|
Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Kitap Özetleri > Roman Özetleri
YARAYA TUZ BASMAK ÖZET KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ
Yazarı: Attila İlhan
Eserin Konusu
Binbaşı Demir Çukurcalı’nın memleketin yararın diye giriştiği çeşitli eylemler (Kore Savaşı ve 27 Mayıs İhtilali), bu eylemlerin dayandığı çıkarları anlamasına kadar geçen süreç ve bu süreç içerisinde Binbaşı Demir’in başından geçen olaylar, bu olaylar karşısındaki tutumu.
Eserin Ana Fikri
Ülkemizin çıkarları doğrultusunda olduğunu düşündüğümüz ve inandığımız, bu yüzden giriştiğimiz çeşitli eylemler bazen kendi devletimizden çok başka devletlerin ki bunlar bizden daha güçlü batılı devletlerdir, yararına olabiliyor. Kendi yaralarımıza tuz basıp,kavurup çabuk iyileşmesini sağlayalım derken başkalarının yaralarına tuz basıp onların yaralarını kavurabiliriz. Bu ince ayrımı iyi anlamalı ve görmeliyiz.
Romanın Özeti
Yıl 1950/51. Yer Kore Üsteğmen Demir, Takviyeli Keşif Kolunun komutanıdır ve Woman Boğazını ele geçirmiştir. Gerillara karşı başarılı savunmalar yapan Demir oldukça başarılı bir askerdir. Kore’de tıpkı kendi vatanını savunur gibi savaşır. Bir çatışma sırasında çok evdiği arkadaşı Yüzbaşı Cevdet’i kaybeder. Bunun etkisiyle Zizi Yüzbaşı ile birlikte Tokyo’ya beş günlüğüne Cephe gerisi iznine gönderilir. Zizi Yüzbaşı, Demir’i Tokyo’nun barlarına götürür. Bir gecede “Geisha House”lardan birine götürür. Orada Mamasan Shamisen ile tanışır.
Tokyo dönüşü Demir yine birliğinin başına komutan olarak geçer. O gece Çinlilerle bir çatışmaya girer. Çatışma gecesinin sabahı onu ve o civarda bulunan bütün komutanları “baba” Saffet adlı Binbaşı birifinge çağırır. Saat 22: 00 sularında Üsteğmen Demir birifing yapılacak çadıra gider. Çadıra girer girmez bir patlama sesiyle kendini yerde bulur ve kendisinden geçer. Olay Üsteğmen Demir’in çadıra girmesiyle birifinge başlamak için bir kasanın üstüne oturan Yüzbaşı Halil Çayan’ın, kasaya kurulan bubi tuzağını faliyete geçirmesiyle vuku bulur.
Yüzbaşı Halil Çayan derhal ölür. Diğer komutanlar ise ağır yaralar alarak kurulurlar. Üsteğmen Demir önce Amerikan Sahra Hastanesine kaldırılır. Daha sonra ise Pusan’daki İsveç Hastanesine gönderilir. Fakat kendisi bilinçsizce yattığı için bu kısımları hatırlamaz. Kendisini bilmeden iki hafta yatar burada. Üsteğmen Demir iki yerinden ağır yara almıştır: başından ve kasıklarından. Pusan’daki doktorlar Demir’in kendisine gelmesini bir türlü sağlayamadıkları dolayısıyla yarasının ne derece ağır olduğunu kavradıkları için onu Tokyo’daki hastaneye yollarlar. Demir orada kasığından ameliyat olur.
|
Demir, Bursa Muradiye’de ahşap, cumbalı, konak yavrusu bir evde doğmuştur. Annesi Suat Hanım “revnaklı”bir kadındır. İstanbullu olmakla her fırsatta övünen, dudağının boyası, zebercet yeşili gözlerinin sürmesi eksik olmayan bir kadındır.
Demir’i ilk okulu bitirinceye kadar Kalfa Nine büyütmüştür. Baş örtüsü oyalı, çitlenbik gözlü, kuru incir buruşuğu, dişsiz bir ihtiyardır Kalfa Nine.
Demir annesiyle birlikte babası ve dedesine karşı adl olunmaz bir öfke ve korkuyla birleşmişlerdir. Dedesi Çukurcalı Rasim Efendi, oldukça dindar bir adamdır. Oğlu Feyzullah Efendiyi de kendi görüşleri doğrultusunda yetiştirmiştir.
Dedesinin Demir ve annesi üzerinde sıkı bir otoritesi vardır. Dedesinin harb okullarını “Mustafa Kemal’in dinsiz okulları” olarak tanımlaması Demir’in harb okuluna gitme isteğini daha da kamçılamıştır. Zaten annesi de onu küçük yaşlardan itibaren harbiye eğitimi alması içi yönlendirir. Onun tıpkı amcası Harullah Efendi gibi cesur bir asker olmasını istemektedir.
Üsteğmen Demir Tokyo’da hastanede kaldığı sürenin büyük kısmını kendini bilmez bir halde geçirir. Bu süre zarfında Hemşire Julie onunla yakından ilgilenir. Hastanede, Bostonlu olduğu her halinden belli kibirli bir sesi olan ve yakışıklılığı onu daha da katlanılmaz kılan Sheldon adında bir doktor ve Hemşire Julie’ye yardım eden Japon bir hemşire mevcuttur.
Üsteğmen Demir iyi bir bakım sayesinde iyileşir. Hemşire Julie ona çok iyi bakar. Onun Demir ile bu kadar yakından ilgilenmesini en büyük sebebi hiç kuşkusuz yakışıklılığıdır. Yalnız doktorlar kasığındaki derin yara ile fazla ilgilenmişler daha da ağır olan alnındaki yara ile pek ilgilenmezler. Bu yaranın ciddiyetini ise ancak Demir ağır baş dönmeleri geçirince fark ederler.
Hastanede yattığı bir gün Demir Yüzbaşı Cevdet’i görür gibi olur. Onun söyledikleri bir bir aklına gelir. Onun söylediği şeylerin doğruluğunu anlar. Bunun üzerine karşısında yatan yatak komşusu Yüzbaşı Ramon’a büyük bir itirafta bulunur. Hayatı boyunca kimseye etmediği ve edemeyeceği bir itiraftır bu, “aldanılmışlığın” itirafı. Birey ve bir Türk olarak (bilgi yelpazesi.net) herkese hep üstten baktığının öyle gördüğünü ve öyle öğretildiğinin itirafı aslında gerçeğin hayat şartları karşısında çok daha farklı olduğunun itirafıdır. Bu itiraf şöyle biter “ne Türkiye benim sandığım Türkiye,ne askerlik benim sandığım askerlik, ne ben sandığım benim. ”
Demir’in Kore’ye geliş amacı: bir Türk ve bir asker büyük başarılar kazanıp, muzaffer bir başkomutan olarak ün yapıp geriye kalan hayatını büyük bir gururla geçirmektir fakat aslında işin aslı hiç de düşündüğü gibi değildir. aldanışlıktan kastı budur.
Demir Türkiye’ye dönünce Kore’deki başarılarından ötürü Amerika ona Silver Star Madalyası verir. Ayrıca rütbesi Yüzbaşılığa yükseltilir.
Demir Türkiye’ye dönünce bir müddet annesinin yanına Bursa’ya gider. Orada kaldığı süre içinde Kore’den arkadaşı Kore gazisi Yarbay “Baba” Saffet ile karşılaşır. Yarbay “Baba” Saffet de Demir’in yaralandığı pusuda yaralanmış ve bacağını kaybetmiştir. Bu yüzden malulen emekli edilmiştir. Demir bir gün çekmecesinde kurdeleye bağlanmış, İstanbul’dan gönderildiği üzerindeki pullardan anlaşılan bir deste mektup bulur. Bu mektupları Yarbay “Baba” Saffet’e okutur. Ve bu mektupların annesi ve Hayrullah amcası arasında yaşanan aşkın belgeleri olduğunu üzülerek öğrenir. İstanbul’a dönen Demir uzun süre bu “aldatılmışlığın” etkisiyle Bursa’ya uğramaz. Kore’de aldatılmışlığın etkisiyle içinde açılan derin yaranın içten içe kanadığını hisseder.
İstanbul’a giden Demir orada Zizi Binbaşı ile karşılaşır. Onun sayesinde Birlik gazetesinin muhabirlerinden gazeteci Ümid Ersoy ile tanışır. Bu rastlantıyı daha sonra şöyle hatırlar: “Bir insana rastlamak bazen bir hayatı değiştirir. ”. Çünkü Ümid’e her şeyi değil ama birçok şeyi borçludur.
Ümid Kore Savaşı sonrası savaşın iç yüzünü ve orada dönen dolapları ortaya çıkarmak ve dönemin hükümetinin hatalarını gözler önüne sermek amacıyla Kore gazileriyle bir röportaj yapar. Bu yüzdende Demir ile tanışır. Zamanla aralarında duygusal anlamda bir yakınlık olur. Birlikte olmaya başlarlar. Aslında Ümid Demir’in hayallerini süsleyen kadın portresinden çok farklıdır. O hep makyajı ve giyimiyle son derece bakımlı herkesin özenerek baktığı bir kadın istemektedir. Ümid ise tersine son derece sade ve Avrupai bir kadındır.
İlk başlarda Demir ondan kaçar. Bir gün Ümid ona: ”Kore’de kalbini kaybetmişsin Demir. ” der. Oda: “hayır Ümid, kalbimi değil erkekliğimi bıraktım. ” der.
Demir Ümid ile tanışmadan önce Zizi Binbaşı sayesinde Aysel adlı bir kadınla tanışır ve onunla cinsel bir beraberlik kurmak ister. Fakat başarısız olur. Daha sonra doktora gider ve problemin savaşta aldığı yara ile ilgisinin olmadığı ortaya çıkar. Problem tamamen psikolojiktir. Aysel daha sonra ona çok yardım eder. Demir daha sonra Aysel için şöyle der: “bir abla yakınlığıyla davrandı. Benim için çok uğraştı. Bir ablam olsaydı bu kadar yakından ilgilenmezdi.
Demir Ümid’le tanışmasından sonra yine Zizi Yüzbaşı sayesinde ihtilalci subaylarla tanışır. Zamanla da onlardan biri olur. Zaman geçtikçe ortalık iyice alevlenmiştir. Hükümetin askerler hakkında verdiği olumsuz demeçler askerleri iyice rahatsız eder, hükümetin iç ve dış politikadaki tutumları öğrencileri iyice kışkırtır. “ihtilalci subaylar” iyice ihtilal düşüncesinde birleşir ve çeşitli planlar yapmaya başlarlar.
Demir korkunç bir gerçeği görür o gün, kendi memleketinin kaderinin, yıllar önce “özgürlüklerini vermek” iddiasıyla savaştığı Kore’nin kaderine çok benzemesi. İstanbul Üniversitesi öğrencileri devleti boykot etmek için üniversite bahçesinde birleşir ve sessiz oturma eylemi yaparlar. Poliste olaylara müdahale etmek için üniversitenin bahçesine girerler. Aslında rektörün izni olmadan üniversiteye polisin girmesi yasaktır. Polisi gören öğrenciler hiddetlenir ve olaylar büyür.
Rektörün de göz altına alınmasıyla olaylar iyice büyür. Askerin üniversiteye girmesiyle öğrenciler önce sevinir çünkü askerlerinde amacı aynıdır. Fakat askerler tanklarını öğrencilerin üzerine çevirince etraf biraz sakinleşir. Rektörün serbest bırakılmasıyla olaylar iyice durulur. Ve öğrenciler askerler tarafından göz altına alınır. Fakat daha yolda giderken birer ikişer serbest bırakılırlar. Demir tüm bu olayları yakından takip eder ve daha sonra “ihtilalci” arkadaşlarına rapor halinde sunar. Demir’i üzen bir olay oluştur oda göz altına giden öğrencilerin etrafa saçtığı pusulalardan birinde “Halk sende eylemimize katıl” ibaresidir. Halk ise tüm olanları uzaktan bir filme bakar gibi izlemektedir.
Demir Yassıada Davaları sırasında irtibat bürosunda görevlidir. Davaları yakından takip ederek “ihtilalci subay” arkadaşlarına rapor halinde sunmaktadır.
Bu süre içinde Barones (Ümid) gazetesinde yazdığı hükümet aleyhine bir yazı sebebiyle hapis cezası alır. Bunu üzerine güvenlik için Demir bir pansiyona yerleşmeye kara verir. Halim Hacıbeyoğlu adında kimsenin tanımadığı bir tiyatrocunun evinin bir odasını kiralar. Orda kaldığı süre içinde ev sahibesi olan Suat Hanım’a karşı güçlü duygular hisseder. Zamanla onunla samimiyet kurmaya başlar. Ümid’de onunla tanışır ve çok yakın iki arkadaş olurlar. Ümid ne kadar düzensiz bir kadınsa, Suat o kadar düzenli ve bakımlıdır. Bunlar Demir’i çok etkiler.
“İhtilalci Subaylar” 26/27 Mayıs gecesi ihtilali yapmaya kara verirler. Tüm birliklere gitmesi gereken haber gider ve tüm hazırlıklar tamamlanır. 27 Mayıs saat 03: 00’da ihtilalin yapıldığı TRT Ankara radyosundan anons edilecektir. Fakat saat 03.00 (bilgi yelpazesi.net) olduğunda Ankara’dan ses çıkmayınca ihtilal TRT İstanbul radyosundan ilan edilir. Hükümet devrilir. İkinci bir emre kadar karakollarda dahil olmak üzere tüm kamu kuruluşları askerin eline geçer. Sokağa çıkma yasağı konur. Hükümetin başları yakalanır ve yargılanmak üzere mahkemelere sevk edilir.
Suat bu sırada kocası Halim Bey’den ayrılma kararı alır. Küs olduğu annesiyle tekrar barışarak, onun yardımıyla bir yalı alır. Ümid ile samimiyeti gittikçe artmaktadır. Demir’de zaman zaman onların yanına giderek hoş vakit geçiriyor ve ihtilalin getirdiği stersi üzerinden atar.
Demir, 30 Ağustos 1960’da binbaşılığa yükselir.
İhtilal uzadıkça askerler arasında ikilikler çıkmaya başlar. Bir grup ülke yönetiminin derhal sivillere bırakılmasından yana iken bir diğer grup ise Atatürk’ün başlattığı ve tam olarak tamamlayamadığı tüm yeniliklerin tamamlanıp ondan sonra yönetimin sivillere devredilmesidir. Demir ve arkadaşları “ihtilalin karıncaları” (Zizi Binbaşı da bu gruptan) ikinci görüşe sahip grubun başlarındandır. Nitekim sonuç birinci görüşe sahip olan askerlerin dediği gibi oluyor ve ikinci grupta olan askerlerde aranmaya başlıyor.
Demir sonradan aslında yaptıkları ve birçok umutlar bağladıkları ihtilalinde sadece hükümeti devirip yerine başka bir partinin hükümet kurması için olduğunu anlar. İşin içinde aslında NATO’nun da büyük çıkarlarının olduğunu anlaması ona ikinci bir darbeyi indirir. Demir ve arkadaşları bir kez daha aldatılmıştır. Bir aldatılmışlık daha içinde bir yerlerde Kore savaşında açılan yaranın bir kez daha feci şekilde kanamasına yol açmıştır.
Yönetime sivillerin gelmesi sonrası, “Zizi” Albay, nişanlanır ve Madrid’e Ataşemilter yardımcısı olarak gider. Yine İhtilalin baş adamlarından Albay Dündar da ataşemiliter olarak atanır. İçinde Binbaşı Demir’in de olduğu bir grup asker askeri mahkemeye sevk edilmek üzere aranır.
Demir bir müddet Suat’ın yeni aldığı yalıda gizlenir. Daha sonrada 24 Aralık 1960’da emekliye ayrılır.
|
>>>TIKLAYIN<<<
“KİTAP ÖZETLERİ ”
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ
>>>TIKLAYIN<<<
“EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN<<<
EKLEMEK
İSTEDİKLERİNİZ VARSA AŞAĞIDAKİ "Yorum
Yaz"
kısmına ekleyebilirsiniz.
|