|
Eğitim Öğretim İle İlgili Yazılar, Çalışmalar, Belgeler > Şiir Koleksiyonu, Şiir Antolojisi > Mehmet Akif Ersoy’un Şiirlerinden Seçmeler, Safahat Şiirleri
MEZARLIK ŞİİRİ (SAFAHAT ŞİİRLERİ) (MEHMET AKİF ERSOYUN ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER)
Bakma kabristanın ancak saha-i medhuşuna,
Dur da bir müddet kulak ver nale-i hamuşuna!
Kalbi hiç benzer mi bak sima-yı heybet-püşuna?
Kim ki dalmıştır hayatın seyl-i çuşa-çuşuna,
Can atar, bir gün gelir, yorgun düşüp aguşuna!
Ey mezaristan, ne alemsin, ne yüksek fıtratın!
Sende pinhan en güzin evladı insaniyyetin;
Senden istimdad eder feryadı ye'sin, haybetin.
Bir yığın göz nurusun, yahud muhammer tıynetin,
Ruh-i pakinden coşan gözyaşlarından milletin!
Şanlı bir tarihsin: Mazi-i millet sendedir.
Varsa ibret sendedir, hikmet de elbet sendedir;
Devr-i istila durur yadında, devlet sendedir!
Çünkü hürriyyet, hamaset sende, gayret sendedir,
Zindegi zillettir artık, bence izzet sendedir!
Ey ademle varlığın ser-haddi, iklim-i salah!
Başlarında sermedi bir saye, bir müşfik cenah
Olmasan , bi-vayeler nerden bulurlar inşirah?
Zıll-i memdudunda var asude bir reng-i felah.
Leyl-i dura-duruna olsun feda yüz bin sabah.
Cevherin toprak değil, pek başka bir ma'den senin.
Ah bilmezler ki üstünden geçerlerken senin,
Bin dimağın lübbüdür her zerre hakinden senin.
Öyle feyyaz, ey zemin-i ma'rifet, mayen senin:
Saye-gahından çıkarken ruh olur her ten senin.
|
Ey mezaristan, nihan ka'rında yüz binlerce mah,
Fışkıran hak-i remiminden bütün nur-i nigah!
Nazeninler yal ü balinden nişandır her kiyah
Serviler Mevla'ya yükselmiş birer berceste ah ,
Hufreler Mevla'dan inmiş en emin bir hab-gah.
Ey şebistan, ey adem, ey perde perde kibriya,
Sendedir ümmidler: Senden doğar fecr-i beka.
Her hacer-paren okur bin şi'r-i lahuti-eda;
Her neşiden ruhu eyler sermediyyet-aşina.
Ey Semavi hak, benden bin selam olsun sana.
Sıkınca ruhumu ba'zen metali’biyle hayat,
Olur yegane mesirem mahalle-i emvat.
Muhit-i velvele-darında zindeganinin,
Ferağ-ı daimi yoktur hayat-ı saninin.
Ne levs-i hırs ü mezellet zemin-i pakinde,
Ne hay ü huy-i maişet harim-i hakinde,
Bu kainat-ı huzurun feza-yı samitini
Görünce, ömr-i perişanımın meraretini,
Velev bir an için olsun atıp hayalimden,
Uzaklaşır giderim masivaya artık ben.
Şu masiva denilen kayd-ı ukde ber-ukde
Kırılmadan olamaz ruh bir dem asude.
Fakat kırılmak için böyle bir zemin ister
Zemin değil yalınız, kalb-i ahenin ister!
Geçen Sabah idi Eyyub'a doğru çıkmıştım.
Aşıp da surunu şehrin atınca birkaç adım,
Ufuk değişti, önümden çekildi eski cihan;
Göründü karşıda füshat-sera-yı kabristan.
Fakat o bir koca derya-yı sermediyyet idi,
Ki her haziyre-i sengini mevc-i müncemidi!
Kenarda durmıyarak girdim en derin yerine,
Oturdum arkamı verdim de taşların birine.
Rida-yı samte bürünmüş bütün yesar ü yemin,
Huzur içinde ağaçlar, sükun içinde zemin.
Bütün o yükselen emvac, o bi-nihaye deniz,
Derin bir uykuya dalmıştı, her taraf sessiz.
Yavaş yavaş açılıp perde-i likaa-yı muhit;
Harim-i ruhumu doldurdu kibriya-yı muhit.
Fakat bu beste-i lahut nerden aksediyor,
Ki "Ellezi halaka'l-mevte ve'1-hayate" diyor?
Nedir samim-i sükunette böyle bir feryad?
Neşide Halik'ın, amma kim eyliyor inşad?
Zaman zaman ederek yükselen terane huruş,
Enine başladı nagah kainat-ı hamuş!
O serviler müteheyyic cema'at-i kübra
Kesildi Her birisinden duyuldu aynı sada .
Mekaabir inledi, taşlar birer lisan oldu;
Kitabeler de o taşlarla hem-zeban oldu.
Görünce zinde bütün mahşer-i heyulayı,
Mezara ruh veren nefh-i pak-i Mevlayı,
Hayale daldım; o füshat-sera-yı dura-dur
Göründü dide-i medhuşa bir cihan-ı nüşur!
Kefen be-duş-i beka bi-nihaye ecsadın,
O, dehri hiçe sayan, karban-ı ecdadın
Akın akın geçerek pişgah-ı izzette,
– Muhit-i havf ü recadan makaam-ı hayrette
Kıyam-ı aczim seyreyledim Ne dehşetmiş
Sücud-i hilkati görmek Huzur-i kudrette!
Bu herc ü merc-i kıyamet -nümuna hakim olan
Hatib-i alem-i ulvi nihayet oldu iyan:
Gözüm, uzaktaki bir medfenin ayak ucuna
Çöküp ziyaret eden, bir çocukla bir kadına
İlişti. Sonra biraz yaklaşınca, iyiden iyi
Tezahür eyledi: Baktım, çocuk "Tebareke"yi
Kemal-i vecd ile ezber tilavet eylemede;
Yanında annesi gözyaşlarıyle dinlemede.
Zemine ra'şe verirken neşaid-i melekut,
Ne manzaraydı İlahi o makber i mebhut?
Çocuk hayata, o makber de mevte bir levha.
Tezad-ı kudreti gör: Bak şu levh-i ziruha!
Biraz geçince o sesler bütün hamuş oldu,
Deminki mahşer-i pür-cuş saye-puş oldu.
Çocuk kadınla beraber çekildi alemine,
Gömüldü gitti mezarlık sükun-i daimine.
|
|