|
hayatın içinden bilgiler > isimler sözlüğü, isimler ve anlamları > erkek isimleri ve erkek isimlerinin anlamları
D HARFİ İLE BAŞLAYAN ERKEK İSİMLERİ VE ERKEK İSİMLERİNİN ANLAMLARI (İSİMLER SÖZLÜĞÜ)
DADAŞ: (TR) Erkek kardeş. Delikanlı, babayiğit.
DAFİ: (AR) Defeden, gideren. Savan, savuşturan, iten.
DAĞAŞAN: (TR) Dağ aşan.
DAĞDELEN: (TR) Dağ delen.
DAĞHAN: (TR) Eski Türklerde dağ tanrısı.
DAĞTEKİN: (TR) (bkz. Dağaşan).
DAHİ: (AR) Üstün zeka sahibi.
DAİM: (AR) Devamlı sürekli, her zaman.
DALAN: (TR) Biçim, şekil. İnce, narin, zarif.
DALAYER: (TR) Deniz adamı.
DALDAL: (TR) Kahraman, yiğit.
DALGA: (TR) Denizin yel esince oynayıp kabarması. Denizde hareketli su kütlesi.
DALOKAY: (TR) Çok beğenilen.
DAMAN: (FAR) Etek. Bir dağ silsilesinin eteğinde uzanan bölge.
DANİŞ: (FAR) Bilim, bilgi, ilim.
DANİYAL / DANYAL: (İBR) Bir peygamber. Sözcük: "Tanrı benim yargıcımdır" anlamına gelir.
DARCAN: (TR) Aceleci, sıkıntılı. Serçe.
DARGA: (TR) Başkan, lider.
DAVUD / DAVUT: (İBR) Kendisine kitap olarak Zebur'un gönderildiği büyük peygamberlerden biri.
DEDE: (TR) Ana ve babanın babası. Ced, ata. Çok yaşlı kimse. Mevlevilikte çile doldurmuş, dervişlik gayesine erişmiş ve dergahta hücre sahibi olmuş kimse. Bektaşilerde şeyh, baba.
DEĞER: (TR) Bir şeyin tam karşılığı, kıymet, baha. Layık. Bir şeyin sahip olduğu yüksek vasıf.
DEHNA: (AR) Kızıl. Kumun rengi dolayısıyla Arabistan'da ıssız iller adıyla anılan bir çölün adı.
DEHRİ: (AR) Dünyanın sonsuzluğuna inanıp öteki dünyayı inkar eden, ruhun da cesetle birlikte öldüğüne inanan. Materyalist.
DELAL: (AR) İnsana hoş, sevimli görünen hal, naz, işve.
DELFİN: (YUN) Yunus balığı.
DEMİR: (TR) Dayanıklı ve kullanış sahası geniş, mavimsi esmer renkli bir maden. DEMİRAĞ: (TR) Demirden ağ.
DEMİRALP: (TR) Demir gibi sağlam ve yiğit.
DEMİRAY: (TR) Demir gibi.
DEMİRCAN: (bkz. Demirağ).
DEMİRDELEN: (bkz. Demirağ).
DEMİREL: (TR) Demir gibi güçlü eli olan.
DEMİRER: (TR) Demir gibi güçlü kimse.
DEMİRHAN: (TR) Güçlü hükümdar.
DEMİRKAN: (TR) Güçlü soydan gelen.
DEMİRMAN: (TR) Demir gibi güçlü sağlam kimse.
DEMİRÖZ: (TR) Özü demir gibi güçlü olan.
DEMİRŞAH: (bkz. Demirhan).
DEMİRTEKİN: (bkz. Demirhan).
DEMİRTUĞ: (bkz. Demirtekin).
DEMREN: (TR) Okun ucuna geçirilen demir ya da kemik parçası.
DENGİZ: (TR) (bkz. Deniz).
DENGİZER: (TR) Denizci.
DENİZ: (TR) Büyük su kütlesi. Büyük su kütlesindeki dalgalanma.
DENİZALP: (TR) Yiğit denizci.
DENİZCAN: (TR) (bkz. Denizalp).
DENİZER: (TR) Deniz adamı, denizci.
DENİZHAN: (TR) Denizlerin hakimi, yöneticisi. Eski Türklerde Deniz tanrısı.
DERBEND: (AR) Kapılar kapısı.
DEREM: (FAR) Para, akçe.
DERİM: (TR) Çadır.
DERMAN: (FAR) İlaç. Çare. Takat, kuvvet, güç.
DERSU: (TR) Hepsi, kamilen, baştan başa hep.
DERVİŞ: (FAR) Alçakgönüllülüğü ve yoksulluğu kabul eden veya bir tarikata bağlı bulunan kimse. Fakir ve muhtaç kimse. Daha çok lakap olarak kullanılır.
DERYA: (FAR) Deniz, büyük nehir.
DERYAB: (FAR) Akıllı, anlayışlı.
DERYACE: (FAR) Küçük deniz. Göl.
DEVAN: (FAR) Koşan, seğirten, hızlı yürüyen. Koşmak. Süratle, hızla gitmek.
DEVLEDDİN / DEVLETTİN: (AR) Dinin mutluluğu, uğuru, büyüklüğü.
DEVLET: (AR) Bir hükümet dairesinde teşkilatlandırılmış olan siyasi topluluk.
DEVRAN: (AR) Dünya, felek. Zaman. Talih, yazgı.
DEVRİM: (TR) Hareket halinde bir şeyin bir eğri çizerek dönmesi, devretmesi. Köklü değişiklik, inkılap. Eski olduğu fark edileni yıkıp yerine yeni olduğu farz edileni koymak. İhtilal.
DİCLE: (TR) Yakındoğu'nun Türkiye'den doğan ve Mezopotamya'dan Basra Körfezine dökülen nehirlerden biri.
DİCLEHAN: (TR) Dicle'nin hükümdarı.
DİKÇAM: (TR) Çam gibi uzun. Metanetli.
DİKMEN: (TR) Koni biçiminde sivri tepe. Dağların en yüksek yeri. Yayla.
DİLAN: (FAR) Gönüller, yürekler.
DİLAVER: (FAR) Yiğit, yürekli.
DİLAZAD: (FAR) Gönlü bir şeyle ilgili olmayan, gönlü rahat. Özgür.
DİLERCAN: (FAR) Dilekte, istekte bulunan.
DİLGE: (TR) Güzel konuşan kimse.
DİLHAN: (FAR) Gönülden söyleyen, içten konuşan.
DİLHUN: (FAR) İçi kan ağlayan.
DİLSAFA: (FAR) Gönlü şen, rahat, dertsiz.
DİLSAZ: (FAR) Gönül yapan.
DİLSUZ: (FAR) Gönül yakan, yürek yakıcı.
DİLŞAD: (FAR) Gönlü hoş, sevilmiş.
DİLŞAH: (FAR) Gönül hükümdarı, şahı.
DİNÇ: (TR) Gücü kuvveti yerinde ve sağlıklı.
DİNÇAY: (TR) Kuvvetli ay.
DİNÇER: (TR) Kuvvetli kimse, genç, erkek, yiğit.
DİNDAR: (FAR-AR) Allah'a inanmış, bağlanmış olan kimse.
DİRAYET: (AR) Zeka, bilgi, kavrayış.
DİREM: (FAR) Akça, para. Gümüş para.
DİRENÇ: (TR) Karşı koyan kuvvet, mukavemet.
DİRİCAN: (TR) Güçlü, canlı kimse.
DİRİĞ: (FAR) Esirgeme, acıma.
DİRSEHAN: (TR) Dede Korkut hikayelerinde, çocuğu olmadığı için hor görülen sonra da Boğaç Han adında yiğit bir oğula sahip olan kahramanın adı.
DİZDAR: (FAR) Kale muhafızı.
DOĞA: (TR) Tabiat.
DOĞAN: (TR) Kartalgillerden, alıştırılarak kuş avında kullanılan, yırtıcı bir kuş.
DOĞANALP: (bkz. Doğan).
DOĞANAY: (TR) Ayın ilk günleri.
DOĞANBEY: (TR) Doğan gibi atik ve cesur bey.
DOĞANBİKE: (bkz. Doğan).
DOĞANER: (TR) Güçlü, kuvvetli, yiğit.
DOĞANGÜN: (TR) Sabahın ilk ışıklan.
DOĞANHAN: (bkz. Doğanbey).
DOĞANTEN: (TR) Şafak vakti.
DOĞAY: (TR) Ayın doğması.
DOĞU: (TR) Doğma bölgesi. Güneşin doğduğu yön, şark.
DOĞUHAN: (TR) Doğu ülkesinin hükümdarı, hakimi.
DOĞUKAN: (TR) (bkz.. Doğuhan).
DOLUNAY: (TR) Tam yuvarlak halde (bilgi yelpazesi.net) görünen ay, bedir.
DORUK: (TR) Tepe, ağaç tepesindeki körpe filiz.
DUHA: (AR) Kuşluk vakti.
DUMRUL: (TR) Dede Korkut hikayelerinde geçen bir kahramanın adı.
DURALİ: (bkz. Dursunali).
DURAK: (TR) Yolu taşıyan araçların düzenli olarak durdukları yer. Durma, dinlenme. Cümle sonuna konulan nokta.
DURAN: (TR) Hareketsiz halde bulunan, sabit.
DURCAN: (TR) Canlı kal, ömrün uzun olsun.
DURDU: (TR) Uzun ömürlü olması, yaşaması istenen çocuklara verilen ad.
DURHAL: (TR) Hal üzere kal, olduğun gibi kal
DURKAYA: (TR) Çocukları devamlı ölen ailelerin yeni doğan çocuklarına verdikleri isim.
DURMUŞ: (TR) (bkz. Dursun).
DURNA: (TR) Bir cins kuş. Turna.
DURSUN: (TR) Çocukları devamlı ölen ailelerin yeni doğan çocuklarına verdikleri ad. DURSUNALİ: (TR-AR) Kız çocuğu olmayan ailelerin en son doğan erkek çocuklarına verdikleri isim.
DURUALP: (TR) Özü temiz yiğit.
DURUCAN: (TR) (bkz. Durualp).
DURUKAN: (bkz. Durualp).
DURUL: (TR) Berrak, saf duruma gel. Dibe çöken şey, tortu.
DURUSAN: (TR) Temiz olarak tanınmış kimse.
DURUSOY: (bkz. Durusan).
DÜDEN: (TR) Yer altında akan suların kireçli tabakaları eriterek meydana getirdikleri tabii kuyu. Bataklık, girdap.
DÜNDAR: (FAR) Eski Fars hükümdarı. Arkayı gözeten, koruyan asker.
DÜRÜST: (FAR) Doğru, düzgün, sağlam. Bütün, tam.
DÜZEY: (TR) Seviye karşılığı olarak uydurulmuş olmayan.
DÜZGÜN: (TR) Girintisi, çıkıntısı, pürüzü olmayan. Düzeltilmiş, tesviye edilmiş. İyi düzen verilmiş. İntizamlı, nizamlı. Yolunda, rayında.
|
>>>TIKLAYIN<<<
|