|
eğitim öğretim ile ilgili belgeler > tiyatro oyunları, skeçler, piyesler, oratoryolar
TERBİYE (TİYATRO OYUNLARI, SKEÇLER, PİYESLER, ORATORYOLAR)
ŞAHISLAR: ORHAN,ZİŞAN,FEHİMAN,GÜZİN,FİKRET,VİLDAN.
Vildan:Döve döve öldürdüm,geberttim valla. Ellerim acıdı.
Zişan:Gücün yetti demek ki!... Beni de çağırsaydın beraber dövseydik.
Güzin:Ben de gelebilirdim,müsaittim.
Vildan:Dalga geçmeyin benle,hala sinirim geçmiş değil. Bundan sonra gösteririm ben ona.
Güzin:Vildan abla,seni de duyan karşında on beşinde,yirmisinde adam var sanacak.
Vildan:Siz onun yaşına bakmayın,cürümüne bakın. Mahvediyor beni.
Zişan:Asıl sen onu mahvediyorsun. Vaktinde “Vildan böyle yaparsan ilerde gücün yetmez” dediğimde aldırmıyordun. Şimdi de hem çocuk hem sen işkence çekiyorsunuz.
Güzin:Acıyorum Onur’a. Daha yeni okula başladı,küçücük çocuk.
Vildan:Zaten bana hiç acımazsınız.
Zişan:Sana acıyoruz da Vildan,daha çok bu hale düştüğün için. Seni hep uyarıyorum,şöyle yapma, böyle yapma diye. Ama sen; “İnternet kafeye bayılıyorlar.” deyip,saatlerce oraya bırakıp geziyorsun.
Güzin:Ben de olsam hiç eve gelmem,çok zevkli oyunlar var.Çocuk haklı,baştan alıştırdınız bir defa.
Vildan:Şimdi de gitmemeye alışacak.
Zişan:Belki... Ama o minicik çocuğu ne öyle severken haklıydınız ne de bu kadar kızarken haklısınız.
Vildan:Peki ne zaman terbiye olacak bu çocuk ? Babasına da söyledim, “Hiç yüz vermeyeceksin.” dedim, hemen şımarıyor. Görseydin Zişan abla,gece boyu babasına bakıp bakıp nasıl iç çekti.
Zişan:O güzelim masum yavruları oldukları gibi bıraksanız bundan az kötülük edersiniz. Hiç olmazsa fıtratlarındaki güzellikle kendilerini korurlar.
Güzin:Bence de. Hem en kötü ortamlarda minicik dünyaları dejenere ediliyor,hem de hesaba çekiliyorlar şimdiden.
Zişan:Minicik çocukların adı terbiyesiz kalıyor. Zavallılar...Hiç çocuk terbiye etmeyi bilmiyorsun Vildan.
Vildan:Biliyorum biliyorum...Cennetten çıkma dayak,muma çeviriyor.
Zişan:Cennetten çıkma dayak bir fahşayı,bir münkeri önlemek için kullanılır. Sizin öfkenizi sinirinizi boşaltma aleti değildir.
Vildan:Ama hep dersin ki nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
Zişan:Aman Vildan sus. Nasihati,tekdiri (bilgi yelpazesi.net) bilirmişsin gibi kendince kötek atıyorsun.
Vildan:Şimdi döversem söz dinlemeyi öğrenir,büyüyünce akıllı olur.
Güzin:Söz dinlemeyi değil,kini,nefreti öğrenir. Bana diyor ki “Güzin abla,bir büyüsem bir büyüsem...”
Zişan:Ne yapacakmış?
Güzin:Annesini dövecekmiş.O zaman annesinin ona gücü yetmezmiş,öcünü alacakmış. Neyse,bu arada yeni sistem eğitimin de dayağı kabul etmediğini söyleyeyim,Vildan abla.
Zişan:Onların eğitiminde buna hayır deme hakları var Güzin. Sistemi kendileri oluşturmuş, istedikleri kuralı koyarlar.
Güzin:Doğru bir kural ama anne. İsabet etmişler bence.
Zişan:Kim bilir...Biraz önce dedim ya,bir fahşayı,bir münkeri engellemek için gerekebilir.Yerine göre bir ihtiyaç ki bu,lüzum görüldüğünde kullanılıyor.
Güzin:Anneciğim insanlar güzel eğitilirse,onlara iyi bir terbiye verilirse neden ihtiyaç olsun ki?
Zişan:Kızım bizim eğitimimiz,terbiye metodumuz kötülükleri engellemeye yeterli mi?
Güzin:Olabilir anne,çok titiz bir terbiyeyle aşılamayacak sorun yok gibi geliyor bana.
Zişan:Yanlış bir düşünce...Peygamberlerin çocukları,eşleri,yakınları asi olup en çirkin fiillere alet olmuşlardı. Bu kötülükleri onların iyi terbiye edilmediğine bağlayabilir miyiz?
Vildan:Ya,demedim mi Güzin?
Zişan:Hemen sevinme Vildan,bir iki istisnadan yola çıkıp kendine mazeret bulma. O örnekler,bizim insanları hidayete erdiremeyeceğimizin göstergesi olur. Biz insanları hidayete erdiremeyiz. Nasihat ederiz, kızarız, döveriz,ama gücümüz onları hidayete erdirmeye yetmez. Tabii eğitim vazifemiz olduğu için,yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendimizi ve ailemizi korumaya çalışacağız.
Güzin:Doğrudur söylediklerin anne,ama yine de dayak atılması insana biraz ters geliyor.Yani diyorlar ya,insanın nefsine ağır geliyor.
Zişan:Nefsine ağır gelende hayır vardır Güzin. Biz nefsimizi güzellikle terbiye edersek,buna gerek kalmaz inşallah. Fakat,asi,kötü insanların azgınlıklarına engel olmak için bazen ihtiyaç oluyor. Sanmasınlar ki her istediklerini istedikleri gibi yapabilirler.
Güzin:Hıı,böyle düşünmemiştim.
Zişan:Sonra Allah,kötü,çirkin şeylerin açığa çıkmasını sevmez. Açığa çıkıp alenileştiğinde müeyyide uygulamak gerekir. Şeytan bazen öyle güçlü nüfuz eder ki insanlara, o zaman onların hevalarına, tutkularına engel olmak imkansızlaşır.
Vildan:Eveet,işte o zaman esaslı bir kızılcık sopası azgınlıklarına engel olur.
Güzin:Doğru ya,madem ki terbiye olmuyorlar,terbiyesizlik yapıp herkesin terbiyesini de bozmalarına engel olunur.Vildan abla,kızılcık sopası çok mu acıtıyor?
Vildan:Ayy,hem nasıl!
Güzin:Nerden biliyorsun?
Vildan:Ben onu ilaç olarak kullanmıştım.
Güzin:İlaç olarak mı?
Vildan:Evet canım,doktor vermişti.Yemek seçiyordum,istiyordum ki her gün çikolata, kraker, börek, pasta yiyeyim. Bunlar olmayınca yemek yemiyordum. Annem her yolu denerdi,güç yetiremezdi. Benim hasta ve iştahsız olduğumu düşünüyorlardı. Doktor bir iki muayene etti,tahlil yaptı.
Zişan:Bak bu yönünü de bilmiyordum.
Vildan:Daha sen nelerimi bilmiyorsun Zişan abla. Neyse,sonuçta doktor, “Bahçeleri dolaşıp,güzel bir kızılcık sopası bulun,hiçbir sorunu kalmaz.” dedi...
(FON)
(TELEVİZYONDAN KÖPEK SESLERİ GELİR.)
|
Fikret:İnsan gibi davranıyorlar abla.
Güzin:Evet. İnsanın neredeyse,hayvanlar da akıllı,diyeceği geliyor.
Fikret:Bayağı da akıllılar aslında. Anneannem Almanya’da seyrettiği,şarkı söyleyen yunuslardan bahsederdi de,beni oyalamak için uydurduğunu sanırdım. Demek doğruymuş.
Güzin:Şarkı söyleyen bir de köpek vardı,hatırlıyor musun?
Fikret:Evet,hatırlıyorum.Peki nasıl oluyor abla?
Güzin:Terbiye ediyorlar Fikret. Mahallede ayı oynatan bir adam vardı,her sözünü dinliyordu ayı. Hele Yıldız teyzenin kedisi bir insan gibi tuvalete giderdi.
Fikret:Yıldız teyze kızarsa korkusundan kapıdan içeri giremezdi.
Güzin:Amcamların köpeği gelenleri karşılar,bir yabancı ise saldırırdı.
Fikret:Evet ya,nasıl tanırdı insanları?Kendisine öğretileni nasıl yapardı ama...
Güzin:O hayvanların çoğu eğitilirken değişik uygulamalara maruz kalırlarmış.
Fikret:Evet,bazen aç bırakılırlarmış,bazen ateşle korkutulup,bazılarına da dayak atılırmış.
Güzin:Ne acıklı,yazık hayvanlara.
Fikret:Ben de acıyorum. Çoğu zaman insanların zevki uğruna yapılıyor bunlar.
Güzin:Amaan,ne terbiyesiz,acımasız insanlar var! Allah cezalarını versin.
Fikret:Abla anneannemi hatırlıyor musun? Nasıl kızardı anneme.
Güzin:Anneannem öyle çok şeye kızardı ki,hangisini söylüyorsun?
Fikret:Bir yaramazlık yaptığımızda annem kızarsa o daha çok kızardı. “Ne karışıyorsun çocuklara? Küçükler, elbet yapacaklar. Büyüyünce yapmazlar. Sen ben yapıyor muyduk?Onlar da akılları erince bırakırlar kötü huylarını.” derdi.
Güzin:Hıı,evet annemin o sinirli halinde “N’oluyu,hayvan mı eğitiysin? İnsanların aklı var, terbiye etmeye gerek yok,herkes kendi doğruyu öğrenir.” derdi.
Fikret: (Gülerek)Valla çok sinirlenirdi.
Güzin:Ne çok işimize gelirdi ama.
(ZİL SESİ)
Fikret: (Heyecanla)Babam geldi,istediklerimi getirmiştir inşallah.(AYAK SESİ)
(KAPI SESİ)
Orhan:Selamun aleyküm çocuklar.
Güzin:Aleyküm selam.
Fikret:Babacığım hoş geldin.
Orhan:Hoş bulduk. Hiç gözüme bakma Fikret,istediklerinin hepsini alamadım.
Fikret: (İtirazcı)Babaa..
Orhan: (Yorgun)Oğlum,bir sürü şeyi bir arada istiyorsun,tek tek istesen neyse.
Fikret:Ama babacığım...
Orhan:Ama Fikret’ciğim her şeyi ben alıyorum. Artık büyüdün,bakkal, manav işlerini sen hallet, benim işim azalsın.
Fikret:Ya,ben nasıl yapayım?
Orhan:Hıı...Ben yapmayınca, “Niye yapmadın?” Sana gelince, “Ben nasıl yapayım?”
Güzin:Dünya tersine döndü. Babalar çocuklarına soracakken,çocuklar babalarına soruyorlar.
Orhan:Yaa,bugün Zeki amcan da öyle söyledi. Durun bir ellerimi yıkayayım.
(FON)
Orhan:Mımm...Anneniz de nefis bir çorba yapıyor.
Fikret:Biliyorum,yayla çorbası.
Güzin:Baba,Zeki amca ne söyledi bugün?
Orhan:Torunlarından bahsetti. Sürekli anneleriyle babalarıyla çekişip duruyorlarmış.
Fikret:Sebep neymiş?
Orhan:Sebebi,söz dinlememeleriymiş.
Güzin:Dinlemez onlar, müthiş yaramazlar. Bacak kadar boylarıyla sözlerini yürütüyorlar.
Orhan:Bildiğin gibi değil. Bu defa söz dinlemeyenler anne babalarıymış. Çocuklar dedelerine şikayet ediyorlarmış,hiç bizim sözümüzü dinlemiyorlar diye...
Güzin:Dünya tersine dönüyor.
Orhan:Evet eskiden babamız annemiz sorgulayacak diye korkardık. Şimdi de çocuklarımız bizi sorgulayacak diye korkuyoruz.
Fikret:Ya babaa...
Orhan:Valla doğru Fikret. Eve gelirken, “Acaba bugün Fikret’in hangi isteğini unuttum?” diye endişeleniyorum.
Fikret:Babacığım lütfen...
Orhan:Şimdi “lütfen” deme Fikret. Hadi söyle bakalım,sen hiç eve gelirken veya ben eve gelince “Acaba bugün bir yanlış yaptım mı ya da hangi (bilgi yelpazesi.net) isteği unuttum?” diye korkuyor musun?
Güzin: (Gülerek) Aaa babaa, Fikret’ten bir şey isteyen mi var?
Orhan:İyi dedin. Hiç istetmez bir şey kendisinden.
Fikret:(Kızar)Abla n’oluyor?
Güzin:Yalan mı Fikret? Biraz önce annem yoğurt isteyince ne dedin?
Fikret:.......
Güzin: (Şakacı)Ters ters bakma da,hadi,annem; “Limon yok.” deyince ne dedin onu söyle.
Orhan:Ah kızım ah,dedin ya dünya tersine dönmüş.
Güzin:Ama babacığım hani herkes tersine giderken, biz düz giderdik.
Orhan:Doğrusun da kızım,ister istemez dengemiz bozuluyor,sendeliyoruz. Bizimkisi akıntıya kürek çekmek. Gerçi kürek çekmeye de razı olacağım ama terbiyemiz bozuluyor,ayıp oluyor.
Güzin:Bence de. Arkadaşım büyüklerin yanında ayaklarını üst üste atıp,daha olmazsa iki seksen uzanıyormuş. Ayıp ettiğini söyledim.Annesi de çok üzülüp ikaz ediyormuş.
Orhan:Eee,vazgeçmiş mi peki?
Güzin:Ne gezer... “Günah mı canım,haram mı?” diyor.
Orhan:Dedim ya kızım,terbiyemiz bozuluyor. Yani bu şımarık nesil Rasulullah’ı karşısında bulsa, ona da dikelip “Ne var, sanki günah mı?” diyecek.
Fehiman:Sonra da batılın karşısında selam duracak.
Fikret:Vay vay,ablam da burada sessiz sessiz bizi dinliyormuş.
Orhan:Gel kızım gel,dua edelim de Allah bizi korusun. Zaaflarımızla, hatalarımızla büyük günahlara düşmeyelim.
Fehiman:İnşallah babacığım. Yoksa sonradan Allah’ın terbiye etmesi nefsimize ağır gelebilir.
Güzin:Nasıl terbiye eder abla?
Fehiman:Çok çeşitli şekillerde olabilir. Tebük Savaşı’na gitmeyen sahabeleri hatırlıyorum da...
Orhan:Allah bizi korusun,onların halleri içler acısı.
Fehiman:Düşünsene Güzin, annem, babam, yakınlarımız, sevdiklerimiz bizimle konuşmuyor,yüz çeviriyor.
Orhan:Hem de onlardan Rasulullah ve ashab yüz çeviriyor. Ahirette kendileriyle haşrolmak için bunca çaba gösteriyoruz ki bizim mürebbimiz Rabbimiz,bu durumlara düşmeyelim de kademe kademe kemale ulaşalım diye bize yardım eder. Tüm işaretler yollara dizilmiştir. Yeter ki biz istifade edelim.
Fehiman:Evet,terbiyenin amacı da budur,değil mi baba?
Orhan:Evet,kişiyi atıl olmaktan kurtarıp,işe yarar,kaliteli hale getirmek, olgun, kıvamlı...
Zişan: (Seslenir)Yemeğe neden gelmiyorsunuz?
Fehiman:Namazının bitmesini bekledik anne.
Orhan:Of,çok acıkmışım,hadi gidelim sofraya. Fikret nereye kayboldu?
Güzin:Biraz önce çok mahcup oldu babacığım,sessizce çıktı.
Orhan:Eh,terbiyeli çocuk benim oğlum.
(AYAK SESLERİ, ÇATAL-KAŞIK SESLERİ)
Orhan:Zişan bu ne çorbası?
Zişan:Bilmem...
Orhan:Fikret,sen yayla çorbası pişiyor dedin...
Fikret:Öyle sanıyordum.
Zişan:Maksadım öyleydi. Yoğurt kalmadığını fark ettim,şehriye çorbasına,dönüştürdüm.
Orhan:İyi de bu çorbanın suyu bir tarafa,şehriyesi bir tarafa kayıyor. Sanki tabağın üzerinde salçalı sular yüzüyor.
Fehiman:Babacığım siz de yani...Görüyorsunuz bu çorba terbiyesiz.
Zişan:N’apabilirdim?Aksi gibi evde limonla yumurta da kalmamış.
Orhan:İyi de aslan gibi oğlun var elinin altında.
Zişan:........
Orhan:Ah ah,gelin kaynana terbiyesi görmezse olacağı bu. İyi de bu çorbayı yapamamak için hem yoğurtsuz, hem limonsuz,hem yumurtasız (bilgi yelpazesi.net) zamanı seçmeyi nasıl becerebildin?
Zişan:Orhaan,Orhan...Anlaşılan sen Zeki amcayla beraberdin. Biraz daha böyle devam edersen değil terbiyeli çorba,terbiyesiz çorbayı da alacağım önünden.
Orhan:Tamam tamam,sustum (Daha sessiz) Sustum.(Korkarak) Şeyy Zişan ya,bunlar benim kaşığıma gelmiyor...
(Gülüşebilirsiniz. Yoksa anneniz sinirlenecek...)
|
>>>TIKLAYIN<<<
|