|
Eğitim Öğretim İle İlgili Yazılar, Çalışmalar, Belgeler > Şiir Koleksiyonu, Şiir Antolojisi > Mehmet Akif Ersoy’un Şiirlerinden Seçmeler, Safahat Şiirleri
İKİNCİ ARIZA ŞİİRİ (SAFAHAT ŞİİRLERİ) (MEHMET AKİF ERSOYUN ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER)
Ey bad-i saba, ahde vefa, böyle mi sizde?
Yelkenle koşarken hani, kırlarda, denizde,
Hatırlamadın Heybeli'den geçmeyi, heyhat!..
Guya edecektin, hani, takdim-i tahiyyat,
Hilvanlıların sevgili Abbas'ına bizden.
Ey bad-i saba, kurtulamazsın, elimizden.
Biz, neyse, fakat, şairimiz var ki, bela dır;
Söz dinletemezsin, ukaladır, sukaladır.
Asrın hani yüz kıble değiştirse şu'unu,
Tek ibre bilir, kendisi ancak; o da: Burnu,
"Bin söyle onun doğrusudur, vechesi, şaşmaz;
Her hatvede sürçer, yıkılır, sulbe yanaşmaz.
Düşkünse bugün, kimse değil, kendisi badi,
Beyninde sekiz bin senedir, köhne mebadi;
Er geç tutacak bunları dünya diye bekler;
Zulmette pinekler gibi avare sinekler,
Yahu, bu tuzaklarla beşer, avlanacak mı?
Yirminci asır akbabalardan da bunak mı?
İdrake bakın Sonra ömür altmışı geçmiş;
Aklın yeri basmış, yaş olaymış, ne güzelmiş,
Yetmez gibi vaiz kesilip ettiği kem küm,
İster edebiyyata kadar, bulsa, tehakküm.
Hülya mı dedin, hem de ne divanece hülya,
Ahlak ile zincirleyecek san'ati guya !..
Bir yosma ki çıplak daha munis, daha dilber,
Endişe-i namus ile örtünse, ne derler!
|
Endişe-i san'atle eder, hulki tehammül,
Endamım, rü'ya gibi örterse de bir tül.
Bir tül ki şafaklarla, seherler gibi şeffaf,
Bir tül ki durulmuş suların kalbi kadar saf,
Bir tül ki esiri mi nedir tar ile pudu,
Örterken açar büsbütün avare vücudu.
Artık bunu ölçüp biçecek terzi, tabi'i
Dört peşli giyen çulha değil, zevk-i bedi'i!..
Ey zevk-i bedi'iye kıyan şair-i mecnun!..
İflas-ı karihayla bunaldın mı? Oh olsun.
Kumlarda sürün, inlere gir, dağlara tırman!
Kaabil mi senin bir daha ilhama kavuşman,
Evrad oku, efsunlu mürekkebi! sular iç,
Bin bekle, bin uğraş O peri gelmiyecek hiç!
Lakin gelecek - evlere şenlik - sıra devler,
Bakkal, kasap, eczacı, hekim, kahveci, berber
Ev sahibi, ekmekçi, manav, sebzeci, fulcu,
Silkip dökecek her biri koynundaki borcu.
Sen, dil dökeceksin, edebilsem diye heyhat,
Karşındaki yaranla bir ay sonra mülakat.
Beyhude o diller, o nefesler, o emekler,
Yaran seni terk etmiyecek, gitmiyecekler .
Ey san'ate zincir düşünen şair-i evham!
Hasret misin ilhama, evet, al sana ilham:
En seçme zebanileri karşında cahimin,
Boy boy gezedursun, kimi kafir, kimi mü'min,
Döndükçe nazarlar sana şimşek gibi çaksın,
Kurtul görelim, şimdi, nasıl kurtulacaksın!
Feryadına kimdir koşacak? Kim, kimi dinler,
Burhan diye inlerken ufuklarla zeminler,
İhvan-ı satanın kimi medyun, kimi müflis;
Gökkubbenin altında ne tek his, ne de munis!
Bir tane Paşa'm var, o da gördün ya , pamuklar
Düşkün diye, gitmiş, Yakacık'larda uyuklar!
Hamiş:
Ey bad-i saba, öyle değil sen beni dinle:
Son cümleyi yazdınsa, çizip kendi elinle,
Hamiş de kenar bir yere çek, söyliyeyim yaz:
Elbet Paşa'mın nüsha-i sanisi bulunmaz.
Tek nüsha çıkarmış, çıkarırken onu hilkat;
Tezhibi de, tehzibi de bambaşka hakikat.
Şirazesi din, dini salabetle mücehhez;
Servetçe düşer, belki, fakat kendisi düşmez.
Allah'a dayanmış, onu sağlam bilir ancak;
Bilmez ne demektir, pamuk ipliğne dayanmak.
|
|