|
eğitim öğretim ile ilgili belgeler > tiyatro oyunları, skeçler, piyesler, oratoryolar
ŞOV YAPMA (TİYATRO OYUNLARI, SKEÇLER, PİYESLER, ORATORYOLAR)
OYUNCULAR
Cemil Bey - Gül Hanım ve çocukları İlhan
Harun Bey-Fatma Hanım ve çocukları Semih
(Cemil Bey ve Gül Hanım evde oturmuş misafir beklemekte, bir yandan da televizyon seyretmektedirler)
Cemil Bey: Hanım, bu akşam Harun Beyler geliyolar, di mi?
Gül Hanım: Evet.
Cemil Bey: Ne zamandır gelmiyorlardı, çok iyi oldu valla, di mi?
Gül Hanım: Evet, benim de çok canım sıkılıyodu kaç gündür. İyi olacak.
(Bu sırada çocukları İlhan odaya girer.)
Cemil Bey: Gel bakalım İlhan. Bitirdin mi ödevlerini?
İlhan: Bitirdim babacım. Tam 400 tane de soru çözdüm.
Gül Hanım: Aferin benim oğluma. Bu akşam kim geliyo biliyor musun?
İlhan: Hayır, kim?
Gül Hanım: Harun amcanlar geliyo. Çocukları Semih’i tanıyosun di mi?
İlhan: Aaaa, evet. Tanışmıştık geçen ay.
Gül Hanım: Çok çalışkan, çok zeki bir çocukmuş. Hep anlatıyo Fatma Hanım. Çözemediğin sorular falan varsa sorarsın, tamam mı canım?
İlhan: Tamam annecim. Birkaç tanesinde takılmıştım zaten, inşallah yardımcı olur.
(Bu sırada zil çalar)
Cemil Bey: Aaaa, zil çalıyo hanım, kalk bak,. Herhalde geldi misafirler.
(Kapı açılır. İçeriye Harun Bey, eşi Fatma Hanım ve çocukları Semih girer. Hep birlikte karşılarlar)
Cemil Bey: (Semih’in saçını okşayarak) Maşallah (bilgi yelpazesi.net) maşallah, ne kadar da büyümüş.
Harun Bey: Yaa sorma amcası. Çok büyüdü.
(Hep birlikte otururlar.)
Fatma Hanım: Televizyon çalışıyor mu?
Cemil Bey: Çalışıyo, hayırdır?
Fatma Hanım: Yaa, bi açsak. Belki önemli bişey vardır.
Harun Bey: Yaw, hanım. Bari misafirlikte açtırma şu mereti.
Fatma Hanım: Canım nolcak. Biz konuşurken orda oynar işte.
(Cemil Bey kumandayı alır ve televizyonu açar.)
Cemil Bey: Gene şu saçma gelin kaynana programları yaa. Artık gına geldi herkese.
Fatma Hanım: Evet, ne kadar saçma sapan şeyler. Valla hergün izliyorum, ibret almak için tabi.
(Bu arada Fatma Hanım televizyona dönmüş dikkatle izlemektedir.)
Fatma Hanım: Bu kız da ne kadar terbiyesiz. Büyüklerine karşı hiç saygısı yok. Geçen hafta annesi yaşında kadının suratına bardak fırlattı.
Harun Bey: Eeeee, Cemilcim. Anlat bakalım nasıl gidiyor hayat?
Cemil Bey: Hep aynı be Haruncum, nasıl olsun işte. Siz nasılsınız Fatma Hanım?
Fatma Hanım: …………………………… (dikkatle televizyona bakmaktadır.)
Cemil Bey: Fatma Hanım, iyisiniz inşallah?
Fatma Hanım: ……………………………..
Harun Bey: Hanım, hanııııım.
(Fatma Hanım hiç oralı olmaz. Ağlamaktadır.)
Harun Bey: Hanım, ayağının dibinde fare var.
Fatma Hanım: Neee, nerde, hani, ay, amanın ! (der ve koltuğun üzerine zıplar.)
Harun Bey: Allaha şükür duyabildin yani.
Gül Hanım: Cemil Bey, böyle şakalar yapma Allahaşkına yaa!
Harun Bey: İki saattir sana nasılsınız diye soruyo Cemil Bey. Duymuyosun yaaaa?
Cemil Bey: Fatma Hanım, siz ağlıyorsunuz?
|
Fatma Hanım: (ağlayarak) Evet yaa, o kadar gül gibi kız varken, gitti ne olduğu belli olmayan kıza aşık oldu bu oğlan. Ben ağlamıyım da kim ağlasın.
Cemil Bey: Hangi kız, hangi oğlan? Ne oluyor yahu?
Harun Bey: Yaa boşverin Cemil Bey. Bizim hanım böyle işte. Boş boş şeyleri seyreder, sonra ağlar. Bu arada, bugünkü gazete var mı acaba?
Cemil Bey: Olması lazım. Hayırdır?
Harun Bey: Kurtlar vadisinin yeni bölümü vardı galiba bu akşam. Saat kaçta başlıyo, ona bakıcaktım. En son Polatın topuğuna sıkmışlardı. Ne olcak çok merak ediyorum valla.
(Cemil Beyle Gül Hanım birbirlerine bakarlar. Cemil bey kalkar ve televizyonu kapatır.)
Cemil Bey: Haruncum, ben iyisi mi kapatıyım şu televizyonu, yoksa biz iki çift laf edemiycez.
Harun Bey: (gülmeye çalışarak) Tabi yaa, hehehe, en iyisi tabi. Bak ne güzel oldu.
Semih: Baba, kapattı yaaa. Avrupa Yakası başlıycak birazdan. Ama baba yaaaa.
Harun Bey: Sus bakiyim, sus. Misafirlikteyiz. Çok ayıp.
(Bir süre sessizlik olur.)
Gül Hanım: Eeeee, hoş geldiniz.
Harun Bey: Hoş bulduuk.
Fatma Hanım: Hoş bulduk Gülcüm. Nasılsınız görüşmeyeli?
Gül Hanım: Çok şükür, iyiyiz. Çocukla uğraşıyoruz işte. Önümüzdeki sene LGS’ye girecek malum.
Fatma Hanım: Sorma valla, LGS stresi şimdiden başladı. Bizim çocuk da neye çalışacağını şaşırdı. Soru mu çözsün, İngilizce mi çalışsın karar veremiyo.
Harun Bey: Karar veremediği için de bir türlü çalışamıyo zaten. Ama İngilizcesi çok iyidir Semihin.
Cemil Bey: Hadi yaa? İngilizce konuşabiliyor mu?
Harun Bey: Konuşamaz mı canım? Şakır şakır konuşuyo bizim çocuk. E kolay değil canım, özel okula gönderiyoruz. Semih, hadi bi İngilizce konuş amcalara bakalım.
Semih: Hangi aksanla konuşmamı istersiniz?
Cemil Bey: Oooooo, hem de farklı aksanlarda konuşuyosun ha? Görüyo musun İlhan? Hangi aksanları konuşabiliyosun Semih?
Semih: Eee, şu an, İngiliz, Amerikan, Balkan, Uzakdoğu aksanlarıyla konuşabiliyorum.
Cemil Bey: Pekala, mesela, eeee, günaydın ne demek?
Semih: Morning.
Cemil Bey: Başında bir good olması gerekmiyo mu ya onun, good morning gibi yani?
Semih: Normalde var tabi de, Kuzey Amerika’da kullanılan İngilizce’de good demiyolar.
Cemil Bey: Neyse Semihçim, şimdi bu good morning’i dört farklı aksanda söyleyebilir misin?
Semih: Tabi. Söylüyorum. Good morning, good morning, good morning, good morning. (dört kez arka arkaya aynı şekilde söyler, yalnızca sesini inceltip kalınlaştırır, gırtlağını falan sıkar.)
İlhan: Allah Allah, sen yalnızca sesini değiştirdin Semih. Aksan değişmedi ki?
Semih: Değişti değişti de, seni bunu ayırt etmen biraz zor tabi. He he…
Harun Bey: Canım o kadar da zorlama çocukcağızı İlhancım. Bırak da konuşsun biraz, kulaklarımızın pası silinsin. Biz her akşam hanımla böyle alıyoruz (bilgi yelpazesi.net) çocuğu karşımıza, İngilizce konuşturuyoruz bi güzel. Ohhh, yorgunluğu falan alıyo valla. Hadi çocuğum, konuş amcalara da görsünler…
Semih: Hello, where are you from, one, two, three, four, I am fine, thank you, how old are you…
Gül Hanım: Oooo, harika ya, di mi Cemil? Ne kadar güzel konuşuyo.
Cemil Bey: Evet, evet. Maşallah Türkçe gibi. Bizim çocuk da özel okula gidiyo ama hiç böyle konuştuğunu görmedim. İlhan oğlum, bak arkadaşın acayip İngilizce konuşuyo. Sen de konuş bakalım, bi görsünler.
İlhan: Ama baba, ne konuşıyım şimdi.
Gül Hanım: Oğlum, hadi söyle İngilizce bişeyler. Bak çok ayıp olur. Komşumuzun çocuğu bülbül gibi maşallah. Sen de söyle bişeyler. Hem bak yorgunluğu alıyomuş.
İlhan: Ya, kusura bakmayın ama ben konuşamam şu anda. Yani komik bir durum. Ne söyliyim durup dururken.
Harun Bey: E madem sizin çocuk bişey söylemiyo, o zaman bizimki İngilizce bi şarkı söylesin. Hadi Semih, patlat bi İngilizce şarkı.
Semih: (ayağa kalkar) Old McDonalds in a farm iyaiya o (der ve şarkının geri kalan kısmını sözlerini söylemeden, tamamen melodi olarak devam ettirir.) dididididadano diyaadiyaaooo
Harun Bey: Yeter oğlum yeter.
Semih: Dadariridaaraaraa diiyaadiyaaayoo
Harun Bey: Oğlum yeteeeer!
Semih: Tamam baba sustum. İlhan, sen takla atabiliyor musun?
İlhan: Ne taklası yaa?
Semih: Tabi ya, doğru. İngilizce konuşamayan çocuk takla nasıl atsın. Bak şimdi nasıl takla atılır öğren. Hem de İngilizce konuşurken takla atacağım (der ve İngilizce bişeyler saçmalayarak takla atar)
Cemil Bey: Valla ne diyelim, on parmağında on marifet bu çocuğun. Helal olsun.
Fatma Hanım: Pratik zekası kuvvetli olduğu için çok da süper espriler yapıyo. Hadi Semih, bikaç espri yap da gülelim.
Semih: Tamam, İlhan. Sana bişey sorcam. Sizin televizyon renkli mi?
İlhan: Evet.
Semih: Hadi yaa, ne renk peki? Hahahahaha.
(Harun Bey ve Fatma Hanım kahkahalarla gülerler. Cemil Bey, Gül Hanım ve İlhan şaşkın şaşkın birbirlerine bakmaktadırlar.)
Semih: Adamın biri şoka girmiş, karısı da migrosa.
(Harun Bey ve Fatma Hanım kahkahadan kırılmaktadır.)
Semih: İlhan, biliyo musun geçen akşam televizyona çıktım.
İlhan: Hadi yaaa, harika. Ne kadar sürdü?
Semih: Valla fazla sürmedi. Annem görünce çok kızdı, hemen indim televizyonun üstünden.
(Hahahahahahahaha)
Fatma Hanım: Oolum yeter, çatlıycam gülmekten. Hahahahahahahaha
(Cemil Bey ve hanımı zoraki gülmeye çalışırlar. Bu sırada Gül Hanım’ın cep telefonu çalar.)
Gül Hanım: Aloo, buyurun. Kimsiniz? Aaaa, hello hello. Bi saniye, bi saniyeee. Ya, Amerika’dan bizim bi müşteri arıyo. Semihcim, sen bi konuşabilir misin?
Semih: (Biraz panik yapar) Aaa, şey, ben çok konuştum. Sabahtan beri İngilizce konuş, takla at hal mi kaldı yaa? Ama biraz daha takla atabilirim. Bakın şimdi.
(der ve ardı ardına taklalar atarak odadan çıkmaya çalışır. Babası koşup tutar ve geri getirir.)
Harun Bey: Kaçmak yok bi yere. İlhan zaten konuşamıyo tek kelime. Tek umudumuz sensin. Hadi al şu telefonu da konuş.
(Semih telefonu alır ve titrek bir sesle konuşur.)
Semih: Hello! My name is Semih. I am from İstanbul. I like playing tennis in my free time.
(İlhan şaşkın şaşkın bakmaktadır.)
Semih: Aaaa, yes. Why? Yes, Okey, hı hı, no problem, no problem.
Gül Hanım: Ne diyo Semihçim?
Semih: Önemli bişey yokmuş. Canı sıkılmış, öylesine bi arıyım demiş.
Gül Hanım: Allah Allah, hiç öyle durup dururken aramazlardı yaa. Peki sor bakalım. Faturayı göndermişler mi bugün?
Semih: Tamam, soruyorum. Hello, do you like fatura? Yes, fatura. Gül Teyze, boşver faturayı maturayı diyo, ben öylesine aradım, işi karıştırmayın şimdi diyo.
Gül Hanım: Canım tamam da iyiyiz dedik işte. Faturayı alamadık bugün. Sen bir daha sor.
Semih: Hello, my favourite fatura is Cüneyt Arkın.
Gül Hanım: Ne Cüneyt Arkın’ı yaa?
Semih: Yaa, adam bağırarak konuşuyo da, Cüneyt Arkın mı zannediyon kendini, bağırmadan konuş dedim.
Gül Hanım: Haaa, iyi. Ne olmuş fatura peki?
Semih: Bir türlü söylemiyo yaa, habire “eeee daha daha nasılsınız, napıyosunuz şu an, sizi çok özledim falan diyo.
(Cemil Bey sinirle ayağa kalka ve telefonu alır)
Cemil Bey: Alooo, aaa erkek bu. Ayıp ayıp, kimi özlüyosun sen. Terbiyesiz.
(Herkes panik içinde ayağa kalkar. Cemil Bey bağırmaktadır.)
Cemil Bey: Sana faturayı soruyolar, sen özledim diyosun. Gelmiyim oraya. Ya, vıy vıy edip duruyo bu adam. Kapatıyorum.
İlhan: Babacım, kapatma istersen. Ben bi konuşıyım.
(İlhan telefonu alır ve konuşmaya başlar.)
İlhan: Hi, I am İlhan. I am really sorry about everything. I will try to help you about the translation. My mother is asking about the bill. Have you sent it? Okay then. Anne göndermişler.
(Herkes şaşkın şaşkın birbirine bakmaktadır.)
İlhan: Have you got anything to say? Yes, all right. Hold on a minute, please. Anne, önümüzdeki hafta şirket ziyaretleri için geleceklermiş. Onun için aramış asıl.
Gül Hanım: Hadi yaa, tamam. Tam olarak ne zaman geleceklerini sor. Otel rezervasyonlarını ona göre yapalım. Bir de kaç gün kalacaklarını sor.
Semih: İlhan, otel “hotel” demek. Gün de “day” demek. Future tense kullanacaksın cümlede, çünkü gelecekle ilgili bir soru. Takıldığın yer olursa sor yani, çekinme.
İlhan: Sağol Semihçim, takıldığım yer yok. Sen istersen bikaç takla, espri falan yap. Hadi bakalım. Hi again. My mom wants to learn when will you come to Turkey. They will make a reservation according to that. She also wants to know how long you will stay here. I think they will arrrange the program accordingly. …. You are coming four days later and you will stay for a week…. All right… Not at all. Take care, bye.
(İlhan telefonu kapatır ve annesine döner.)
İlhan: Dört gün sonra geleceklermiş ve bir hafta kalacaklarmış anne.
Gül Hanım: Tamam İlhancım, teşekkür ederim.
(Fatma Hanım ağlamaya başlar.)
Fatma Hanım: Semih, hani sen çok iyi İngilizce konuşuyodun oğlum. Biz seni boşuna mı gönderdik özel okullara, boşuna mı özel (bilgi yelpazesi.net) öğretmenler tuttuk. Ah nedir bu başımıza gelen, iki kelimeyi bir araya getiremedin? Bey bey, görüyosun di mi oğlunun durumunu. Ah ah, başımıza bunlarda mı gelecekti.
Harun Bey: Hanım, bırak yaygarayı yaa.
Gül Hanım: Fatmacım, gitme çocuğun üstüne. O da konuştu işte. Ama herhalde aksanı anlayamadı. Arayan kişi İngiltere’nin bayağı bir kuzeyinden. Aksanları çok değişik.
(Semih ağlamaklı konuşur): Evet, aksan çok garip geldi zaten. O yüzden tam olarak anlayamadım.
Fatma Hanım: İlhan, biraz önce İngilizce konuş deyince niye konuşmuyodun madem bu kadar İngilizce biliyorsun?
İlhan: E Fatma Abla, şimdi sana birisi “Hadi bi pırasa yemeği yap da amcalar görsün” dese, hiçbir işe yaramayacağını bile bile yapar mısın? Ben de aynı şekilde hissediyorum böyle durumlarda. Hem bize okulda şov yapmayı öğretmediler, İngilizce konuşmayı öğrettiler.
Gül Hanım: Biz de çocuk hiç konuşamıyo zannediyoruz. Vay be ne güzel konuşuyomuş. Aferin sana be.
Harun Bey: Eeee, bayağı geç olmuş. Biz de kalkalım artık.
Cemil Bey: Otursaydınız yaa, daha erken saat.
Fatma Hanım: Yok yok, kalkalım. Bu gece gelinim olurmusun’un final gecesi, onu seyrediyim bari.
Harun Bey: Aaa, ben de belki dizinin sonunu yakalarım.
Semih: Aaa, hemen gidelim. Birazdan “Çırak” başlıycak.
Fatma Hanım: Çırak mırak yok Semih, doooru yatağa.
Semih: İyi de siz seyrediyosunuz, ben niye seyredemiyorum.
Fatma Hanım: Olum, biz ibret almak için seyrediyoruz. Senin okulun var yarın sabah hem.
(Hep birlikte kalkarlar.)
|
>>>TIKLAYIN<<<
|