|
Eğitim Öğretim İle İlgili Yazılar, Çalışmalar, Belgeler > Şiir Koleksiyonu, Şiir Antolojisi > Mehmet Akif Ersoy’un Şiirlerinden Seçmeler, Safahat Şiirleri
KÜFE ŞİİRİ (SAFAHAT ŞİİRLERİ) (MEHMET AKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER)
Beş on gün oldu ki, mu'tada inkıyad ile ben
Sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden.
Bizim mahalle de İstanbul'un kenarı demek:
Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmiyerek!
Adım başında derin bir buhayre dalgalanır,
Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır!
Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil,
Selametin yolu insan için bu, başka değil!
Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,
Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,
Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden,
Lisan-ı hal ile amma rükua niyyet eden
O salhurde, harab evlerin saçaklarına,
Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
Delilimin koca bir şey takıldı Baktım ki:
Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski.
Bu bir hamal küfesiymiş Aceb kimin? Derken;
On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,
Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye:
Tekermeker küfe bitab düştü ta öteye.
Benim babam senin altında öldü, sen hala
Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!
O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın
Göründü:
- Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!
Ne istedin küfeden yavrum? Ağzı yok, dili yok,
Baban sekiz sene kullandı Hem de derdi ki: "Çok
Uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz"
Baban gidince demek kaldı adeta öksüz!
Onunla besliyeceksin ananla kardeşin!.
Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?"
Dedim ki ben de:
|
- Ayol dinle annenin sözünü
Fakat çocuk bana haykırdı ekşitip yüzünü:
Sakallı, yok mu işin? Git, cehennem ol şuradan!
Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?
Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti
Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
Adamcağız sana, bak hal dilince söylerken
Bırak hanım, o çocuktur, kusura bakmam ben
Adın nedir senin, oğlum?
- Hasan .
- Hasan , dinle.
Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.
Benim de yandı içim anlayınca derdinizi
Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.
O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni
Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kendi kardeşin!
Yetim bırakmıyarak besleyip büyütmelisin.
- Küfeyle öyle mi?
- Hay hay! Neden bu söz lakin ?
Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?
Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.
– Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini
– Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:
"Hasan , dayım yatı mekteplerinde zabittir;
Senin de zihnin açık Söylemiş olaydık bir
Koyardı mektebe Dur söyleyim" demişti hani?
Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!
Söz anladım ki uzun, hem de pek uzun sürecek;
Benimse vardı o gün birçok işlerim görecek;
Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan.
Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan ?
Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz;
Geçende Fatih'e çıktık ikindi üstü biraz.
Kömürcüler kapısından girince biz, develer
Kızın merakım celbetti, daima da eder:
O yamrı yumru beden, upuzun boyun, o bacak,
O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak!
Hakikaten görecek şey değil mi ya ? Derken,
Dönünce arkama, baktım: Beş on adım geriden,
Belinde enlice bir şal, başında abani,
Bir orta boylu, güler yüzlü pir-i nürani;
Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocucak,
Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesadüfe bak:
Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim
Şu var ki, yavrucağın hali eskisinden elim:
Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak
Bir ince mintanın altında titriyor, donacak!
Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer!
Düğümlü alnının üstünde sade bir çember.
Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryad;
Nazar değil o bakışlar, dümu-i istimdad.
Bu bir ayaklı sefalet ki yalnayak, baş açık;
On üç yaşında buruşmuş cebin-i safı, yazık!
O anda mekteb-i rüşdiyyeden taburla çıkan
Bir elliden mütecaviz çocuk ki, muntazaman
Geçerken eylediler ihtiyarı vakfe-güzin
Hasan 'la karşılaşırken bu sahne oldu hazin:
Evet, bu yavruların hepsi, pür-sürüd-i şebab,
Eder dururdu birer aşiyan-ı nüra şitab.
Birazdan oynıyacak hepsi bunların, ne iyi!
Fakat Hasan , babasından kalan o pis küfeyi,
Ki ezmek istedi görmekle reh-güzarında
İlel'ebed çekecek duş-i ıztırarında!
O, yük değil, kaderin bir cezası ma’suma
Yazık, günahı nedir, bilmeyen şu mahkuma!
SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN<<<
“ŞİİR KOLEKSİYONU, ŞİİR ANTOLOJİSİ " SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN
>>>TIKLAYIN <<<
"EĞİTİM ÖĞRETİM İLE İLGİLİ BELGELER
”
SAYFASINI GÖRMEK İSTERSENİZ
>>>TIKLAYIN <<<
|