Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Kitap Özetleri > Roman Özetleri

YEŞİL GECE ÖZET (2) KİTAP ÖZETİ ROMAN ÖZETİ

 

Yazarı: Reşat Nuri GÜNTEKİN

 

Konu: Medresede yetişen, ancak sonra öğretmen okulunu bitirerek Ege Bölgesindeki bir kasabada, gerici ve çıkarcı bir takım güçlerle savaşan, idealist bir gencin serüveni.

 

Romanın Özeti

 

Romanı üç bölüm olarak ele alabiliriz:

 

Baş kahraman Şahin Efendinin medresedeki yılları, medreseyi bırakarak Darülmualim mektebinde okuduğu yılları ve son olarak gittiği Sarıovadaki yılları.

 

Roman İstanbul’da öğretmen okulundan mezun olup, ataması İstanbul’a çıktığı için memnun olmayan Şahin Efendi’nin maarif nezaretine gitmesiyle başlar. Burada Şahin Efendi tayininin İstanbul’a çıktığını ancak bu durumdan memnun olmadığını maarif nezaretine bildirir. Maarif nezareti Basri Bey bu duruma çok şaşırır. Şahin Efendi’nin bir arkadaşına da Sarıova çıkmıştır. Arkadaşı da İstanbul’u istemektedir. Bu durumda Şahin Efendi arkadaşının atama yeri olan Sarıova ile kendisinin İstanbul atamasını belayiş etmek istediğini söyler. Basri Bey de bunun mümkün olacağını söyler ve Şahin Efendi Sarıova’ya başmuallim olarak gider.

 

 

Şahin Efendi Sarıova’ya gitmeden önce son kez İstanbul’da yaşadığı yerleri, sevdiği insanları görmek istiyordu. Bunun için rıhtıma gidip, eşyaları emaneten bıraktı ve gideceği saate kadar bu isteği gerçekleştirmeye çalıştı. İlk önce medresesine gitti. Medresede gezerken medresedeki yıllarını, arkadaşlarını, hocalarını, düşüncelerini ve ideallerini hatırladı.

 

Şahin Efendi medreseye gelmeden önce ise, babası O’nu başına bir yeşil sarık alarak memleketinin medresesine göndermişti. İlmiyeden olan babasının hayali onu kendisine hayrülhalef yapmak, bir gün dünyayı gölgesine altına alacak yeşil bayrağın bir gönüllüsü olarak yetiştirmekti. Ancak babası ölünce Şahin anasını beslemek için medreseyi bırakmış ve dağda çobanlık yapmaya başlamıştı. Birkaç ay çobanlık yaptıktan sonra, hocaları Şahin’de istidat olduğunu büyük şehirdeki medresede eğitilmesi gerektiğini söyleyince, Şahin Efendide omzundaki heybesiyle İstanbul yollarına düşmüştü.

 

Memleketindeki medresede Şahin medreseye istemeyerek gidiyordu. Ancak bir süre sonra medreseye bağlanmıştı. Şahin’i medreseye bağlayan hocalar arasında en önemlisi Hacı Fettah Efendi idi. Bu hoca Mısır’da okumuş, sonra yine birçok yıllar Fatih medresesinde müderrislik etmiş, nihayet doğduğu yerde ölmek üzere Şahin’in memleketindeki medreseye gelmiştir. Bu hocanın ders anlatışında kendi rüyasını başkasına da göstermek hassasına sahip garip bir sirayet etkisi vardı.

 

Bu hoca Şahin Efendi’de bir takım düşünceler uyandırdı. Bu düşünceler ahiret düşüncesi idi. Neydi bu ahiret. Bu dünyada sevip kaybettiğimiz, isteyip ele geçiremediğimiz bütün şeylere kavuşulan yer. Şahin bir türlü ahiret düşüncesinden kendini ayıramıyordu.

 

Etrafında kime sorsa bildiğinden daha fazlasını öğrenemiyor; ilk zamanlarda ona yalnız sevinç ve saadet veren bu merak, gitgide anlaşılmaz korkular ve sıkıntılarla karışarak onda bir hastalık haline almaya başlıyordu.

 

İşte omzunda heybesiyle İstanbul yollarına süren sebep asıl bu meraktı.

 

Şahin İstanbul’daki medresede hayal kırıklığına uğramıştı. O, babasının da daima dediği gibi bir gün dünyayı yeşil bayrak gölgesi altına alacak yeşil sancak gönüllülerini bambaşka tasavvur etmişti. Fakat bunların çoğu sırf kendilerini yaşatacak bir zanaat elde etmek için, esnaf çıraklığına girer gibi medreseye girmiş köylü çocuklarıydı. Dağda koyun güdecekleri yerde şehirlerde insan sürüleri gütmeye hazırlanacaklardı. İstanbul’daki medresede yalnız talebeler değil hocalarda da umduğunu göremedi. Evet, yeşil ordunun kumandanlarının da gönüllü neferlerinden kalır yerleri yoktu. Onlar da dini ve ilmi, menfaatlerine alet etmiş kimselerdi. Şahin efendi bu durumu neden olduğunu sorguluyor ve problemin nerede olduğunu kestirmeye çalışıyordu. Şahin Efendi’ye göre, bu facianın mesuliyeti günahı Peygamber vekiline aitti.

 

Şahin Efendi memleketindeyken hastalık halini almış ahiret düşüncesi İstanbul’da devam etti. Ona göre İstanbul; zevkten, eğlenceden başka bir şey düşünmüyordu. Koca memlekette can ve yürekten bir Allah diyen kalmamıştı. Aklında hep çeşitli sorular uyanıyordu ve onlara cevaplar arıyordu. Bu sorulardan en can alıcısı acaba ebedi hayat var mıydı? Eğer yoksa bu dünyada sevilip kaybedilen şeylere kavuşma ümidi de zayıftı. O zaman insan, öldükten sonra çürüyüp gidecekti.

 

Şahin Efendi bu derdini müderrislerinden bazılarına açtı. Ancak cevaplarından pek memnun olamadı. Şahin de hayat memat meselesi olan bu duruma çözüm aramak için kütüphanelere gitti. Burada bulduğu “Ben Neyim” adlı kitabın yazarının yanına gitti. Bu zatda Şahin Efendi’ye böyle mevzuların derin olduğunu onun sadece yiyip içip işi kendi haline bırakıp, “Hak bir, Muhammed O’nun Resulüdür” diyip gitmesini istedi. Yani Şahin Efendi bu zatdan da tatmin edecek bir cevap alamadı.

 

Şahin Efendi, itikadını kaybettikten sonra medresede yaşamaktan, derslere devam etmekten azap duymaya başlamıştı. Onun artık eskisi gibi çalışmadığını gören müderrisler bu değişmenin sebebini anlayamamışlardı.

 

Şahin Efendi bir aralık böyle faydasız inanmadığı şeylere uğraşmaktansa tekrar toprak işlerine dönmeyi düşünmüştü. Bunun için memleketine gitti. Ancak memlekete gidince anasının öldüğünü duydu. Sonra medrese kendisini çok (bilgi yelpazesi.net) değiştirmişti. Artık dağda bayırda gezmekten zevk almayacaktı. Onun için toprak işlerine dönmekten vazgeçti.

 

Şahin Efendi yeşil gecenin karanlığını memleketinde daha yakından gördü; Zavallı memleket, asırlardan beri yeşil bir gece içinde yaşıyordu. Halk, dünyayı hep bu karanlığın arasında görüyordu.

 

Şahin Efendi medreseden icazet almasına bir sene kala ayrıldı ve darülmuallime girdi. Ancak Şahin Efendi sarığı çıkarmamıştı. Halbuki medrese ile alakasını kestikten ve itikadını kaybettikten sonra artık sarık sarmasına sebep kalmıyordu. Fakat iki şey onu düşündürüyordu: Babası onun hoca olmasını istemişti. Sarığı atmak onun hatırasına hürmetsizlik olurdu. Bir de sırtına giyecek temiz bir elbisesi yoktu.

 

Şahin Efendi mektepte kimse ile sıkı fıkı arkadaş olmadı. Onun için kimse ile fikir ve his ayrılıkları, dargınlılar olmasına imkan yoktu.

 

Yıllar geçtikçe bu; kimse ile davası olmayan, her şeyi hoş gören, şen, şakacı, munis safta da ikinci bir çehre göründü: Muallimliğe yeni bir din gibi inanan, onun mukaddes aşkına için için yanan ateşli bir havari çehresi...

 

Şahin Efendi’nin büyük emeli işte bu darülmuallimde okurken oluştu. Şahin Efendi’nin düşüncesi şuydu: Benim yerime, bana benzeyen, benim gibi düşünen, benim gibi duyan ve söyleyen insanlar bırakırsam bu, beni acaba bir dereceye kadar teselli etmez mi? İşte şahin Efendi bu düşünceyle kendini mesleğine verebileceğini, hiçbir fedakarlıktan çekinmeyeceğine düşünüyordu.

 

Şahin Efendi İstanbul’a atanmasına rağmen orayı istemediği için arkadaşıyla becayiş ettirdiği Sarıova’ya geldi. Sarıova Şahin Efendi’nin tahmin ettiği gibi bir yerdi. Sarıova dağ yamacına tırmanmış, etrafını ova tarafından ince bir dere, öteki yanlarından sık serviler kuşatmış, eski bir kasabaydı.

 

Şahin Efendi bu kasabanın insanlarını da tahmin etmişti. Bu insanlar içinde yenilik taraftarları olduğu gibi, yenilere bariz olarak muhalefet olamasalar da eskilerde vardı.

 

Şahin Efendi yapmak istediği büyük inkılabı tek başına başaramayacağını biliyordu. Aydın taraftarlara ihtiyacı vardı. Tarafları bulmak için etrafındaki insanları tek tek inceliyor, onlarının düşüncelerini kestirmeye çalışıyordu. Başmuallim Şahin Efendi mektepteki muallimlerden Rasim isminde bir genci uzun uzun ölçüp biçmiş ve Rasim Efendi’nin mektebin en zeki ve ateşli muallimi, kasabanın da en emniyet edilecek temiz bir genci olarak tanımıştı. Şahin Efendi Rasim ile kısa zamanda sıkı fıkı dost olmuştu. Aynı zamanda yanı yerde kalıyorlardı.

 

Şahin Efendi mektepteki sekiz hocanın dördünden ümitliydi. Talebeye gelince, üç yüz çocuk içinden her yıl istediği gibi on tane çıkarabilirse, Şahin Efendi’nin düşüncesine göre, Sarıova’da şöyle böyle ses çıkartabilecek bir nesil yetiştirirdi.

 

Şahin Efendi’yi Sarıova’da en düşündüren ve en uğraştıran şey bina meselesiydi. Mektebin binası çok eskiydi. Tamir için iki senede sarf edilen para ile yepyeni bir bina yaptırmak mümkündü.

 

Şahin Efendi bu yeni bina için oradan oraya koşturuyor, herkesin nabzına göre şerbet veriyordu. Kimine Allah’tan, kimine ilimden, kimine millet ve hakimiyetten bahsederek, nihayet herkes bu hayırlı teşebbüse yardımda bulunmaya razı olmuştu. Ancak Şahin Efendi bir zaman sonra işte bir takım güçlükler çıkacağını biliyordu. Nitekim tahmini gibi oldu. İlk güçlük planda çıktı. Bir türlü Şahin Efendi’nin beğendiği planları beğenmiyorlardı. Şahin efendi bu plan meselesinin çok uzayıp asıl teşebbüsün suya düşmesinden korkuyordu.

 

Kasabada Necip isimli bir belediye reisi vardı. Atak ve taşkın bir adam olduğu için ona kasabada ”Deli Necip” derlerdi.

 

Bir gece Şahin Efendi ile Rasim uyuduktan sonra Deli Necip mektebin üst katına Şahin Efendi ile Rasim’in kaldığı yere geldi. Şahin Efendi uyku sersemliği ile kapıyı açtı ve Deli Necip’i karşısında görünce şaşırdı. Deli Necip ise kimsenin itiraz edemeyeceği bir plan çizdiğini söyledi. Deli Necip’in bu planı kabul edildi.

 

Fakat inşaatın başladığı gün birincisinden çok daha zorlu bir mesele çıktı. Mektebin yapılacağı arsada eski bir medrese vardı ve yıkılması gerekiyordu. Ancak bu medresenin softaları binanın yıkılmasına razı olamayacaklarını, hükümetin isterse binayı başlarına yıkabileceğini söylüyorlardı.

 

Bu yıkım olayını duyan herkes işini gücünü bırakıp koşuyordu. Onun yıkımı yapılamadı. Sonraki yıkım girişiminde ise softalar, bir oyun oynadı. Buna göre; softalar ilk önce medresenin altında bir evliya yattığını ve O’nun binanın yıkılmasına razı olmadığı yalanını, halka yaydılar. Yıkıcılardan biri ile anlaşan softalar, yıkıcıdan ilk kazmayı onun vurup bayılma numarası yapmasını istediler. Sonra yıkım günü bu planı uyguladılar ve böylece eski medrese o günde yıkılmaktan kurtulmuştu.

 

Ancak Şahin Efendi ile Deli Necip’te softalara bir oyun hazırlamışlardı. Bu oyuna göre; Deli Necip arabasıyla eski medresenin yanından geçerken dengesini kaybedip, medresenin duvarına çarpacaktı. Sonuç olarak bu planı uyguladılar ve sonunda eski medrese yıkıldı.

 

Şahin Efendi yeni mektep meselesiyle uğraşırken, Şahin Efendi’yi çekemeyenlerde boş durmuyorlardı. Bir gün Sarıova gazetesinde Şahin Efendi’yi çekemeyenlerden müderris Zühtü Efendi’nin “Sarığa Hürmet Vecibesi” adlı bir başmakalesi çıktı.

 

Şahin Efendi buraya gelince sarığı atmış fes kullanmaya başlamıştı. Ve talebelerden sarıklı olanlara sarıklarını atmasını istiyordu. Zühtü Efendi’nin makalesi de sarık konusunda Şahin Efendi’ye dokundurmada bulunuyordu. Fakat Şahin Efendi bu makalenin yayınlanmasını fırsat bilip sarık hakkındaki düşüncelerini muallimler cemiyetinde açıkladı ve kendine taraftar edinmeye başladı.

 

Şahin Efendi mektepteki sarıklı çocuklardan sarığı atanlara ödüller veriyordu. Ancak Şahin Efendi’nin bu tavırları halkın bir kısmı tarafından hoş karşılanmadı. Şahin Efendi hakkında türlü türlü rivayetler çıkıyordu.

 

Bir gün Şahin Efendi mektepte yalnızdı. Kapıyı bir kadın vurdu ve kadın bir kardeşi olduğunu onu mektebe yazdırmak istediğini söyledi ve düşüp bayıldı. Şahin Efendi de kadın için bir doktor aradı. Ve onun iyileştirmesini sağladı. Ancak bu kadın numaradan bayılmıştı. Zaten haber bütün kasabaya anında yayılmıştı.

 

Şahin Efendi’nin mektepteki çocuklardan sarıklarını atmalarını istemesi, mektebe kadın getirmesi gibi rivayetler Şahin Efendi’nin Sarıova’daki itibarını iyice düşürdü.

 

En son olarak Kemali Baba türbesinin yakılması da işin tuzu biberi oldu.

 

Kemali Baba türbesinin yakılması olayı, mektepte kendi halinde olan muallim Mehmet Nihat Efendi’ye yükletildi. Muallim Nihat okula zamanında gider, derslerini hiç ihmal etmezdi. Akşam olunca rakısını alıp mezarlığa çıkar, yalnız başına kafayı bulurdu. Halkın bir kısmına göre dinsiz olan Nihat Efendi Kemali Baba türbesini yakmıştı. Halbuki yangını yapan ihtiyar türbedarın büyük oğludur. Türbedarın oğlu türbenin içindeki değerli bir sandukayı çalmak isteyen bir hırsızla anlaşmış, hiçbir iz kalmasın diye de türbeyi yakmıştır.

 

Ancak bu olayın gerçeği ortaya çıkana kadar Nihat Efendi suçlanmıştır. Şahin Efendi Nihat Efendi’ye yardım etmiş, O’na zorda olsa halkın tepkisinden çekinmeyen bir avukat bulmuştu. Mahkemeden önce bu olayın gerçeğini komiserden öğrenmişler, avukat da savunmayı ona göre yapmıştır. Nihat Efendi kurtulmuştur. Ancak başka bir muallimlik alarak Sarıova’dan çıkmıştır.

 

Şahin Efendi ise muharebenin neticesinde pek iyimse olmasa da artık Sarıova’nın hatırı sayılan belli başlı şahsiyetlerindendi. Bin zahmetle yaptırıp meydana çıkardığı yeni mektebinde beş seneden fazla bir zaman mektebiyle ve yalnız çocuklarıyla uğraştı.

 

Bir mayıs sabahı Sarıova top sesleriyle uyandı. Yunanlılar İzmir’i işgal etmiş, Anadolu içlerine yayılmaya başlamıştı. Sarıova’daki hemen hemen herkes kasabayı terk ediyordu. Bu Sarıova’yı terk eden kafile arasına başmuallim Şahin Efendi’de katıldı.

 

Sonra, yolun güçlüğüne tahammül edemeyeceklerini anlayanların bir kısmının geri döndüğü görüldü.

 

Şahin Efendi yorulmuş, gidenlerle geri dönenleri izliyordu. Bunlar arasında bir çocuk gördü. Onu yanına çağırarak neden geri döndüğünü sordu. Çocuk da dört kardeş olduklarını, ihtiyar ninelerini köyde bıraktıklarını ve ona bakmak için geri döndüğünü söyledi. Bunun üzerine Şahin Efendi’de Sarıova’ya geri dönmeye karar verdi. Şahin Efendi ”Ben kendimi Sarıova’ya adadım. Ya gazi ya şehit” dedi ve Sarıova’ya giden kafileye karıştı.

 

O gün Yunan ordusu Sarıova’ya girmedi. Ertesi gece Sarıova’ya gelen Yunanlılar mektebi basmışlardı. Rasim Efendi ilk çarpışmada Yunanlılara karşı gelmiş ve ölmüştü. Bu asinin en iyi arkadaşı olan Şahin Efendi’yi de sıkıştırıyorlardı. Yunanlılar Şahin Efendi’nin bütün arkadaşlarını kurşuna diziyorlardı.

 

Şahin Efendi adeta deliye dönmüş, günlerce hiçbir şey yememişti. Kendi kendine “Dünyadaki bütün sevdiklerim gitti. Ben de ölmeliyim” diye söyleniyordu. Sonra Şahin Efendi kaçmaya karar verdi. Kaçarken başına sarık saran Şahin Efendi, başında bir yeşil sarık omzunda heybesiyle yola çıktı. Bu yeşil sarılı adam yakalanmadan hududu geçmişti.

 

Seneler sonra Sarıova’ya dönen Şahin Efendi, yad illerde hasretini çektiği Sarıova’sı sadece düşmandan değil, Yeşil Gece’nin karanlığından da kurtulmuş olarak buldu.

 

Şahin Efendi zaferden sonra hemen memlekete dönememişti. Zaten esir ve siyasi mahkum halindeydi. Ayrıca ağır bir hastalık geçirmiş, beş buçuk ay hastanede kalmıştı. Bu süre zarfında; hilafet kaldırılmış, tekkeler kapanmış, Sarıova’da (bilgi yelpazesi.net) türbe kandilleriyle beraber Yeşil Gece de müebbeden sönmüştü. Hasıla, onun istediği ve düşündüğü şeyler tasavvurdan çok daha az zaman içinde hakikat haline gelmişti.

 

O gün Sarıova çok kalabalıktı. Ancak Şahin Efendi hiçbir bildik yüze rastlamadı. On sene evvel buraya geldiği zaman yaptığı gibi doğru maarif müdürüne gitti. Hademeye Sarıova’nın “başmuallimi gelmiş de” dedi. Ancak Sarıova’da her şey değiştiği gibi başmuallim de değişmişti. Maarif müdürü de Şahin Efendi’ye herhalde şu işgal zamanı sarık sararak Yunan hizmetine giren Şahin Hoca olmayacaksınız deyince, Şahin Efendi’nin başından kaynar sular döküldü ve bağıra bağıra kendini müdafaa etmek istedi. Ancak Şahin Efendi’yi kovdular.

 

Bir akşam, Şahin efendi bohçasını alıp mezarlık yolunu tuttu. Yol boyunca sürekli ağlıyordu. Bir saat yürüdükten sonra bir Dörtyol ağzına vardı. Sarıova’ya son bir defa baktı ve “çok doğru söylemişler... İnkılap denilen şey bir günde olmuyor” dedi. Sonra ortadaki yolu tutturarak: “Bu yol beni inkılabın doğduğu yere götürür. Orada derdimi anlatırım” dedi. Bu ümit, ona bütün neşesini iade etti. Serin rüzgara karşı pardösüsünün yakasını kaldırarak yola düştü.

 

Ana Fikir: Uğruna mücadele edilen idealler, ne kadar azmetsen de zamanı gelmedikten sonra olmuyor. Bir inkılap gerçekleştirmek için azmin yanında sabır da gerekiyor.

 

Ya da romanın en önemli kahramanı Şahin Hoca’nın kişiliğini oluşturan nitelikler, mücadelesi ve uğradığı yenilgilerin öyküsü.

 

Kitaptaki Olayların Ve Şahısların Değerlendirilmesi

 

Şahin Efendi : Romanın en önemli kahramanıdır. Geri kalmış bir kasabanın yenileştirilmesi için çok çaba sarfetmiştir. Çoğu zamanda azmi sayesinde başarılı olmuştur. Hakkında birçok söylenti çıkmıştır. Ama hepsini birer birer yenmiştir.

 

Rasim : Şahin Efendinin fikirlerini savunan nadir kişilerdendir. Deli Necip’ le birlikte Şahin Efendinin en yakın arkadaşıdır.

 

Mühendis Deli Necip : Şahin Efendinin en yakın arkadaşıdır. Şahin Efendiyle yenileştirme çabalarına girmiştir. Ama amaçlarını gerçekleştiremeden şehit olmuştur.

 

Eyüp Hoca : Çok yaşlı olmasından dolayı kasaba halkı ona saygı duymaktadır. Şahin Efendinin yapmak istediği her yeniliğe karşı çıkmıştır. Sonunda Şahin Efendiye Mağlup olmuştur.

 

Mehmet Nihat Efendi : Hayatta hiçbir kimseyle duygusal bağı kalmamış olan bu adamın en önemli özelliği görevinde başarılı olmasıdır. Kasaba mektebinde Fransızca öğretmenliği yapmaktadır. Hakkında asılsız söylentiler çıkmıştır. Bu söylentllerin aslı olmadığı anlaşılınca hapisten çıkmıştır.

ROMAN ÖZETLERİ ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<

KİTAP ÖZETLERİ
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ

>>>TIKLAYIN<<<

EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER ” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<

EKLEMEK İSTEDİKLERİNİZ VARSA AŞAĞIDAKİ "Yorum Yaz" kısmına ekleyebilirsiniz.


Yorumlar

.....
..

12. **Yorum**
->Yorumu: MAŞALLAH ÇOK GÜZEL OLMUŞ HADİ BAYBAY
->Yazan: FENER

11. **Yorum**
->Yorumu: Allah ne muradınız varsa versin. Yeşil Ordu'nun askerlerisiniz Allah razı olsun. Süperrrrrrrrrrrrr rrrrrrrrrrrrrrrrrrrr
->Yazan: Uygar Ege

10. **Yorum**
->Yorumu: Türkçeyi biraz daha güzel kullanırsak iyi olur yorumdaki arkadaşlar. Bu arada özete gelecek olursak, güzel. Ben kitabı 130 a kadar okudum. Devamını okuyamadım. Güzel hülasa
->Yazan: Ayfer

9. **Yorum**
->Yorumu: şahane bir site burayı sevdimm 
->Yazan: Buse. Er 

8. **Yorum**
->Yorumu: SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM...
->Yazan: sıla

7. **Yorum**
->Yorumu: valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden yapiyorum.saolun mugladan sevgiler...:).
->Yazan: kara48500..

6. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim.
->Yazan: Tuncay.

5. **Yorum**
->Yorumu: ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. 
->Yazan: efe .

4. **Yorum**
->Yorumu: ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun 
->Yazan: rabia..

3. **Yorum**
->Yorumu: Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper... Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun ..... süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim 
->Yazan: pınar..

2. **Yorum**

->Yorumu: Anlamı ve güzel teşekkürler çok begendik 
->Yazan: hatice


1. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel teşekkür ederim
->Yazan: duru..

>>>YORUM YAZ<<<

Adınız:
Yorumunuz: