Eğitim Öğretim İle İlgili Belgeler > Konu Anlatımlı Dersler > Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi İle İlgili Konu Anlatımlar

TASAVVUF NEDİR, TARİKAT NEDİR, TANIMI, GEREKLİLİĞİ (DİN KÜLTÜRÜ KONU ANLATIM)

 

Tasavvuf ve Mânevî Hayatımız

 

Hedefi Allah rızası olan bir hareketin, ilâhî ölçülere uyması şarttır. İlâhî ölçüler, Kur’an ve sünnetle be-lirlenmiştir. Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu ölçülerin tamamına İslâm dini denir.

İslâm dini, iman, ilim, amel, güzel ahlâk ve edeple insanın dünya ve âhiret saadetini garanti eden ilâhî bir terbiye sistemidir.

Allah Teâlâ, İslâm’dan başka bir dini, yolu, felsefe ve yaşantıyı kabul etmeyeceğini bildirmiş, aksine gidenlerin dünya ve âhirette perişan olacağını açıkça ifade buyurmuştur. (Âl-i İmrân 3/85)

Hz. Resûlullah (s.a.v) ise dinî hayatımızda sünnetin yerini şöyle belirlemiştir:

“Kim, hakkında bizim (açık veya işaret yollu) emrimiz (ve müsaademiz) olmayan bir iş yaparsa o, (kişi ve yaptığı ameller Allah katında) reddedilir.” (Buhârî, İ‘tisâm, 20; Müslim, Akzıye, 17; Ebû Dâ-vûd, Sünnet, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 2)

Burada şu sorular akla gelebilir:

“İslâm’dan başka hiçbir şey Allah katında kabul görmüyorsa, farklı isimlerle hayatımıza giren fıkhî mezheplerin ve tasavvuf meşreplerinin durumu nedir? Bunlar İslâm dairesinin neresindedir? Eğer İs-lâm’ın bir parçası iseler, niçin farklı isimlerle anılıyor ve anlatılıyorlar? Bu değişik isimler ve ekoller dinî birliği bozmaz mı? Din birse niçin farklı yollar ortaya çıktı?”

Bu sorulara kısaca şu cevabı verebiliriz:

Bütün hak mezhepler ve meşrepler, din değildir, dinin insanların akıl ve idrak seviyesine göre açıkla-masından ve uygulanmasından ibarettir. Hiçbiri dini tahrip etmez, aksine, dine hizmet eder. Her iki ekol de İslâm’ın sükût ettiği ve ictihada açık bıraktığı konularda din adına sözcülük yapmış, Allah ve Resû-lü’nün (s.a.v) muradını tesbite çalışmış, bu alanda çok önemli vazifeler görmüştür.

Tasavvufî Hayat

Tasavvuf yeni bir din değildir, dini anlatmanın ve yaşatmanın en kolay yoludur. Allah ve Resûlü’nün (s.a.v) öğrettiği edep üzere kurulmuş mânevî ve ahlâkî eğitim sistemidir. Temel metodu, aşk ile gönül-leri Hakk’a bağlamaktır. Temel usulü, tövbe, ihlâs, farzları eda, haramlara veda, zikir, rabıta, sohbet, hizmet ve edeple nefsi terbiye etmektir. Hedefi, Allah Teâlâ’nın rızasına ulaşmış kâmil insan yetiştir-mektir.

Tasavvuf terbiyesinin merkezinde kâmil mürşid bulunur. Tıpkı Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) kendisine tâbi olan sahâbelere feyiz verip, aşk aşılayıp, örnek olup kendilerini eğittiği ve terbiye ettiği gibi.

Mürşid, bu yolda mânevî eğitimini tamamlamış velîler arasından seçilerek görevlendirilir. Bu görevi ona halk değil, Cenâb-ı Hak verir. Yüce Allah’ın muradı böyledir. Allah Teâlâ, Hz. Peygamber’den (s.a.v) sonra yeni bir peygamber göndermeyeceği için, onun ümmetini başı boş bırakmamıştır. Rah-metiyle onları hak yola davet edecek, kendilerine bu yolda örnek olacak, mânevî terbiyelerini gerçek-leştirecek, dinin hakikatiyle yaşanmasını kolaylaştıracak kâmil ve mükemmil dostlarını bu ümmetin içinden eksik etmemiştir, kıyamete kadar da etmeyecektir.

Bu iş Hz. Peygamber’e (s.a.v) vâris olmaktır. Emanet çok büyük, çok kıymetli ve çok naziktir. Onu taşıyacak kimselerin hem âlim hem ârif olması şarttır. Onun için mürşid ilim irfan sahibi edepli kişiler-den seçilir. Gerçekten terbiye olmayan kimse başkasını terbiye edemez.

Büyük velî Ebû Hafs el-Haddâd (k.s) tasavvuf yolunun ne olduğunu kısaca şöyle tarif etmiştir:

“Tasavvuf bütünüyle edepten ibarettir. Her anın, her halin ve her makamın kendine göre bir edebi vardır. Her vakit edebe riayet eden kimse, Allah dostu olur. Edebi korumayan kimse, her ne kadar kendisini güzel bir halde zannetse de esasen onun Hak katında değeri yoktur. Bu kimse kendisinin ilâhî huzurda kabul gördüğünü düşünse de, aslında oradan çok uzaktadır.” (Hücvîrî, Keşfü’l-Mahcûb, s. 51; Sühreverdî, Avârif, s. 54)

Bu okula samimiyetle girilir, edeple çıkılır. Sabredip devam edenler Allah’ın izniyle hedefe ulaşır, ilâhî dostluk makamına erişir. Yüce mevlâya dost olanlara ne mutlu!

Tasavvufun Kaynağı

İslâm’ın daveti insan içindir. Davetin hedefi, insanı ilâhî terbiye ile buluşturmaktır. İnsanların fıtratları çok değişiktir. Her bir insanın Allah ile muhabbeti ve münasebeti taşıdığı fıtrata göre farklılık arzeder. Bunu ifade için ârifler, “Allah’a giden yollar mahlûkatın sayısıncadır” derler.

İşte tasavvuf büyükleri, dinin asıllarından hiçbir taviz vermeden, değişik usuller kullanarak insana ulaşmaya, onu keşfetmeye, kabiliyetlerini geliştirip inkişaf ettirmeye çalışmışlardır. Bu amellerin tümü-ne “seyrü sülûk” denmektedir.

Tasavvuf büyükleri terbiye metotlarını temelde Kur’an ve sünnetten almışlardır. Ayrıca insanlığın ortak değerlerini ve tecrübelerini de kullanmışlardır. Bunu, “Hikmet müminin yitik malıdır, onu nerede bu-lursa almaya en fazla hak sahibi odur” (Tirmizî, İlim, 19; İbn Mâce, Zühd, 10) hadisine uyarak yap-mışlardır.

Bu arada dinimizin tasvip ettiği örf, âdet ve maslahat gibi prensiplerden istifade etmişlerdir. Bizden ön-ceki dinlerin nesh edilmeyen, yani yürürlükten kaldırılmayan faydalı ölçülerini ve ahlâkî değerlerini lâ-zım oldukça değerlendirmişlerdir. Bütün bunları yaparken şu temel kuralı devamlı göz önünde bulun-durmuşlardır:

“Ana ilkelerde taklit yasaktır. Fakat, ilkelerin gerçekleşmesine yardımcı olacak taktik ve metotlarda taklit serbesttir.” (Geniş bilgi için bk. Abdülbârî en-Nedvî, Beyne’t-Tasavvufi ve’l-Hayat, s. 50-54)

Bu şu demektir:

İslâm dininin temel esaslarına ters olan hiçbir şey kabul edilemez ve dinin bir parçası gibi gösterile-mez. Ancak İslâm’ın dışındaki dinlerin ve milletlerin bir ilmi veya tecrübesi, dinin özüne ters düşmüyor-sa, o şeyden istifade edilebilir. Bu şeyler diğer dinlerin veya felsefelerin temel ilkesi değilse, onu taklit etmek dinen serbesttir. Nitekim Hz. Resûlulah Efendimiz (s.a.v), Hendek Gazvesi’nde İran bölgesinde yaşayan Fârisîler’in hendek kazma usulünü benimsemiş ve kullanmıştır (Süheylî, Ravzü’l-Ünüf, VI, 306; İbn Kesîr, es-Sîretü’n-Nebeviyye, III, 183; İbn Haldûn, Târih, II, 29). Bunu cihad işinde başarılı ol-mak için yapmıştır, güzel sonuç da almıştır.

Kısaca belirtmek gerekirse tasavvuf, İslâm’ı, Asr-ı saâdet’teki gibi yaşamaya çalışmaktır. Hz. Pey-gamber’in insanlığa sunduğu güzel ahlâkla ahlâklanmaktır.

Tasavvuf Terbiye Okuludur

Terbiye, sıfatın değişmesi ve güzelleşmesidir. Bunun temeli kalp temizliği olup sonucu güzel ahlâktır. Buna takvâ denir.

Takvânın üç derecesi vardır:

1. Kalbi şirk, küfür, şek ve şüpheden temizlemek. Bunu yapan kimse iman dairesine girer, mümin olur, ilâhî emirlerle mükellefiyeti başlar.

2. Kalbi, haram olan bütün günah düşüncelerinden ve nefsin kötü arzularından temizlemek. Bunu ya-pan salih, müttaki bir kimse olur.

3. Kalbi, Cenâb-ı Hakk’a perde olan her türlü gaflet, sevgi ve arzudan temizleyip bütünüyle Allah’a bağlanmaktır. Bunu yapan ârif ve kâmil insan olur.

Takvânın ilk iki derecesi herkese farz kılınmıştır; üçüncü derecesi ise kullara rahmet olarak övülmüş, teşvik edilmiş ve o has daireye girenlere en güzel müjdeler verilmiştir. Hedef, üçüncü daireye giren bahtiyarlardan olmaktır. Kâmil mürşid, takvânın bütün derecelerini elde etmiş kimsedir.

Kalpte bulunan ve kalp ile işlenen bütün mânevî günahlardan da arınmadıkça gerçek temizlik gerçek-leşmez. Allah Teâlâ,

“Günahın açığını da gizlisini de terkedin. Çünkü günah işleyenler yaptıklarının cezasını mutla-ka çekecekler” (En‘âm 6/120) buyurarak, her türlü günahtan uzak durulmasını emretmiştir.

Kur’an, kalbin temizliğine “tezkiye” ismini vermiş ve ebedî kurtuluşu ona bağlamıştır (A‘lâ 87/14-15; Şems 91/9-10). Hz. Peygamber’in (s.a.v) temel görevi tebliğ ve tezkiye olarak belirlenmiştir.(Âl-i İmrân 3/164; Cum‘a 62/2)

Tezkiye, kalıbı değil kalbi temizlemektir. Bu, kalbin şirk, küfür, isyan, gaflet gibi mânevî kirlerden arın-dırılmasıdır. Bu arındırma, iman, nur, feyiz, tövbe, istiğfar, göz yaşı ve ibadetlerle olmaktadır. Hadisler, dinin ve güzel ahlâkın merkezine kalbi koymuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.v), kalbin insanın dinî ha-yatındaki yerini şöyle tanıtmıştır:

“İnsan vücudunda öyle bir parça vardır ki, o iyi olduğu zaman bütün bedenin işleri iyi ve gü-zel olur. O bozulduğu zaman, bütün vücut bozulur. Dikkat edin, o parça kalptir.”(Buhârî, İmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107; İbn Mâce, Fiten, 14)

Tasavvufun ana konusu, bâtınî fıkıhtır. Bâtınî fıkıh, insanın iç âlemini oluşturan kalp, ruh, nefis ve diğer latifelerin tezkiye, terbiye, terakki ve inkişaflarını hedefleyen mânevî, nurânî, kalbî bir ilimdir.

Zâhirî fıkıh vücudumuzun dış âzaları ile yapacağı ibadet ve vazifeleri inceleme konusu yaptığı gibi, bâ-tınî fıkıh diyebileceğimiz tasavvuf da kalple ilgili ibadet ve ahlâkları temel konusu yapmıştır. Bundaki he-def, kalbin ihsan mertebesine ulaşmasıdır.

İhsan, kalbin yüce Allah’ı görüyormuş gibi O’na yakınlık kazandığı bir temizlik, şuur ve hassasiyete sahip olmasıdır. Buna kalbin selim hale gelmesi denir. Âhirette kula fayda verecek kalp budur. Tasav-vufta, kalbin selim hale gelmesi üç safhada gerçekleştirilmektedir.

Birinci safha mânevî kirlerden temizlik, ikinci safha yüksek ahlâklarla güzellik, üçüncü safha ilâhî hu-zurda kabul ve yüce Allah ile özel beraberliktir. Bundan sonrası huzur makamıdır. Ârifler, bu hali “kur-biyyet” olarak tarif ederler ve gerçek mânada “sûfî” kelimesini bu sıfatı elde etmiş kâmil insan için kul-lanırlar.(Sühreverdî, Avârif, s. 18)

Kur’an’da bu yakınlığa ulaşanlar “mukarrebûn” sıfatıyla tanıtılmışlardır. İlâhî taksime göre onlar, insan-lar içinde “sâbikûn” sınıfını oluşturmaktadır.(Vâkıa 56/11-12)

Yukarıda özetlediğimiz kalbin tezkiyesi ve nefsin terbiyesi bütün müminlerin ortak hedefidir. Bu he-defte hiçbir ihtilâf yoktur. İhtilâf onun nasıl elde edileceği konusundadır.

Hz. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) saadetli hayatında bu işin merkezinde bizzat kendisi bulunuyor-du. Mânevî tezkiye ve terbiye onun nezaretinde gerçekleşiyordu. Ondan sonra bu görev farklı usullerle yerine getirilmeye çalışıldı.

Saadet asrından sonra mânevî hastalıklar çoğaldı ve yaygınlaştı. Dinî hayata taklit hâkim oldu. Yaşa-nan mânevî gerilemeye devlet yönetimi bir çare bulamadı. Bütün iyi niyetlerine rağmen fakihler bu mâ-nevî gerilemeyi durduramadılar, onu üzülerek seyrettiler.

Müfessirler ve muhaddisler, içine düşülen mânevî boşluğun tehlikelerini anlatmaktan öte bir şey ya-pamadılar.

Bu arada hicrî 2. asırla birlikte yeni bir ihya hareketi başladı. Bu, sönmeye yüz tutan dinî hayatı can-landırma hareketiydi. Bu hareketin başında büyük velîler bulunuyordu. Bu hareket aynı zamanda daha sonra bir disiplin halini alacak olan tasavvufî terbiyenin temellerini oluşturuyordu. Hasan-ı Basrî, Ma‘rûf-i Kerhî, Mâlik b. Dînâr, Zünnûn el-Mısrî, Süfyân es-Sevrî, Hâris el-Muhâsibî, Cüneyd-i Bağdâdî gibi zat-lar, bu hareketin ilk öncülüğünü yapan kimselerdir.

Önceleri vaaz, sohbet ve örnek tavırlarla halkı kucaklayan bu irşad faaliyetleri, 6. (12.) yüzyılda belli bir disiplinle kurulan terbiye müesseselerine dönüşerek, tarikat adıyla İslâm âlemine yayıldı. Kurucuları-na nisbet edilerek anılan Kâdiriyye, Rifâiyye, Kübreviyye, Şâzeliyye, Nakşibendiyye, Mevleviyye, Bay-ramiyye gibi tarikatlar, İslâm âleminde büyük hizmetler vermişlerdir.

Bütün bu terbiye ekollerinin oluşturduğu sisteme “tasavvuf” denir.

Büyükler demişlerdir ki: Kâmil bir insanı görmeyen kâmil olamaz. İnsan tek başına kendisini terbiye edemez. Terbiye olmayan mârifete eremez. Tek başına kalanı nefis canavarı parçalar, şeytan kurdu yer. Hayır ve emniyet, Allah için kurulmuş cemaatle birlikte dini yaşamaktır.

Büyük velî Cüneyd-i Bağdâdî (k.s), tasavvufu kısaca şöyle tarif eder:

“Tasavvuf, topluca tövbe etmektir.

Tasavvuf, topluca hizmet etmektir.

Tasavvuf, topluca Allah’ın ipine (imana, Kur’an’a ve ihlâsa) yapışmaktır.

Tasavvuf, topluca Allah’ı zikretmektir.

Tasavvuf, topluca Allah’a gitmektir.”

Bütün Hak dostlarının ortak görüşü şudur:

“Hz. Peygamber’in (s.a.v) sünnetini takip etmekten başka Allah’a giden hiçbir yol yoktur. Bütün halle-rini ve işlerini Kur’an ve sünnetle ölçüp onların emir ve işaretine göre hareket etmeyen kimse Allah dos-tu olamaz. Allah dostu olmayana Allah’a giden yolda uyulmaz. Uyulursa Allah’a değil, ateşe gidilir.”(Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, X, 257; Sülemî,Tabakatü’s-Sûfiyye, 159; Kuşeyrî, Risâle, I, 107; Sührever-dî, Avârif, s. 55)

Tasavvuf deyince akla gelecek anlayış budur. Bu ölçü ve edepleri kim korursa, gerçek mümin, haki-ki sûfî, kâmil insan odur. Bundan ötesi, kuru kavga ve faydasız bir oyalanmadır.

Faydasız ilimden ve işlerden yüce Allah’a sığınırız.

 

Kaynak: Semerkand Dergisi

 

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ İLE İLGİLİ KONU ANLATIMLAR
SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<


DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ İLE İLGİLİ YAZILI SORULARI
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ

>>>TIKLAYIN <<<

 

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ İLE İLGİLİ TEST SORULARI, SORU BANKASI
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ

>>>TIKLAYIN <<<


KONU ANLATIMLI DERSLER” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<


EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER, BİLGİLER
SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN

>>>TIKLAYIN<<<

Yorumlar

....

9. **Yorum**
->Yorumu: şahane bir site burayı sevdimm 
->Yazan: Buse. Er 

8. **Yorum**
->Yorumu: SIZIN SAYENIZDE YÜKSEK BIR NOT ALDIM SIZE TESSEKÜR EDIYORUM...
->Yazan: sıla

7. **Yorum**
->Yorumu: valla bu site çok süper .Bu siteyi kuran herkimse Allah razi olsun tüm ödevlerimi bu siteden yapiyorum.saolun mugladan sevgiler...:).
->Yazan: kara48500..

6. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel bir site. kurucularına çok teşekkür ederim başarılarınızın devamını dilerim.
->Yazan: Tuncay.

5. **Yorum**
->Yorumu: ilk defa böyle bi site buldum gerçekten çok beğendim yapanların eline sağlık. 
->Yazan: efe .

4. **Yorum**
->Yorumu: ya valla çok güzel bisi yapmışınız. Çok yararlı şeyler bunlar çok sagolun 
->Yazan: rabia..

3. **Yorum**
->Yorumu: Çok ii bilgiler var teşekkür ederim. Çok süper... Ya bu siteyi kurandan Allah razı olsun ..... süperrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Çok iyiydi. isime yaradı. Her kimse bu sayfayı kurduğu için teşekkür ederim 
->Yazan: pınar..

2. **Yorum**
->Yorumu: çok güzel site canım ben hep her konuda bu siteyi kullanıyorum özellikle kullanıcı olmak zorunlu değil ve indirmek gerekmiyor
->Yazan: ESRA..

1. **Yorum**
->Yorumu: Burada muhteşem bilgiler var hepsi birbirinden güzel size de tavsiyeederim. 
->Yazan: Hasan Öğüt.

>>>YORUM YAZ<<<

Adınız:
Yorumunuz:


Yorumunuzda Silmek istediğiniz kelime veya cümle varsa kelimeyi fare ile seçin
ve
delete tuşuna basın...

 


 E Mail
(Zorunlu Değil):