|
Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Kitap Özetleri > Roman Özetleri
TÜTÜN YORGUNU ÖZET KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ
Yazarı: Talip Apaydın
Konusu: Romanda yıllardır ağır, tekdüze, bir işi yürüten bir emeklinin tütün yorgunluğu oluşu, tükenişi, geriye dönüşlerle anlatılıyor.
Ana Fikir: Ekonomik sıkıntılardan dolayı kendini geliştirmeyen insanlar, zorluklar içerisinde yaşamlarını sürdürmeye mahkumlardır. Tıp varken hurafelere inanmak insanları çıkmaza sokar.
Özetleme:
Aceleci eline çabuk bir adam olan Ağ Osman, çalışırken, yürürken kendiliğinden hızlanır, her işini çabuk yapar. Bu yüzden köylüler ona Ağ Osman değil ev Osman derler. Yavaş yemek yiyemez, ağır ağır yürüyemez, yapacağı ii bir an önce yapmak ister. Karısı ile kızı aman Allah çekerler elinden.
Tarlada tütün kırıyorlardı. Eğiliyor, kapanıyor, bırakıyor bir yandan da karısı ile kızına bağırıp azarlıyordu. Doğlulup güneşe baktı. Kuşluk zamanı gelmişti.
- “Çabuk olun şurayı bitiriverelim ben bir küfe götürüp geleyim. ” Dedi. Ağacın altındaki koca küfeyi yüklendi ve tepeye doğru yürümeye başladı. Dürdane arkasından bakakalmıştı. Koca küfe yeşilliklerin arasında kendi kendine yürür gibiydi, babası görünmüyordu.
Ağ Osman eve ulaştığında çok yorulmuş ve susamıştı küfeyi boşaltır boşaltmaz geri döndü. Kendiliğinden acele ediyordu. Kız Ahmet’in evinin önünden geçerken çoluk çocuğun oturup tütün dizdiğini gördü. Onları görünce koşar adımlarla yürümeye başladı. Yokuş aşağı atlayarak gidiyordu. Karısıyla kızı tütün kırıyorlardı.
- Daha bitmedi mi yezitler diye bağırdı Ağ Osman.
- Ne kızıyorsun çalışıyoruz herif dedi durdu kadın. Ağ Osman bir taraftan tütün kırıyor bir taraftan da söyleniyordu. Çabuk çabuk çalışıyor, elleri makine gibi işliyordu. Dönüp tarlaya baktı. Ev içi kadar yer kalmıştı.
- “Siz kırmaya devam edin, ben bir daha döneyim bari. ” Dedi.
|
Dolu küfeyi bir daha yüklenip tepeye yukarı yürümeye başladı. Tarlayı çıkmadan terlemeye başladı. Bir yere geldi durdu, dinlenmesi gerekiyordu. Daha fazla yürüyemeyeceğini anladı. Göğsünü çıkara çıkara soluklandı. Kalbi fırlayacak gibiydi. Tepeye çıktığı zaman zor yürüyordu. İçine bir karanlık gelmişti. Düşünemiyor, kızamıyor. Merdivenleri ağır ağır çıktı ve küfeyi atar gibi boşalttı.
Küfeyi omuzlayıp yürüdü tekrar. Ortalık iyice sıcaklaşmıştı. Köy ıssızdı, herkes tarlada, tütünde çalışıyordu. Yokuş aşağı iniyor, bir yandan da kavga eder gibi kendi kendinle konuşuyordu.
Durdu kadın, soğan, domates koparmak için dere kenarındaki karıklara doğru gitti. Daha sonra Dürdane ile sepetleri sırtlanıp köyün yolunu tuttular. Tam tepeyi dönmüşlerdi Ağ Osman yokuşu indi. Sağa sola baktı gitmişlerdi. Kalan tütünleri küfeye doldurup güçlükle sırtlandı. Yokuşa doğru zorlayarak yürüyordu. Eve geldiğinde yüzü mosmordu. Merdivenleri çıkacak hali kalmamıştı. Dürdane’ye bağırdı.
- Kıııızz!!!
İkisi birlikte koştular. Küfeyi alıp hasırın üstüne boşalttılar. Ardından hemen oturup dizmeye başladılar. Ağ Osman ikide bir acele edin diye bağırıyordu. Bir an önce bitmeliydi. Üçü de bir taraftan dizmeye başladılar. Elleri makine gibi çalışıyordu. Ağ Osman diğerlerine göre daha çabuk diziyor, aynı zamanda söylenmeye devam ediyordu. Bağırıyor, çağırıyor, kızını ve karısını azarlıyordu.
Diziyi onlardan önce bitirdi, götürüp astı. Merdivenleri çıkarken içinde bir titreme duydu. Ne olduğunu anlayamadı. Tekrar oturdu yaprak dizmeye başladı. Elleri işliyordu kendiliğinden. Durup dururken tekarar terlemeye başladı. Gözlerini açıp kapadı birkaç kere. Bir yandan içi daralıyor, bir yandan da bitiriverelim şunu diye eviyordu.
Durdu kadın baktı, Ağ Osman’a ne olduğunu anlayamadı. Ağ Osman titriyordu. Durdu kadın açlıktan ve yorgunluktan diye düşündü. Yoğurt ve ekmek getirip yedirdi. Ana Ağ Osman yine aynıydı. Bütün vücudu titriyor, gözleri kararıyordu. Yine de tütün tütün diye bağırıyor karısına ve kızına kızıyordu. Durdu kadın telaşlandı. Dürdane’yle Ağ Osman’ı içeri götürüp yatağa yatırdılar. Ağ Osman ileri geri konuşuyor, aklına geleni bağırıp, küfrediyordu. Elleri yine tütün dizer gibi çalışıyordu.
Osman giderek tuhaflaşıyordu. Rengi kaçmış, yüzü sapsarı olmuştu. Bütün gücüyle bağırıyordu.
- Bitmedi mi daha şu tütün? Çabuk bitirin.
Bütün komşular onlara bakıyorlardı. Durdu kadın;
- “Bağırma herif” dedikçe Ağ Osman aldırmıyordu. Elleri deli gibi çalışıyordu yine. Yüzü tanınmayacak haldeydi. Durdu kadın iyice telaşlandı.
- “İlahi bir şeyler oluyor bu adama, kız koş su getir yüzünü yuğalım” dedi.
- Ne suyu ana evde su yok dedi Dürdane
- Koş çabuk su getir.
Dürdane güğümü alıp koşmaya başladı. Nereye bastığını bile bilmiyordu. Yüzü ağlamaklıydı.
Osman kıvranıyor, habire söyleniyordu. Durdu kadın ağlamaya başladı, ne yapacağını şaşırmıştı. Dürdane soluk soluğa merdivenleri çıktı. Islak bezle Ağ Osman’ın elini yüzünü sildiler. Ama o gittikçe kötü oluyordu. Durdu kadın Dürdane’yi emmisi Hüseyin’e gönderdi. Dürdane fırladı.
Kardeşi hüseyin önde, Dürdane arkada merdivenleri çıktılar. Hüseyin elini Ağ Osman’ın alnına koydu, ateşi vardı. Ne yapsak diye düşündü. Durdu, kadın sesli ağlamaya başladı. Osman ileri geri konuşuyordu. Hüseyin hocayı getirmek için camiye (bilgi yelpazesi.net) doğru yürüdü. Hocayı görünce durumu anlattı. Merdivenleri çıkıp Osman’ın yanına geldiler. Osman Ali Hoca’yı grünce yine söylenmeye başladı. Ali Hoca;
- “Soğuk su dökün tepesinden iyi gelir” dedi ve camiye namaz kıldırmaya gitti. Hüseyin ile Durdo kadın Ağ Osman’ı içeri götürüp başından aşağı soğuk su döktüler. Osman’ın nefesi kesilir gibi oldu, bağıdı, çağırdı, titredi. Ağlar gibi sesler çıkarmaya başladı. Daha da kötüledi.
Uzaktan muhtarın sesi duyuldu. Muhtar gülüyordu. Ağ Osman defolun diye bağırdı. Durdu kadın ağlamaklı bir halde;
- “Ne yapmak lazım hoca efendi?” diye sordu. Ali hoca cebinden kara kaplı bir defteri çıkarıp okumaya başladı. Ama kar etmiyordu.
Osman gözlerini bir kapatıp bir açıyordu. Sonra aniden bağırmaya başladı. İmam Ali Efendi şaşrmış ve ne yapacağını düşünüyordu. Keçeci Dede’ye götürmeye karar verdiler. Kolunu bacağını sarıp sala yatırdılar. Durdu kadın sızlanıp ağlıyordu. Para ve kurban lazımdı.
Haber köye yayılmıştı. Bütün köylüler Osman’ın evine doluştular. Kendi aralrında fısıldayıp konuşuyorlardı. Kimisi gülüyor kimisi ah çekiyordu.
Hüseyin parayı ve kurbanı bulmaya gitti. Ama kurman bulmak zordu. Ali geldi anasının yanına koşup bizim toklulardan birini verelim dedi. Apar topar yola çıktılar. Köyden birkaç delikanlı, muhtar, Ali hoca, Hüseyin, Durdu kadın hep birlikte yola koyuldular.
Ağ Osman salın içinde yerde yatıyordu. Elleri titriyordu. Habire gökyüzüne bakıyor anlaşılmaz şeyler mırıldanıyordu. Eğri büğrü dağ yolunda güçlükle ilerliyorlardı.
Keçeci Dede bir yanı taşlık öbür yanı ağaçlık bir tepenin önündeydi. Taş duvarlı eski, büyük bir yapıydı. Çevre halkı birçok hastalığın burada iyileştirildiğine inanmıştı. Keçeci Dede’nin torunu olduğu söylenen Yasin Efendi de bu işten anlardı.
Görekliler dere suyunun başına oturmuş dinleniyorlardı. Bu suyun şifalı olduğuna inanılırdı. Hüseyin kalkıp Yasin Efendi’ye bakmaya gitti. Osman uyandı. Şaşkınlıkla etrafına baktı. Nerede olduğunu anlayamadı. Osman yine söylenmeye başladı. Elleri gidip geliyordu.
Hüseyin kapıdan girince önce kendine bakan Abdullah’ı gördü. Durumu ona anlattı. O da gidip Yasin Efendi’ye haber verdi.
Osman’ı Yasin Efendi’nin yanına getirdiler.
Osman gitmemek için direniyordu.
Osman’ı direğe bağladılar. İçerisi karanlıktı. Koynuna 10 lira koymasını istedi. Yesin efendi de kurban kesin dedi.
Hüseyin içeride kaldı. Diğerleri çıktılar. Keçeci Dede içeri girdi. Çırayı alıp osman’nın yüzüne tutu. Sonra parayı koynundan aldı.
Direğin etrafını 1-2 kere dönüp dua okudu. Osman hiç hareket etmeyince Abdullah su içirip kalanını da başına, yüzüne serpti. Daha sonra Osman’ı çözdüler, dışarı çıkarıp yatırdılar.
Kurban kesilmiş, pilavlar pişmiş. Kurman’ın yarısı keçeci Dede’ye gitti. Görekliler karınlarını doyurmaya başlamışlardı.
Osman Ağa biraz uyudu. Uyandığında değişen bir şey yoktu. Yüzünde değişik bir korku ifadesi vardı. Tekrar bağırmaya başladı, elleri hızlandı, tütün tütün diye söylendi. Köylüler başına toplandılar.
Allah allah ne olacak bu adamın hali diye söylendi biri.
Belki daha çıkmamış cinler, şeytanlar dedi biri de.
Osman Ağa’nın oğlu Yaşar ile kardeşinin oğlu Zeki’nin hiç haberleri yoktu. Öküzleri gütmeye götürmüşlerdi. Köye döndüklerinde ablası dürdane’nin ağladığını gören Yaşar hayretler içinde kaldı. Babasının hastalandığını görünce Zekiye’yle Keçeci Dedeye gitmeye karar verdiler. Köylüler engellemeye çalıştılarsa da “bubam bubam” diye tutturmuştu Yaşar. Koşar adımlarla dağa doğru koşturmaya başladılar. Ormana girdiklerinde vakit epey geç olmuştu. Karanlıktan korkmaya başlamışlardı. Ama artık dönüş yoktu. Keçeci Dede’ye yaklaştıklarında sesler duymaya başlamışlardı. Yaşar bağırdı.
- Anaaa!! bubam nasıl?
Ağlıyordu. Osman Ağa aynıydı. Tütün tütün dye sayıklıyor, elleri gidip geliyordu.
Ağ Osman’ı içeri götürüp tekrar bağladılar. Bu defa yalnızdı karanlık odada. Keçeci Dede bir elinde yanan çıra, diğer elinde kalınca bir sopa ile geldi. Osman “yapma yapma” diye bağırıyordu. Közlerini kapatınca geçmişi hatırlıyor bazı olayları tekrar yaşıyormuş gibi canlanıyordu. Osman kendinden geçmişti. Dışarı çıkardılar. O gece orada kalmaları gerekiyordu. Köylüler köylerine geri döndüler ve Hüseyin ve Durdu kadın ise Osman'’n yanında kaldılar. Ağ Osman’ı Hüseyin’in gösterdiği odaya götürdüler. Orada bulunan eski şeylerin üstüne yatırdılar. Durdu Kadın Osman’ın başucunda sallanıp dua etmeye baladı. Osman ise uyuyordu.
Ağ Osman uyanır uyanmaz tütün dizmeye başladı. Onun bu halini gören Hüseyin yine Keçeci Dede’nin yanına gitti.
- “Şuna bi kez daha okusan da biz gitsek Yasin Efendi” dedi.
Yasin efendi içeri girdi. Pencereden Osman’a bakıyordu “bunun işi uzun sürdü on – onbeş gün kalması gerekiyor” dedi
Hüseyin – “işimiz var “deyince
Yasin efendi
- “O zaman götürün işiniz bitince getirin. On on beş gün kalacak hazırlıklı gelin “dedi.
Bir katır bulup Osman’ı köye götürdüler. Geldiklerinde herkes Osman’ın başına toplanmışlardı. Geçmiş olsuna geliyorlardı.
Sağlık memuru Adil efendi orada arada sırada köye iğnesi olanların iğnesini yapar, ilaç isteyenlere varsa ilaç verirdi. İri kafalı olduğundan köylüler, ona iri kafalı derlerdi. Motosikletle geliyordu. Muhtar onu görür görmez yanına koşup Osman’dan bahsetti. Keçeci Dede’ye götürdüklerini söyleyince Adil Efendi muhtara kızdı.
Birlikte Osman’ı ziyarete giden muhtar ve Adil Bey yolda Ali Hoca ve Durmuş’a rastladılar. Daha sonra hep berbere gittiler. Adil Efendi Osman’la konuşmaya baladı. Osman hiç sesini çıkarmıyordu. Anlaşılmaz şeyler söylüyordu. Adil Efendi biraz düşündükten sonra
- “Bunu doktora Samsun’a götürün” dedi. Orada iyi bir ruh doktoru vardır.
Öküzlerinden birini satarak parasıyla Osman’ı doktora götürmeye karar verdiler. Durdu Kadın kasabaya kadar Osman’la gitti. Hüseyin otobüse bakmak için ayrılmıştı onlardan. Sonra telaşla geldi.
- “Hadi otobüs kalkıyor” dedi.
Hüseyin’le Osman Ağa otobüse binince Durdu Kadın köyün yolunu tuttu. Otobüste herkes Ağ Osman’a bakıyordu. Samsun’a geldiklerinde bir otel buldular. Hüseyin uyandığında ağabeyi hale uyuyordu. Giyinip çıktı Hüseyin. Katibe doktor Suphi Bey’in adresini sordu. Sonra tekrar odaya çıkıp Osman ağa’yı uyandırdı. Osman rahatlamıştı biraz. Otelden ayrılıp dışarı çıktılar. Yarı bulutlu serin bir hava vardı. Parka doğru gelip bir banka oturdular. Oradan kalkıp denize doğru ağır ağır yürümeye başladılar. Öğlen vaktinden sonra Suphi Bey’e gideceklerdi. Bir tümseğe doğru (bilgi yelpazesi.net) oturdular. Osman denizi seyrediyordu. Sakinleşmişti biraz. Oralarda bir lokantaya gidip yemek yediler. Yemekten sonra bir faytona binip Doktor Suphi Bey’in muayenehanesine doğru yola çıktılar.
Doktor Suphi Bey bir öğretmen arkadaşıyla birlikte yemek yiyordu. Votka içerlerken
- “Halkımızın mutluluğuna” dedi doktor.
Halkın çektiği sıkıntılardan ve bu duruma duyduğu üzüntüden bahsediyordu Doktor Suphi.
Doktor saatine bakıp
- “Kalkalım” dedi.
Birlikte Suphi Bey’in muayenehanesine gittiler. Salonda birkaç kişi bekliyordu. Bir çocuğu okşadı.
- “Sen gene mi geldin delikanlı?” dedi.
Sonra Osman’a baktı.
- “Bunun neyi var?” diye sordu.
Hüseyin:
- Şey oldu doktor bey, tütün dizerken...
- Anladım tamam bakarız.
Odaya doğru yürüdü. Osman’ı da arkasından götürdüler. Sandalyeye oturttular.
Suphi Bey Osman’a adını sordu. Osman’ın elleri titriyordu, ürkek ürkek cevap verdi. Suphi Bey soru sordukça Osman Ağa terliyordu. Islak bir bezle yüzünü sildiler.
Daha sonra Doktor Hüseyin’le yan odaya geçti.
- “Osman’ın iyi bir tedaviye ihtiyacı var”. “En az bir ay köye gitmeyecek, tütün görmeyecek, güzelce bakılıp beslenecek” dedi doktor Suphi.
Hüseyin çaresizlik içinde
- “Para yok doktor bey” dedi.
- Ama en az bir ay hastanede yatması gerekiyor.
- İmkanı yok doktor bey ben işi bırakıp da geldim. Hem o kadar parayı nasıl buluruz.
Doktor düşündü başını salladı, sonra Osman’a doğru gidip;
- “Beğendin mi burayı Osman?” diye sordu.
- Hıı diyerek başını salladı Osman.
- “Öyleyse kal burada biraz misafir ol” dedi doktor.
Hüseyin’e dönüp
- “Götür hastaneye yatır, sonra da sen köye dön bir hafta sonra gelirsin” dedi.
- “Sağol beyim Allah razı olsun” dedi Hüseyin. Kafasını ellerinin arasına alıp sıktırdı.
- Gördünüz yaa! Tütün yorgunu bu adam. Çalışa çalışa bitmiş tükenmiş. Bir de delirdi diye yatıra götürüp iyice korkutmuşlar. Hastanede yatacak ama hangi parayla? Ekonomik sorun.
- Yaa evet!
- Şimdi hastaneye yatırıyoruz. Epeyce düzelir. Ama gene köye giderde tütüne girerse... (Ellerini açıp kapadı boynunu büktü)
- Ömrü boyunca tütün dizecek.
>>>TIKLAYIN<<<
“KİTAP ÖZETLERİ ”
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ
>>>TIKLAYIN<<<
“EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN<<<
EKLEMEK
İSTEDİKLERİNİZ VARSA AŞAĞIDAKİ "Yorum
Yaz"
kısmına ekleyebilirsiniz.
|