Örneğin ilk olarak Tatarcık’ın babası ile başlamıştır. Daha sonra yaz mevsimine ait olan bir aylık bir süre zarfında gelişen olaylar söz konusudur. Roman dönemin sosyal yaşantısına değinmiştir.
Sonuç
Bütün zamanını halkını eğitmek için harcayan bir insanın öyküsü anlatılmaktadır. Buna ortak olan bir grup genç. Romanda anlatılanlar gerçek hayatla paraleldir. İnsanların birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalı ve milli benliklerini kaybetmemelidir. Medenileşirken kendi kültürlerini yok etmemelidir. Kültürlerine uygun olanları kabullenmelidir. Bunu anlatırken aksiyon olarak gençlerin aşk ilişkilerini anlatmıştır.
Romanın Kişileri ve Olaylar
Tatarcık’da olaylar, Boğaz’ın Karadeniz yakınlarındaki Poyraz Köyü’nde geçmektedir. Romanın aslî tipi, asıl adı Lâle olan Tatarcık’tır. Eserde imparatorluk Türkiye’sinden Cumhuriyet devrine geçişte, eski-yeni çatışmasında bilginin önemine inanan Lâle’nin şahsında yeninin zaferi üzerinde durulur.
Romanda iki mekân vardır. Biri genelde halkın yaşadığı Poyraz Köyü, diğeri de Feridun Paşa Korusu’dur.
Romanın Ana Fikri
Kendi gelenek ve göreneklerini koruyarak kendini çok iyi bir şekilde eğiten bir bireyin yaşamış olduğu yeri modernleştirmek, çağdaşlaştırmak için yapılan her adımverilen tavizler bu uğurda emek harcayan insan için çok önemlidir.
Romanın Yardımcı Fikirler
- Davul dengi dengine çalar.
- Her insanın bir amacı vardır.
- Kendini bilen, kendine güvenen her zaman kazanır.
- Horoz ölse bile gözü çöplükte kalır.
- İnsanları dış görünüşleri ile değerlendirmek gerekir.
>>>TIKLAYIN<<<
“KİTAP ÖZETLERİ ”
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ
>>>TIKLAYIN<<<
“EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN<<<
EKLEMEK
İSTEDİKLERİNİZ VARSA AŞAĞIDAKİ "Yorum
Yaz"
kısmına ekleyebilirsiniz.
|