|
eğitim öğretim ile ilgili belgeler > tiyatro oyunları, skeçler, piyesler, oratoryolar
NASREDDİN HOCA (SKEÇ) (TİYATRO OYUNLARI, SKEÇLER, PİYESLER, ORATORYOLAR, RONDLAR, MONOLOGLAR, DRAMALAR, CANLANDIRMALAR)
(Okullar için komedi; 3 perde)
OYNAYANLAR
NASREDDİN HOCA — NASREDDİN HOCANIN KARISI — AYŞE (Büyütme) —- KADI — AHMET AĞA — SARHOŞ — MEHMET — YASEF — ALİ (öğrenci) — KOMŞU KADIN — KAHVECİ ÇIRAĞI — HIRSIZ — ZAPTİYE — YOLCU — EŞEK — MAHALLELİ BİRKAÇ ERKEK, KADIN, ÇOCUK.
I. PERDE
(Basit döşeli, fakir bir ev odası. Karşıda bir divan, duvarda bir ut görünmektedir. Ortada yırtık bir kilim, yanda basit bir masa, üzerinde birkaç kitap durmaktadır. Hoca'nın karısı divanda oturmuş çorap örmekte ve Ayşe'ye seslenmektedir.)
HOCANIN KARISI — Ayşe... Kız Ayşe, biyol git de bak bakalım, bu herif nerde kaldı. Ahmet ağanın köşeye kadar bir varıver.
AYŞE — ....
HOCANIN KARISI — Kız, sana söylüyorum, işitmiyor musun? (Dışarıdan bir gürültü kopar.)
HOCANIN KARISI — Elin kırılsın inşallah. Yine kim bilir neleri devirdin kız? (Hoca elinde takkesiyle girer.)
HOCA — Kızın günahını alma hanım. İşi bir anlayıver de ondan soma konuş.
HOCANIN KARISI — Peki o gürültü ne idi?
HOCA — Ne olacak, merdivenden çıkarken takkem yuvar-lanıverdi, işte o kadar.
HOCANIN KARISI — İlAhi hoca, takke o gürültüyü çıkanımı?
HOCA — Eeee altında da ben vardım işte.
HOCANIN KARISI (Gülerek) — Ha şöyle imana gel. Neredeydin şimdiye kadar, arkandan Ayşe'yi koşturacaktım, az daha!
HOCA — Ben mi, hanım bilirsin ki tilki ya ormandadır, ya da kürkçü dükkanında. (Ayşe girer.)
AYŞE —- Hoca efendi, sen evde yokken gelen biri, yine geldi, eşşeği istiyor. Vereyim mi?
HOCA — Yok, de. AYŞE — Ama nasıl olur Hoca efendi?
HOCA —- Sen yok de.
AYŞE — Pekala. (Çıkar, sonra yerine girer.) Hoca efendi, eşek çok lazım, diyor. (Ahmet ağa girer.)
AHMET AĞA — Etme Hoca efendi, şu eşeği ver de bi yol değirmene gidip geleyim.
HOCA — Ahmet ağa, eşeği bizim oğlanla tarlaya yolladım, eşek evde yok.
(Bu sırada eşeğin ahırdan anırması duyulur.)
AHMET AĞA — Şimdi de eşek evde yok, demezsin ya!
HOCA — Tövbe estağfurullah, be adamın, şu sakalı ağartmış adamın sözüne inanmadın da gittin ahırdaki eşşeğin lafına inandın, yazıklar olsun sana be.
AHMET AĞA — Kusuruma bakma Hoca, biz cahil insanlarız, kusura bakma, hadi eyvallah. (Çıkar.)
HOCANIN KARISI — Adamı iyi atlattın, ama senin eşşeğe de bir şeyler oldu son günde.
HOCA — Aldırma hanım, sen bağırmayandan kork. O sahibini çok iyi bilir.
HOCANIN KARISI — Hoca efendi, yeni esvabımı diktim.
Gör bak. (Duyardan alır, omuzlarına atar.) Nasıl, ne dersin efendi, bunu giyip kime görüneyim?
HOCA — Bana görünme de kime görünürsen görün.
(Ayşe girer.)
AYŞE — Hoca efendi biri geldi, galiba arkadaki komşu kadın. İp istiyor.
HOCA — Ne ipi? Gelsin bakalım.
AYŞE — Gir komşu, gir.
KOMŞU KADIN — Selam Hoca efendi. İp lazım oldu da.
HOCA — Hayrola komşu, ne ipi?
KOMŞU KADIN — Çamaşır ipi canım.
HOCA — Ah, biraz evvel gelseydin ya. Şimdi imkanı yok.
KOMŞU KADIN — Niçin Hoca efendi?
HOCA — İpe un serdim, un!
KOMŞU KADIN (Gülerek) — İpe de un serilir mi? Bir yaşıma daha bastım!
HOCA — İnsanın vermeye gönlü olmayınca, pekala serilir komşu, pekala serilir.
KOMŞU KADIN — Aman komşu, Hoca efendi de kimseye bir şey kaptırmaz oldu.
|
HOCANIN KARISI — İftira etme komşu. Geçen gün kazanınızı aldıktı. Geri alırken size güzelim tencereyi, "kazan doğurdu'' diye (bilgi yelpazesi.net) vermişti, unuttun mu?
KOMŞU KADIN — Nasıl unuturum! Ama sonra ne yaptı?
KOMŞU KADIN — Sen yoktun. Kazanı tekrar istedi. Bir gün sonra kazam almaya gittiğimizde de bize, "kazana Allah rahmet eylesin, öldü!" demez mi?
HOCANIN KARISI — Tabii ne zannettin ya! Kazan doğurmaya gelince doğuruyor da, ölmeye gelince niçin ölmesin?
KOMŞU KADIN — Hiç de böylesini görmemiştim. Ne ise, hoş çakalın. Sizinle laf yarıştırmak mı? Hele Hoca ile, Allah göstermesin. (Çıkar.)
(Karısı yeni esvabını giymiş olarak girer.)
HOCA — Ha şöyle, insanın gözleri ara sıra böyle güzelliklerle yıkanmalı. Ver utu hanım, ver şuradan utu da biraz çalayım.
(Udu alır ve parmağını bir yere basarak çalmaya başlar.)
HOCANIN KARISI — Eee. Hoca bu ne? Herkes elini şöyle karıncalanmış gibi oynatır da çalar. Halbuki sen tutmuş bir yerden dımbırdatıyorsun.
HOCA — Marifet de orada ya! Herkes asıl notayı arar, arar, bir türlü bulamaz. Bak, ben nasıl buldum.
HOCANIN KARISI — Peki ne şarkısı bu?
HOCA — Koca cahil! Katibin şarkısı, kitibin.
HOCANIN KARISI — Seri çala dur. Ben biraz karşı komşuya geçiyorum. Gece belki orada kalırım, merak etme. Bir şey olursa Ayşe ile haber salarsın. Sen yatınca o da gelir komşuya, şöyle pencereden bakarsın, olmaz mı? (Çıkar.) (Hoca udu asar, Ayşe girer.)
AYŞE — Hoca efendi, Yasef efendi geldi.
HOCA — Ne dedin? Esef efendi mi geldi? Ne esefi kız?
AYŞE — Yasef.
HOCA — Ha Yasef efendi, sal içeri bakalım o ne yumurtlayacak.
(Yasef girer, cimriliği gözünden okunur, Ayşe çıkar.)
YASEF — Akşam şerifiniz hayır içinde yatsın Hoca efendi!
HOCA — Daha yatmadı Yasef efendi, söyle bakalım derdini.
YASEF — İki yozunu seveyim Hoca efendi, bende vardı bir altın para. Şu sırada dükkan da iflas etti. Ben, çocuklar kaldı aç. Şimdilik bu altını bozdurayım Hoca efendiye, nasıl olsa sevişiriz Hoca efendiyle, dedim.
HOCA — Bakayım Yasef efendi şu altın dediğin nesneye. (Alır dişler geri verir.) Olmaz Yasef efendi.
YASEF — Olmaz dedin? Niçin Hoca efendi? Bu altın en iyi altın. Biraz eksiğine de olsa bozuver. Evde çocuklar bekleşiyorlar kediler gibi sarmaş dolaş olmuşlar, inanmazsın.
HOCA — Olmaz, bozamam.
YASEF — Peki öyleyse, 150 lira ver de al, helal olsun.
HOCA — Etmez Yasef efendi, onun altını az, ayarı düşük.
YASEF — Peki öyleyse, sen ne vereceksin?
HOCA — Ayarı çok, ama çok düşük.
YASEF — Canım anladık, sen ne verirsin? Hem altını da ne kadar düşük imiş?
HOCA — Yasef efendi, bu paranın altını o kadar düşük ki, aslını istersen, bunu verdikten sonra da üstüne para vermelisin...
YASEF — Ne dedin Hoca efendi üstüne para? Hadi güle güle Hoca Efendi, ben gider... (Çıkar, Hoca soyunurken kapı çalınır. Hoca tekrar giyinir, Ayşe içerdeki odadan gelir, kapıyı açar. Bir talebe, kısa pantolonlu, fesli olarak içeri girer ince seslidir.)
HOCA — Hayrola Ali. Yine vazife mi yaptırmaya geldin?
ALİ — Hoca Efendi, muallim bey bize acayip acayip, şeyler sordu. Anneme, babama söyledim, bilemediler. Yarın da yapıp götürmem lazım. Ne olur, bu son, artık rahatsız etmem Hoca efendi.
HOCA — Sor bakalım ne imiş onlar?
ALİ (Defterinden hece hece okur) — Ay küçülünce gerisini ne yaparlar?
HOCA — Yaz. Kırpar, kırpar yıldız yaparlar.
ALİ — Kırpar, kırpar, yıldız yaparlar. Bir soru daha Hoca, Dünyanın ortası neredir?
HOCA — Yaz, Hoca'nın eşeğinin ön sağ ayağının bastığı yerdir. İnanmazlarsa ölçsünler, bir karış kısa, bir karış uzun gelirse eşek onların olsun.
ALİ — Hoca eşşeğin, bastığı yer yerdir. Bir daha var. Sen çok akıllısın be Hoca. Bizim sınıfa gelsen, hemen aferin alırsın. Son sualim de şu: Hoca, kıyamet ne zaman kopacak?
HOCA — Kıyamet iki türlüdür oğlum. Biri küçük kıyamet, diğeri büyük kıyamet. Karım ölürse küçüğü, ben ölürsem işte o zaman büyüğü kopar.
ALİ — Kıyamet, iki türlüdür, küçük kıyamet, büyük kıyamet. Hoca ölürse, büyüğü kopar. (Hocanın elini öper, sıvışır.)
HOCA -— Ayşe, kız! Benim geceliğimi getiriver. (Ayşe getirir.) Sen de komşuya git artık. Ben uyuyacağım. (Ayşe gider. Hoca soyunur, yatağını yere serer, içine girer. Biraz sonra bir tıkırtı işitir. Tıkırtı, kapının anahtar tıkırtısıdır. Hoca derhal dolaba saklanır, hırsız girer, maskelidir, etrafı arar, bir şey bulamaz, nihayet dolabı açar. Hoca gülerek çıkar ve hırsızın sırtını okşan)
HOCA -— Dolaba girişimi korktuğum için sanma. Evde senin işine yarayacak bir şey bulunmadığı için seninle karşılaşmayayım diye, buraya saklandım. Kusura bakma' yiğitim, kısmetini başka yerde ara, haydi.
HIRSIZ — Asıl sen kusura bakma Hoca, şeytan yanılttı bir defa, eyvallah. (Çıkar.)
(Hoca yatağa girer, o sırada dışarıdan sarhoşun biri hocayı çağırır.)
SARHOŞ — Hey Hoca efendi, aç kapıyı! İçmeye geldim. Heyt imanım, Hoca! Aç şu kapıyı, yoksa indiririm camlan aşağı.
HOCA — Tu. Allah müstahakkını versin bu sarhoş herifin, yine dayandı kapıya be.
(Hoca yataktan çıkar, kapın açar. o sırada Hoca'nın yüzüne dışarıdan bir tokat iner. Hoca yere yuvarlanır, dışarıdaki sarhoş kahkaha ata ata uzaklaşır. Hoca öfkeli öfkeli kalkar.)
HOCA — Seni melun. seni, seni hınzır herif seni. Baban yerindeki adama tokat ha, yarın Kadı'da görürsün sen. Seni na-let herif seni. (Yatağına girerken perde iner.)
II. PERDE
(Kadı'ııın odası. Duvarda Arapça ayetler. Kadı yüksekçe bir yerde oturmakta, gözlerinde buruna düşen bir gözlük, sırtında siyah bir aba vardır. Kekeme konuşur.)
KADI — Ki-ki-kim vaaar o-ora-d...da? Gir, gi-ir. (Kalkar, kapıya kadar gider, geri döner, zaptiye girer.)
ZAPTİYE — Kadı efendi. Hoca geldi. Hoca efendi, içeri alayım mı?
KADI — Elinde bir şey var mı? Bana bir şey getiriyor mu? Varıver anla.
ZAPTİYE — Yok Kadı efendi yalnız elinde bir adam var, davacı imiş, eşşeğin üstüne bağlamış, onu çözüyor. (Zaptiye çıkar, biraz sonra Hoca akşamki sarhoşun ensesinden tutmuş olarak girer.)
HOCA — Davacıyım Kadı efendi.
KADI — Buyur Hoca efendi buyur. Ne imiş davan?
HOCA — Daha bugünün çocuğu, gelmiş bana tokat atıyor, Kadı efendi, tokat!
KADI — Tokat ha! Ne cüret, ne cesaretle. Söyle bakalım, sen ne dersin?
SARHOŞ — Ben mi Kadı Efendi, sarhoştum. Ne yaptığımı bilmiyordum. Hoca'ya oyun olsun, demiştim, demek tokat atmışım, bağışla Kadı efendi.
(Hoca arkasını döner, oturmak üzere kanepeye giderken, sarhoş cebinden bir para çıkınını çıkarır, hemen Kadı' nm önüne bırakır.)
KADI — Bir tokadın cezası (Defteri karıştırır.) bin kuruştur. Atan, tokadı yiyene öder. Hadi bakalım. Çıkar paralan. (Gözle de işaret yapar.)
HOCA — Koskoca bir adama tokat ha!
SARHOŞ — Kadı efendi, iyi ama yanımda para yok. Müsaade et de gidip getireyim.
KADI — Daha duruyor, fırla, çabuk. Hoca sen de bekleyiver. (Sarhoş çıkar, biraz sonra kahveci çırağı Kadı'ya bir çay getirir, çıkar. Sonra yine girer.)
ÇIRAK — Hoca efendi dışarıda bir sini baklava gidiyor...
HOCA — İyi ama bana ne?
ÇIRAK — Nasıl sana ne Hoca Efendi, baklava sizin eve doğru gidiyor.
HOCA —- O halde sana ne?
KADI (Başını kaldırır.) — Ya... ya... sana ne? (Çırak çıkar.)
HOCA (Usulca kalkar.) — Kadı efendi, yarım saat oldu, heriften haber yok. Ya gelmezse?
KADI — Sen merak etme Hoca Efendi, neredeyse gelir. (Hoca oturur. Biraz sonra dayanamaz, kalkar, Kadı'nın ensesine bir tokat indirir.)
HOCA — Kusura bakma Kadı efendi, fazla bekleyemeyeceğim. Sen herifin getirdiği bin kuruşu alırsın... Hadi eyvallah!
KADI — To to to kat haaa... Ka ka di ya to to kat... (Sandalyesine devrilir gibi otururken Hoca çıkar.) (Perde iner.)
III. PERDE
(Birkaç selvi ağacının süslediği karşı sırt. Bir mezarlık yakını düzlük. Sahnenin bir kenarında iri bir taşın yanında kuru bir ağaç. Alçak fakat irice. Hoca eşeği ile görünür.) HOCA — Gel oğlum, gel... Sen de yoruldun ben de. Şöyle dinleniverelim. (Taşın dibine oturur.) Kim bilir bizim karı ne yaptı? Çoktan Akşehir'den dışarı çıkmamıştık. öyle değil mi oğlum. Ha şöyle, biraz dinlenir, sonra Akhisar Gölüne doğru bir uzanırız, olmaz mı? Eyvah biri geliyor, ta karşıki sırtta. Belli ki bir yolcu. Beni böyle miskin miskin otururken görürse ayıplar, hadi oğlum biz de yola revan olalım. (Hoca, eşeğe biner, diğer taraftan yere yuvarlanır.)
HOCA — Hey gidi gençlik hey! Eşşeğe iki metre mesafeden atlamak işten bile değildi. (Etrafına bakımı; kalkar.) Canım, gençliğini de bilirim ben senin... Yolcu geldi, biraz odun toplar gibi yapayım. Karıya da odun toplayacağım demiştim. Dur şu ağacın dallarını keseyim. (Hoca küçük ağaca biner ve bindiği dalı keser.) (Yolcu gelir.)
YOLCU — Kolay gelsin Hoca, ne yapıyorsun?
HOCA — Ne yapalım, odun topluyorum.
YOLCU — Ama Hoca, sen bindiğin dalı kesiyorsun, sonra düşersin.
HOCA — Allah'ın bileceği iş o, sen ne anlarsın?
YOLCU — Benim sözüme gelirsin, neyse, benden söylemesi. Vakit geç oldu. Kalamayacağım, hadi Allahaısmarladık. Ama yine dikkat et Hoca, düşeceksin. (Yolcu gider, biraz sonra Hoca'nın bindiği dal kesilir ve Hoca yere yıkılır.)
HOCA — Bana bak hemşeri... Hey! beri gel biraz hemşeri... (Kalkar, koşarak geri getirir.) Söyle sen ermişsin?
YOLCU — Ne münasebet Hoca, ben neden ermiş olayım. Senin halini gören herkes sana aynı şeyi söylerdi.
HOCA — Yok sen ermişsin. Benim ağaçtan düşeceğimi bildin, ne zaman öleceğimi de bilirsin söyle.
YOLCU — Aman Hoca, buna imkan yok, ben sana nasıl söylerim.
HOCA — Sen bilirsin söyle. Beni bu dertten kurtar.
YOLCU — Allah, Allah. Ver bakayım elini öyleyse.
HOCA — Al. Ne zamanmış?
YOLCU — Dur Hoca felaket! Sen yarım saate kadar öleceksin!
HOCA — Yarım saate kadar mı? Aman fenalıklar gelmeye başladı.
(Yolcu Hoca’yı yığılı halde bırakır, mütebessim ayrılır.)
YOLCU — Belki yarım saate de kalmaz Hoca, eyvallah. Aksiliğe bak ki ben şehre gitmiyorum. Karma haber verirdim, ama olmayacak. Kusura (bilgi yelpazesi.net) bakma, hakkımı helal ettim. (Hoca boylu boyuna uzamı; eşek, sağa sola koşmaya başlar.)
HOCA — öldüm, öldüm ama, bizim hatuna kim haber verecek. Bari ben gideyim de usulca bildireyim. (Çıkar, perde kapanır. Hoca perdenin önüne çıkar, öteki kenara gelince yukarı seslenir.)
HOCA — Hanım, hanım, Ayşe, Ayşe gelin, çabuk gelin ben öldüm.
(Hoca'nın karısı ile Ayşe gelirler, ellerinde lamba vardır.)
HOCANIN KARISI — Hayrola efendi ne var?
HOCA — Sorma karıcığım, ben öldüm... Mezarın üstünde kimse yoktu ki haber göndereyim. Ne yapayım, meraktan kurullasın diye ben kendim geldim.
(Hoca geri döner, eşeğiyle gider.)
HOCANIN KARISI — Aman Allahım, bizim efendi öldü.
(Bayılır.)
AYŞE — İmdat, imdat, yetişin komşular, yetişin!
(Ahmet ağa, Mehmet, komşu kadın çıkagelirler.)
AHMET AĞA — Deme Ayşe, vah, vah. Nerede şimdi kendisi?
AYŞE — Mezarın üstündeki düzlükte imiş.
AHMET AĞA — Kaldırın bu kadını evine. Biz de gidelim, ölüyü getirelim.
(Çıkarlar, kadını da sürükleyerek götürürler.) (Perde açılır, biraz sonra halk tabutla gelir ve orta yerde dururlar.)
AHMET AĞA — Peki, şimdi hangi yoldan gideceğiz.
BİRİSİ — Aşağıdan.
DİĞERİ — Yukarıdan, yukarıdan ineriz.
AHMET AĞA — Günahtır, ölüyü tutmayalım, karar verin çabuk. Karısına sorun, arkadan geliyor. (Hoca tabutun içinden doğrulur.)
HOCA — Aman karıma sormayın, erenler, merhum sağlığında bu yoldan giderdi. Siz de bu yoldan götürüverin.
AHMET AĞA — ölün bile hızır gibi yetişti be Hoca! Sen ölür müsün hiç! Sen büyük adam! Sen hiç ölür müsün! Yürüyün hemşeriler, yürüyün! (Çıkarlar.)
(Perde kapanır.)
Aydın SU
|
>>>TIKLAYIN<<<
|