|
Eğitim Öğretim İle İlgili Yazılar, Çalışmalar, Belgeler > Şiir Koleksiyonu, Şiir Antolojisi > Mehmet Akif Ersoy’un Şiirlerinden Seçmeler, Safahat Şiirleri
İSTİĞRAK ŞİİRİ (SAFAHAT ŞİİRLERİ) (MEHMET AKİF ERSOYUN ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER)
Tasavvur et ki muzlim bir şeb-i ecram-napeyda:
Yatar heybetli aguşunda dura-dur bir feyfa;
Düşen gümrah için yol bulma yok emvac-ı zulmetten;
Gidilmez Her adım attıkça bir girdab olur rehzen;
O rikistana batmış, çalkanan seyyah-ı avare
Nasıl müştak ise bir nüra, bir necm-i rehakare,
Sana ey lem'a-i ümmid ben de öyle müştakım;
Görün bir kerre zira pek karanlık oldu afakım!
Geçir piş-i hayalinden ki cuşacüş bir umman:
Nişandır yükselen her mevc-i tufan-hizi bir dağdan;
Ölüm var, kurtuluş yok, sahil-i imdad uzaklarda;
Demadem ruh titrer korkudan donmuş dudaklarda.
O coşkun unsurun savletleriyle uğraşan kimse,
Nasıl eyler tehalük bir kenar-ı tesliyet görse,
Muhat-ı lücce-i ye's olduğum bir böyle halimde,
Senin tayfın da ayniyle o sahildir hayalimde.
|
Düşün avare bir mader ki: Evladından olsun dur;
Tahayyül eyle yahud bir yetim-i hanüman-mehcur;
O bedbahtın nasıl evladı hiç gitmezse yadından;
Nasıl çıkmazsa mader, öksüzün bir dem fuadından;
Benim yadım da, ey aram-ı can, yad-ı güzinindir.
Ne yapsam çünkü manzurum, senin feyz-i mübinindir:
Çemen emvac-ı nurundur, fidanlar yal ü halindir;
Sulardan akseden suret cemal-i layezalindir.
Hıram-ı nazeninindir o raksan mevceler cüda;
Mutarra nükhetindir gizlenen ezhar-ı hoş-buda.
Leyalin sinesinde habe dalmış nazenin eshar,
Eder gisuna yaslanmış cebin-i pakini ihtar.
Nigahından saçılmış lem'alardır piş-i hayrette
Yüzen ecram-ı nuranur bahr-i sermediyyette.
Zemin lebriz-i asarın; Sema Pamal-i envarın:
Avalim hep meraya-yı nazar pira-yı didarın.
Çekilmek istemiş de subh-dem bir cay-ı tenhaya,
Oturmuş sahil-i deryaya, dalmıştım temaşaya.
Henüz afak açılmıştı: Sema mahmur idi hatta
Nümayan olmamıştı hab-gahından güneş hala.
Derin bir samte müstağrak, leb-i deryada hiç ses yok
Saba durgun, sular durgun, bütün eşyada durgunluk!
O ferş-i nilgün üstünde, tıfl-ı nazenin-vari,
Uyurken daye-i bidar-ı subhun tıfl-ı envarı;
Güneş, pişinde dağlar perde-dar olmuş, hariminden
Görünmüş, sonra şehrahında yükselmişti tedricen.
Teali eyleyince bir zaman bala-yı kudrette,
Ziyalar mevc mevc oldu o pehna-yı rükudette.
Bu cuşişler o dalgın havz-ı simini uyandırdı;
Saba enfas-ı sevda-perveriyle dalgalandırdı.
Açıklardan gelen emvac-ı peyderpeyle, sahilden
Demadem oldu vecd-efza, hazin bir nağme, bir şiven..
Kulak verdim o ahenge: Meğer aheng-i şi'rinmiş!
O cüşiş-zar olan kulzüm, senin umman-ı fikrinmiş,
Güneş: Ruhun imiş; bir huzme şeklinde inen nuru:
O menba'dan buruşan sanihanmış doğrudan doğru.
Tecelli etti artık, anladım: Sensin bütün dünya
Bu senlikte fakat ey yar-ı gaib, ben neyim aya?
|
|